IŞİD VE TÜM YOBAZLARI ECEVİT VE SOL LİDERLER GETİRDİ. FARKINDA MIYDINIZ? NİYE ŞAŞIRIYORSUNUZ? HALA ALIŞAMADINIZ MI? NE BEKLİYORDUNUZ? VB..
Düşünüyorum da, herhalde halkımız, yeniliksever gençliğimiz, yeni ve eski kuşak siyasetçilerimiz, hepsi çok mutlu olmalılar! Sürekli değişen siyasal rejimimizden, her gün artan farklı terör olaylarından, her an gerildikçe gerilen ve düzeyi yerlerde sürünen siyasal ortamımızdan, dört yanımız savaş kan ve barut kokan bir ortamda yaşamaya alıştırılmış olmamızdan, birbiriyle yaşayamaz hale getirilen toplum katmanlarından gerçekten şikayet ediliyor mu bu ülkede? Vallahi gerçekten inanmıyorum!
Kim şikayet edecek söyler misiniz? 1970’lerde Milli Selamet Partisi’ne bir çok bakanlığı teslim eden ve 1980’den sonra “solun iki yakasını bir araya getirmeyeceğine yemin etmiş” bir Ecevit ve ona tapmaya devam eden, hatta onun solu bölmesine seyirci kalmanın ötesinde tekrar iktidara taşıyan, sözlerini emir kabul eden milyonlar bu ülkeden çıkmadı mı? 1960 Kurucu Meclis Üyesi olmasını unutup, 27 Mayıs düşmanı kesilmesini onaylayan ve hatta tarikatlarla içli-dışlı ilişkilere giren o değil miydi? Solun içini demokratik-sol, sosyal-demokrat, ulusal-sol vs olarak bölen ve herkesi ayrıştırarak birbirine düşman etmenin önünü açan o değil miydi? Keşke iş bu kadarla kalsaydı... 1988’de Ankara’daki makamında kendisine bizi tehdit eden dinciliği ikaz ettiğimde bana “Bedriciğim seni bu şeriatçılık paranoyasından kurtarmamız lazım” diyen SHP Genel Sekreteri Baykal’ın ta kendisi değil miydi? Aynı dönemde akraba evinde üç saat boyunca 163. maddeyi Türk Ceza Kanunu’ndan kaldırmanın ne gibi korkunç sonuçlar doğuracağını anlattığımda “Vallahi Bedri Bey, yapacak bir şey yok, demokrasi var. Bu yüzden onu kötüye kullanıp kaldırmak isteseler bile buna mani olamayız, hakkımız yok” gibi özetleyeceğim cevabı veren SHP Genel Başkanı Erdal İnönü değil miydi? Arkasından da, Muammer Aksoy’un ikazlarını da dinlemeyip, TBMM’de Özal’la beraber 141-142-163. maddelerin kaldırılması için oy veren ve verdiren yine Erdal Bey değil miydi? Keşke işler bu kadarla kalsaydı! 1990’lar boyunca reyting almak uğruna her akşam Atatürk düşmanlarını, bölücüleri, yobaz sahte entellektüelleri televizyonlara çıkartıp, sabahlara kadar şeriat ve türban propagandası, ordu düşmanlığı, “resmi tarih” yapı-sökücülüğü (!), laiklik sorgulaması yapan, bugün ağlayan bu medya değil miydi? Aynı şekilde Atatürkçü köşe yazarlarına önce yeni köşe açmayan, ardından da sırayla hepsini gazetelerden atan, dışlayan aynı medya patronları değil miydi? Gazete yönetmenleri, ilginç ve “in” görünebilmek için her Pazar ilavelerini, köşelerini ve röportajlarını 2. Cumhuriyetçi ve anti-Kemalist propagandaya ayırmadılar mı? “Siz hala annenizin rejiminin borazanlığını mı yapıyorsunuz?” diye soranlara ne yanıt verebilirlerdi aksi takdirde? Aynı medya köşebaşlarını ellerinde tutanlar, ulusal her gurur günümüzü önce satır aralarında, ardından ekranlarda yüksek sesle aşağılayanları “büyük çağdaş yeni filozoflarımız” statüsüne çıkarmadılar mı? Sol ve sosyal demokrat Türk halkının düşünce yörüngelerini etkileyenler, ısrarla Necla Arat’ı, Yekta Güngör Özden’i, Vural Savaş’ı, Oktay Ekşi’yi veya benim gibi Atatürkçüleri durmadan usanmadan “fazla laik, fazla ulusalcı, fazla devletçi, fazla Atatürkçü” gibi komik sözde saldırılarla gözden düşürmeye çalışmadılar mı? Sosyal demokrat ve sol partilere, 1993’te çağrı yapıp “bakın, AKP geliyor, belediyeleri kazanacaklar, oradan güçlenip Parlamento seçimlerini