Sergim için bulunduğum Kaliforniya’da aynı anda iki ülkenin gündemini takip etmek biraz deli işi.
Bu hafta ülkemizdeki milletvekili aday sıralamalarının yarattığı artçı şokları bir kenara bırakıyorum.
YENİ KITADA DA ATMOSFER SICAK
Trump’a karşı açılan dava gazetecilerin heveslerini kursağında bıraktı. “Teslim oldu, oluyor; tevkif edilecek” derken eski başkan kendi topraklarına geri döndü. Trump’ın hiçbir konuda yanında durmayan kesim bile bu davanın siyasi baskıyla alınmış ve reel politikada Trump’ın adaylığını sabote etmek için öne çıkarılmış bir hamle olduğunu itiraf ediyorlar. Bir başka yorum da kulağımda yankılanıyor: “Doğru adam hakkında çok yanlış bir dava açtılar.” Trump hakkında açılacak çok dava var; ama o dava bu değil! Bunu dinlerken ister istemez aklıma Menderes döneminde açılan “bebek/köpek davası” geldi. O günlerde en ağır şekilde anayasayı ihlal davalarının gündeme geleceği beklenirken yine aynı şekilde kamuoyuna “bu mudur yahu?” dedirten sözde bir “skandal dava” ile hukuki strateji hatası yapılmıştı.
Biliyorsunuz burada ana konu Trump’ın bir porno yıldızı Stormy Daniels’la yakınlaşması ve hanımefendinin bu münasebet hakkında konuşmaması için kendisine Başkan tarafından verilen 130.000 doların izleri ve kayıtlarda nereye oturduğu... Ama bir kadının Amerika Başkanı ile yaşadığı ilişkiyi siyasal tehdide dönüştürmesi ve de karşılığında şantajla para tırtıklaması gayet normal karşılanıyor. Amerika’daki mevcut iktidar ve onu destekleyenler biraz körü körüne kendi kazdıkları bu kuyuya düşüp kendi senaryolarının yavaş yavaş kurbanı haline dönüşüyorlar.
6 Ocak 2021’deki Kongre Kalkışması üzerinden, Trump’ın siyasi kariyerini gömmeye yeminli kesimin heyecanı hala ortadayken, 27 Mart’ta Nashville’deki bir okulda üçü çocuk 6 insanın öldürüldü.
Tennessee Temsilciler Meclisi’nde üç üye, Nisan aynın ilk günlerinde meclisin içinde silahlanmaya karşı hiçbir hamle yapılmamasını çok sert şekilde protesto ederek tarihe kalan bir görüntü verdiler. Bu üç üyenin ikisi siyahiydi, Justin Jones ve Justin Pearson; diğer üye ise beyaz bir kadındı, Gloria Johnson. Ne kadar ilginçtir ki, siyahi üyeleri azlettiler ama aynı eylemin içinde olan beyaz hanımefendiye hiçbir şey yapılmadı! Daha açık bir ırkçılık kabulü olabilir mi? Aradan dört gün geçtikten sonra saçmalama düzeylerinin farkına varıp Johnson’u ve herhalde bugün de Pearson’ı yeniden meclise aldılar. 27 yaşındaki Justin Pearson’ın siyasette hızla yükselecek bir karizması olduğu hissedildi. Tüm bunlar yaşanırken Louisville’deki bir bankada intiharvari silahlı saldırı meydana geldi ve beş kişi öldü, sekiz kişi de yaralandı.
Geçen haftanın sokak terörü görüntüleri ise, arabada uyuyan siyahi bir gencin, polislerce derdest edilmek üzereyken gaza basması ve bu esnada polislerin üst üste kurşunlarla genci katletmesi üzerineydi.
Sonuçta kendi anayasasında, silaha ulaşmayı en temel vatandaşlık hakkı olarak gören bir zihniyetin yaşadığı kaçınılmaz kaderi gibi görünüyor tüm bu katliamlar…
Amerika’da olduğum bu günlerde, ben de alış-veriş yaparken “şimdi makinalı tüfekli bir adam içeri girse ne yaparım?” diye düşünmeden edemiyorum. Bu artık Amerikalıların birlikte yaşamaya mecbur oldukları ve alıştıkları bir soru…
Gündemin bir numaralı isimlerinden biri, “Yalvarıyorum, silahlanmaya karşı bir şeyler yapın. Artık insanlara ‘maalesef çocuğunuz öldü, babanız öldü, kardeşiniz öldü’ demek istemiyorum” diyen Amerikalı doktor Jason Smith.
Son güncel gündem ise, Teksaslı bir hakimin kadınların istenmeyen hamileliklerinden kurtulmalarını sağlayan “Mifepristone” isimli ilacı yasaklaması! Tahmin edeceğiniz gibi kadın dernekleri “benim bedenim, benim kararım” diyerek Yüksek Mahkeme’nin veya Anayasa Mahkemesi’nin acilen bu kararı iptal etmesi için Amerika’da büyük bir kamuoyu gürültüsü -haklı olarak- çıkartıyorlar.
Sonuçta dünyanın en ileri ülkesi de faşizme, baskılara, şiddete, silahlanmaya karşı direncini koymak için elinden geleni yapıyor.