Araba kullanmak halkımızın genel yapısına pek uygun bir faaliyet değil. Hele ki yağmur yağdığında... 
Ülkemizde yollara çıkmak, harbe gitmek gibi bir şey!
Trafik terörünü anlatırken, izninizle önce şehir içinden başlayalım! 17 yıldır pek olumlu hareketine denk gelemediğim AKP hükümeti, bu seneyi beni şaşırtarak “Yaya Önceliği Yılı” ilan etti. Normalde her ülkede “yayalara saygı” nefes almak gibi bir şeydir. Ülkemizde ise direksiyonun başına geçenler, aslında hepimizin birer yaya olduğunu unuturlar ve yollardan yürüyerek geçenleri ezilecek sinek gibi görürler. Yaya geçitleri ise onların gözünde yayaların cezalandırılacağı noktalardır. Babamdan öğrendiğim en önemli şeylerden biri, yayalara göstermemiz gereken saygıydı. Yalnız durmak değil, aynı zamanda zarif bir el hareketiyle “Buyurun geçebilirsiniz” demek... İtiraf edeyim, ben bunu yaptığımda insanların belki dörtte biri, güvenip geçemiyorlar. 

MAGANDALARIN SEYİR DEFTERİ
Yaya geçitlerinde yaya yol vermek resmen ustalık istiyor! Deli gibi arkanıza yapışarak hızlı kullanan sürücüler, siz durup yol vermeye çalışırken ya size bindirecek gibi olurlar, ya solunuzdan yayayı hiçe sayarak tıraşlayarak geçerler, ya da yolu bu münasebetsiz nezaketle tıkadığınız için hırıltılı kornalar çalarlar! İki seçeneğiniz olur, ya arabadan inip “Nedir derdin, yayalar ölsün mü, sokağa mı çıkmasınlar?” diye sakin bir sesle sormak ya da bu saygısız ile sonu karakolda bitecek bir kapışmaya girmek! Geçen Cuma günü, Beşiktaş Stadı’nın önündeki yaya geçidinde ben her zamanki gibi yol verirken, 34 TBP 97 (Hıncal Ağabey gibi hissettim kendimi!) plakalı taksi, yol verdiğim yayanın önünü keserek umursamadan solumdan basıp geçti!
Abdülkadir Günyaz, değerli bir sanat yazarımız. Etiler’de, karşıya geçerken “Herhalde kendini kovboy sanıyordu” dediği bir motosikletli onu ezip geçmiş, durmadan da kaçmış! Kafatasında kanama, travma, kırıklar derken Günyaz bir hafta ile atlatmış hastane süresini ve kurtulmuş. Başka motosikletli kovboylar da şehir içi bulvarlarda “aletlerini şaha kaldırarak” yaşamlarındaki kompleksleri topluma kusmakla meşguller... Aynen motosikletlileri taciz etmeyi bir yaşam tarzı haline getiren kimi taksiler ve kamyonlar gibi... Al birini vur ötekine! Ne şehir yolları motosikletlerin “rodeo” gösteri alanıdır, ne de motosikletliler diğer araçlardan daha az hakka sahip, beyinsizlerin saldırma hakkını kendilerinde gördükleri kurbanlardır!
Ders verdiğim Altınbaş Üniversitesi’nde bir el ilanı gördüm: Moda Tasarım öğrencisi İrem Uzer, hızla gelen arabanın çarpması sonucu yoğun bakıma alınmış.  İrem hastanede iki ay kalmış, tesadüfen ölümden dönmüş. Kendisine çarpan “önemli aile” çocuğu, 16. vukuatından da hapse girmeden kurtulmuş. Kazanın videosunu seyrederseniz ağlarsınız.
Bunlar, şansın yardımıyla canlı kalabilenler. Maalesef kaybettiklerimizin dökümüne ve ülkemizde yarattıkları yıkıma hiç girmeyelim. Bu makaleyi okuyan binlerce insanın yüreğini yakan kaç yeri doldurulmaz kaybımız var acaba?
Demokrasinin oturmadığı ülkemizde “çakar” kullanma yasağı da havada kalan bir duyurudur. Siz bu baskıya boyun eğip sağa çekmezsiniz, o siyah makam arabasından korumalar inip sizi en azından taciz edebilir.  “Çakar yasağı” haberi, bu aleti kullanma imtiyazı verilen “istisnalar”ı da içeriyor! Peki insanın, arabanın içindekilerin yetki belgesini sorma ve kontrol etme şansı var mı? Geçiniz!
Şehir içinde sürat yaparak turuncu, hatta kırmızı ışıkta geçenler, polisleri umursamadan üç araba yan yana park edip yolu tıkayanlar, hiçbir yol ağzında birbirlerine yol vermemeyi “erkeklik” veya “kadınlık” göstergesi sananlar, dar sokaklarda saatte 80’le gidenler, akar trafikte Fransızların “balık kuyruğu” dedikleri şekilde makas atarak trafiği birbirine katanlar, zincirleme kazaya sebep olanlar, Bağdat Caddesi’nde gece yarısı yarışanlar, hepsi kendilerini son derece dokunulmaz birer vahşi batı haydutu hissediyorlar.
Bu arada toplu suç işlemeyi kolay bir cezadan kaçış yöntemi olarak kabul edenler, “asker uğurlama” adı altında bir rezalete imza atarak büyük korna gürültüleriyle, polisleri de hiç umursamadan bütün kenti taciz ederek bazen de etrafı silah yağmuruna tutuyorlar. Bu arada “yol benimdi-senindi” kavgasından ötürü, arabasında bıçak, silah veya beyzbol sopasıyla gezen magandalar da, hiçbir ciddi ceza almadıklarından gayet rahatlar! 
Tüm bunlara karşı ise otoritelerin alabildiği tek önlem alkol ve kimlik kontrolü yapmak! Pes! 