kazanacaklar, oradan da güçlenip tüm rejimi şeriatçılığa kaydıracaklar, bu nedenle acil olarak birleşin ya da ortak adaylar çıkarın ya da bölge paylaşımı yapın, her biriniz farklı kentlerde aday olun” dediğimizde, bize en sert red cevabını verenler veya “ne sempatik ve sanatçı ruhlu enteller” gözüyle bakanlar, 1994’te net bir şekilde seviyesiz ve cahil ısrarlarıyla bizi dinlemedikleri ve birleşemedikleri için RTE ve Gökçek efsanelerini yüzde 0,2’lik oy farklarıyla başlatmadılar mı? Cumhuriyet’in, AKP öncesi tüm 80 yıllık sürecini “resmi tarih şöyle yalan söyledi, böyle yok etti” diye aşağılayan, “ceberrut devlet aşağı, tek tip insancı devlet yukarı” diye her an hırpalayıp sövenler şimdi memnuniyetten uçuşa geçmediler mi? Bir çıkış yolu arayan Atatürk’ün partisinin üye ve seçmenleri, “din sever ama hırsızlığı olmayan” Cumhurbaşkanlığı adayıyla karşı karşıya bırakılıp yine de gidip “tıpış tıpış” oy vermediler mi? “Ne mutlu Türküm diyene” cümlesini faşizm ve ırkçılık olarak okumayı başaran aklı evvellerin, bir terör örgütünün elebaşını adım adım Nelson Mandela seviyesine çıkarmaya uğraşmalarını bu toplum seyrederek uzun vadede oyuna gelmedi mi? CHP’de, yani Atatürk’ün partisinde ve adını koyduğu Cumhuriyet Gazetesi’nde, en ödünsüz Atatürkçü kişiler, bir bir çıkarılıyor veya pasifize edilmiyor mu? Her Allah’ın günü, ortamın ve rüzgarın yönüne göre müttefik ve görüş değiştiren bir iktidara ve her gün caddeleri kazıp bombalar yerleştiren terör örgütüne ve şakşakçılarına toplam %60’a kadar oy veren bu toplumun değerli üyeleri değil miydi?
Bakın bu dertler bitti artık! Kimse sabaha kadar yobazlık ve bölücülük propagandası görmek zorunda değil! Her şey netleşti. Sabaha kadar kendilerini anlatma ihtiyacı hissedip “ötekileştirilenler” artık Kemalistler. Ama korkmayın, sizi bekleyen uykusuz geceler filan yok, çünkü Kemalistlere 1-2 malum kanal dışında söz veren yok.
Hani ne diyorduk, o “ceberrut devletten”, “resmi tarihten”, “tek tip basmakalıp insan profilinden” , “faşist Ordudan” şikayet edenler vardı ya? İşte onlara müjdeler olsun! Artık tüm bu saydığım zorlu mücadeleler sonucunda emellerine kavuştular! Ordu artık AKP’nin kurmaya çalıştığı rejimin adı neyse, onun bekçisi. Allaha şükür artık o sıkıcı dayatmacı zorla devrim yapan Atatürk Cumhuriyeti’nin sıkıcı basmakalıp tipolojisinden de kurtulduk! Mesela artık doğduğundan beri, 163. maddenin yokluğunda şeriatçı ölme-öldürme propagandaları ile büyüyenler, bugün canlı bomba olup kendilerini patlatıp, tavuk gibi insan keser hale geldilerse, bunda şaşıracak hiç bir şey yok! Onlar “özgürce” (!) bu günler için yetiştirildiler! Artık ender olarak görülebilen şu satırların yazarı ve benzer inatçı arkadaşları dışında ortalık çeşni kaynıyor, cıvıl cıvıl, renk renk, boy boy! Sevgili Bülent Bey ve tüm takipçilerinin %40 Türk siyasetini sağa ve aşırı sağa kaydırma operasyonunu başarmalarının ardından, tüm siyasi dingilimiz kırıldı! PKK’lılar, PKEKE’liler, IŞİD, DAEŞ, FETO, FETÖ, Hizbullah, İslami Hareket, El Kaide, Müslüman Kardeşler, İBDA-C, Devrimci Karargah, DHKP-C, 2. Cumhuriyetçiler, Yetmez ama Evetçiler, TİKKO’cular, yandaşlar, paydaşlar, kılı olanlar, kıl olanlar, YPG’ciler ve daha neler neler! Umarım her akşam haberlerinizi vahşi batı filmlerini aratmaz seviyelere taşıyan bu yeni Türkiye ortamı, sizi de her gün daha çok mest ediyordur! İşte size kimlere borçlu olduğumuzu hatırlatmakta benim görevim oldu! Teşekküre gerek yok, bu başarı çoook geniş bir güruha ait! Onlar kendilerini iyi bilirler...