Vallahi yaşadığımız günlerin de değerini bilin, yaşadığımız ülkenin de! İnanmıyorsanız gidin Fransa’ya veya Almanya’ya da görün gününüzü! Sıkıntıdan patlarsınız! Buralarda 4-5 güne sığan olaylar, bu sözde “ileri” ülkelerde iki yılda ya olur ya olmaz! Hem siz o ülkelerin liderlerini bizim ülkeyle mukayese edebilir misiniz hiç? Edemezsiniz, asla ve kat’a… Bakın niye:
Buyurun gidin bakın, Sarkozy veya Merkel hatta Obama’ya bakın! Hangisi bizim liderimiz gibi her şeyden anlayabilir? Hiçbiri! Onun kapasitelerinin yanına bile yaklaşamazlar… Onlar olsa olsa sıkıcı birer siyasi liderdir. Yani ekonomi anlatırlar, hadi bilemedin Dünya Güçleri Konferansı diye bir şeyler düzenlerler, barıştı, diyalogdu, ülke gidişatıydı, Afrika'nın aç çocuklarıydı gibisinden bir şeyler gevelerler.. Ben ne yapayım böyle tek düze liderleri…
Sn. Başbakan’ın yalnız aile planlaması gibi konulara girip “her aileye üç çocuk” kampanyaları organize edebilmesinden de söz etmiyorum. Dünyanın en ileri hukuk ülkesini yaratıp seri katillere bile özgürlüğünü iade edecek demokratik formüller bulabilmesi de değil konumuz burada… Ya da yabancı dillerde az kelime ile çok şey anlatabilme kapasitesinden… Kim var ortalarda İngilizce iki kelime edip Davos'ta dünyayı birbirine katabilecek lider olarak? Başbakanımızın içinde hepimizi solda sıfır bırakacak sanatsal pırıltılar var!
Burada da sakın onun ekranda müthiş şiirler okuyan lider olmasını kastettiğimi filan sanmayın… Bunu, yüzüne gözüne bulaştırsa da, başka liderler de yapmaya kalkışabilirler… Ben çok daha derin, ulvi ve dünyada görülmedik kapasitelerden söz ediyorum. Bakın objektif olun: Dünyada kaç lider ilk görüşte hangi heykelin makbul, hangisinin “ucube” olduğuna bu kadar kolay karar verebilir? Mehmet Aksoy, o kadar okumuş etmiş, yıllarını sanat adına harcadığını sanmış, Türkiye ve Ermenistan arasında bir barış diyalogu başlatabileceğini sandığı 35 metrelik heykeli binbir güçlükle dikmiş dağa taşa… Ama bir “ucubeyi” yaşama geçirmek üzere olduğunu kendisi bile anlayamamış! Hayır, üstelik yalnız kendisi de değil! Seçtiği kabinede yer alan arkadaşları da sanattan kendisi kadar anlıyorlar! Örneğin Dış işleri Bakanı Sn. Ahmet Davutoğlu! Başbakanının ardından kendi yorumunu patlatıp mimari tarihten sanata ve çağdaş şehirciliğe uzanan sözlerle heykelin derhal infaz edilmesi gerektiğini hemen kanıtlayıverdi…
Hadi bu kadarla kalsa işler, derdik ki belki haberimiz yok, tüm kabine Mimar Sinan’dan özel ders alarak boş zamanlarını değerlendiriyor derdik. Ama olay bambaşka şaşırtıcı ölçülerde… Mesela Sn. Başbakanımızın radyo, televizyon ve diziler konusunda da engin bir ekspertizi olduğunu kaçınız biliyordu? Ben size bir sürü liderde olan canlı yayında o başarılı performansından söz etmiyorum. (Hani bazı kem gözler orada da ancak “yandaş” gazetecilerle bir araya geldiğini söyleseler de, siz bu sahtekarlara kanmayın.) Ben Başbakan’ın aklınızı uçuracak sanatsal, sinematografik, politik sosyolojik ve tabii ki hukuksal disiplinleri bir araya getirerek ilk bakışta beğenmediği ve “kötü” bulduğu programları yayından kaldırabilme kapasitesi ve yetkilerinden söz ediyorum. Nerede bulacaksınız böyle donanımlı bir lider? Geçmişe bile baksanız, böylesi bir insanoğlu var mı? Araştırın, Napolyon'dan Kennedy'ye, bulursanız namerdim! Bizim Başbakan bu kapasiteleriyle kanal bile kapatabilecekmiş! Helal olsun Vallahi!
2010 İstanbul Kültür Başkenti yılını geride bıraktık… Başbakanımızın kabinesi o kadar donanımlı ki, bu “Kültür Başkenti” projesi (acaba bir prova mıydı?) bile Kültür Bakanlığı'na değil, Devlet Bakanı Sn. Hayati Yazıcı’ya bağlıydı. Bu kabine de sanat aşkıyla dolu. Bakmayın siz 2010 projesinin her yerinden dumanlar tütmesini. Bunlar da o malum alçakların uydurmalarıdır, işleri güçleri fitne-fücur…
Ben Sn. Kültür Bakanı’nın yerinde olsam ister tevazu deyin, ister sinir olma, herkesin sanattan benden daha çok anladığı bir kabinede beş dakika daha durmam! Yakışır mı hiç? Her yapıttan, her programdan, sanattan benden daha çok anlayan bir lider ve kabine üyeleri hizmet verirken, bana düşen arkama bakmadan çekip gitmektir derim… Evet evet, ben olsam giderim. “Yetmez ama evet” diyen o malum zeki, okumuş insanlardan biri nasıl olsa boşluğumu doldurur der, çeker giderim…