Bugünkü konu, İBB’nin İçişleri Bakanlığı nezdinde geçirdiği “teftiş”! İmamoğlu haklı olarak haykırıyor: “İşe girme prosedürleri bellidir, siz işe birini başlatırken adli sicil kaydı istersiniz. Bu belge Adalet Bakanlığı'ndan alınır. Dolayısıyla İçişleri Bakanı yanlış yere soruşturma açmış demektir… Bence bir başka soruşturma açılması gereken yer de İçişleri Bakanlığı hatta bakanın kendisidir. 'Terörist var' deyip tutuklamıyorsa yapılacak şey işlem başlatmaktır. Ben bir vatandaş olarak sayın Cumhurbaşkanı'nı göreve davet ediyorum."
İmamoğlu iktidarı korkutuyor. İstanbul seçimlerinin acısını unutamadılar!
Biliyorum, hepimiz zor bir hayat yaşıyoruz. Kendi maddi-ailevi-kişisel dertlerimizin üzerine ülkenin bu siyasal ve ekonomik dertleri karışıyor ve önümüzde sürekli bir “engeller dizisi” yükseliyor. Zaten lunaparklarda dağlardan düşer gibi inip çıkan hız trenlerinin içinde gibi yaşıyoruz. En meşhur özet: İsviçre’de 25 yılda yaşanacak birinci sayfa çalkantıları, Türkiye’de en fazla on güne sığıyor.
Her saniyemiz sanki haftanın değil, o günün veya saatin dertleriyle ve potansiyel olarak ertesi güne sarkan izdüşümleri ile uğraşarak geçiyor. Bunlar kendi coğrafyamız… Yetmiyormuş gibi bir de dünyayı kasıp kavuran pandemi ile uğraşıyoruz, iki yıldır. Alıştığımız dev iniş çıkışlara bir de Hollywood filmlerinden gördüğümüz senaryoların eklenmesiyle, bu yaşamda canlı kalmayı adeta bir zorlu imtihana dönüştürüyoruz.
Köşe yazıları veya ekranlardan dökülen yorum ve siyasi ikazlar, bizleri günlük hayatın ortasında kimi zaman son İBB olayında olduğu gibi yoğun tepkiselliğe iten, kimi zaman inanamadığınız hikayelere dönüşüyor.
İster sanatçı olun, ister gazeteci, ister bilim insanı, ister umut dolu bir üniversiteli veya sade birer anne-baba; hayatımızı kuşatan bu sıkıntıların bizi esas hedeflerimizden uzaklaştırmamasını sağlamaya mecburuz. Korkularımızı, paranoyalarımızı arkamızda bırakarak yaşamın merkezine doğru, inançla ve en cesur hamlelerle ilerlemeliyiz.
Günlük yaşam, bugünün dertleri ve hatta yarınkiler ile sizi kuşatıp boğacak diye kendinizi frenlemeyin. Planlarınızı ertelemeyin. Rüyalarınızdan, hayallerinizden vazgeçmeyin. “Böyle bir dönemde bunların sırası mı?” diye ne kendinizi ne de komşunuzu veya akrabanızı durdurmayın. Unutmayın, gençlerin ve sanatçıların da, bilim adamlarının da, iş hayatındaki girişimcilerin de hem büyük düşünmeye, hem inanmaya, hem eyleme geçmeye ihtiyaçları var. Tereddütler veya paranoyalar onları durdurmadan…
İtiraf edeyim şu konuşmalar beni çok rahatsız ediyor: “Bu ülkede artık yaşanmaz. Bırakıp gitmek istiyorum. Bir iş bulayım, bir pasaport alayım, hele bir kapağı yurtdışına atayım. Siz ondan sonra görün beni!”
Hayatın akışında, bu düşüncelere kapılmadan planlarını uygulayarak gidecek olan zaten gitmiştir, zaten bir yerlerde yaşıyordur. Gider-gelir-kalır onun bileceği iştir. Ama mücadeleden kaçan bu halet-i ruhiye ile yurtdışına gidenden de hayır gelmez, “bir türlü gidemedim” diye kahrolarak burada kalandan da!
Ben bu olayları düşünürken, hiçbir şeyi umursamadan sadece bir Kemalist mantığı ile bakıyorum. Böyle bir senaryoda Atatürk ne derdi ne yapardı, onu aklıma getirmeye çalışıyorum. Ve inanın siyasete, ekonomiye veya işsizliğe bakarak “hadi kaçıp gidelim bu ülkeden” diye düşünenlerin hem psikolojilerini hem de 19 Mayıs veya 29 Ekim’de samimi Atatürkçü söylemlere giriştiklerini de bildiğim için onlara Atatürk’ün sanki onlara fısıldadığı şu cümleyi de duyar gibi oluyorum: “Ben bu devrimleri iktidara değil, sana emanet ettim. Her kaliteli beyin göçüp giderse, bizim Cumhuriyetimiz kimlerin eline kalacak?”
Ben “kimse yurtdışında yaşamasın” demiyorum. Eminim aradaki farkı anladınız. Hayatın doğal akışında master öğrencisi de yurtdışına gider, futbolcu da, başka bir ülkede birine aşık olan da...
Yeni yıl, hayata dair kararlar almak için her zaman çok iyi bir vesiledir. Önünüze koyduğunuz hedef ister 15 kg vermek olsun, ister bir kitap yazmak, ister çocuklarınızı sağlam birer üniversitenin kapısından içeri atmak olsun, kendinize güvenin ve inanarak hamlelerinizi yapın.
Bu hafta gazetelerde ve televizyonlarda yılın olayları, felaketleri, kavgaları yer alacak. Bunlar arasından siz yılın öne çıkan başarılarını, rüyalarını takip edenlerin aldıkları sonuçları hatırlayın. Mete Gazoz, Busenaz Sürmeneli gibi, Türeci ve Şahin gibi… Lütfen çevrenizde nihilist bir şekilde “Bu ortam değişmez, Türkiye kalıplarını kırıp mükemmel bir demokrasiye kavuşamaz” diyenlere kulak asmayın. Onların yıkıcı ve teslim olmuş propagandasının esiri olmayın. Mücadelenizi sürdürün ama hiçbir yere kaçmak için değil, bahaneler uydurarak kendinizi kilitlemek için değil, hedeflerinize her ne pahasına olursa olsun ulaşmak için… Arkanızda pişmanlıklar bırakmayın!
Mutlu yıllar sevgili okurlar! Yaşam ve onun içinde yapabileceklerimizi çok değerli, bunu unutmayın…