“AZRAİLİN BÜYÜKELÇİLERİ”
Uzun yolda, trafik polisi ve jandarmanın neredeyse tek yaptıkları şey, yolun çok rahat olduğu ve sürat tahdidinin mantıksızca düşük olduğu yollarda pusu kurarak sürücülere ceza kesmek, yola sinir küpü olarak devam etmelerini sağlamak! Araçların rahatça 150 ile gidebilecekleri noktalara 90 limiti koymak, ceza kesmek için pratik bir yöntem olabilir ama trafik kazalarını azaltıcı bir önlem değil. Bugünkü teknolojik imkanlarla, bu demode yöntemler yerine, mesela saatte 150 ile giderek önündeki arabanın 3 metre arkasında seyreden ve cezaya davetiye çıkaran tacizcilere karşı bir önlem almayı başarsalar veya virajlarda birbirleriyle yarışan tırları, kamyonları engelleyebilseler, uyuyan otobüs şoförlerinin önlemini alabilseler, saatte 200’le makas atarak herkesi taciz edenleri durdurabilseler, o zaman kazalarda ciddi bir düşüş yaratırlar. Yoksa olsa olsa hazineyi mutlu eden uyduruk hız ve limitte alkol cezalarıyla, kendilerini tatmin ötesine geçemezler ve ölümlü kazalar giderek artar. 
Lütfen bana kimse bürokratik yanıtlar vermeye kalkmasın: “Efendim bu bizim sorumluluk alanımız değil; her ilin valisinin, jandarmasının, il trafik polisinin sorunu” 
Benim devletten beklediğim, hiçbir faydası olmayan ve kazaları durduramayan bu yöntemlerin dışına çıkarak, uydularla yolları kontrol etmek, özel araçların veya insanların bu magandaları o gün o yolda bulunacak ekiplere kolaylıkla şikayet etmesi için özel hatlar oluşturmak ve kaza olmadan engelleyebilmeyi sağlamak! Vatandaşların sağlığını ve can güvenliğini hiçe sayarak her yerde serserice araba kullanmayı gösteriş-erkeklik ve mafyalık sendromları ile harmanlayanlar, acilen yeni metotlarla hak ettikleri büyük caydırıcı cezaları ağır şekilde bulmalılar!

Yazı Tarihi: 10.10.2019
Paylaş
Benzer Yazılar
Videolar
Alt
Kent ve Yaşam- 26 Mayıs 2018- Osman Güdü- Bedri Baykam- Ulusal Kanal