Sevgili dostlarım, sizler Silivri’de her gün, hak etmediğinize inandığımız bir esaret yaşıyorsunuz. Cumhuriyetin temel değerlerini ödünsüz ve kararlı şekilde savunduğunuz için bu ülkenin tüm Atatürkçüleri adına orada bulunuyorsunuz. Sizler kendi çıkarlarınızı düşünerek bir yaşam sürdürmediniz ve yalnız bu ülkenin geleceği adına ömür tükettiniz. Hayatının tamamını çıkar ilişkilerine gömülerek iktidar yağcılığı ile geçinenler bu tavrı tabii ki anlayamazlar. Sizler, tarihin en değerli sayfalarına yazılacağınız için oradasınız! Gerçeklerin su yüzüne çıkacağına ve beraat edeceğinize tabii ki inanıyoruz. Ama Silivri’de ailelerinizden ve arkadaşlarınızdan uzakta geçirdiğiniz her dakika onarılması mümkün olmayan bir hasar bırakıyor arkada…

Her gün, farklı ideolojik konumlardan her insan, ister Atatürkçü, ister liberal, ister şeriatçı, akşam evine gidiyor, ailesine, sevdiklerine kavuşuyor, istediği programları izliyor, gündüz özgürce satın aldığı kitapları okuyor. Sizler ise ancak yaşayanın bileceği kısıtlamalarla bir kutuya hapsedilmiş yaşıyorsunuz. Kısıtlı yayın ve kitaplara ulaşabilerek, bilgisayar ve internet gibi çağımızın ana haberleşme ağlarının getirilerini yok denebilecek derecede az kullanarak, çocuk ve torunlarınızın ancak fotoğraflarıyla yetinerek bir ortaçağ kavanozunun zaman ötesi oyununa esir düşmenin dramını yaşıyorsunuz. Davanızı izlemeye geldiğimizde kaç kere öğlen yemek arasında sizlere ancak 10- 15 metre mesafe yaklaşıp uzaktan sevgi ve dayanışma hareketleri ile yetinmek durumunda kaldığımızı, ve bunun nasıl us ve çağ dışı bir hüzne neden olduğunu orada bulunmamış insanların anlaması mümkün mü? Sizlerin durumuna gereken tepkileri veremeyen “meslektaşlarımız”a haklı olarak şaştığınızı biliyorum!

Sevgili Mustafa Balbay, sevgili Tuncay Özkan, sevgili Doğu Perinçek, sevgili Hikmet Çiçek, Sn. Haberal ve diğer arkadaşlar, şunu bilmenizi isterim ki, sizler orada özgürlüğünüzden koparılmış olarak kaldığınız müddetçe, benim, bizlerin, bu ülkenin tüm gerçek aydınlarının rahat nefes alması, rahat uyuması, suçluluk hissi duymadan bir parkta gezmesi veya bir plajda güneşlenmesi mümkün değil. Bir gün dört saat boyunca bir hasta başında bekleyeceği için özgürlüğünü kaybetmeye katlanamayan insanlara sormak isterim: 420 gün veya 780 günü içeride bir bitki rolüne hapsedilmeye çalışılarak yaşamak ne demek, bunu anlayabiliyorlar mı?

Bunun acısını yüreklerinde hissedebiliyorlar mı? Ben kendi adıma sevgili arkadaşlarıma şunu söylüyorum: Her an kalbimde ve beynimdesiniz. Her hafta sizin konunuzu yazmıyorsam, durumunuzu değiştirecek konuma CHP’nin kapılarını açacak formüller üstünden ulaşabilmek içindir. Ama ne yazık ki insanlar bu somut çabaların bile gerçek hedeflerini anlayamayacak kadar kendi dünyalarına gömülmüşler!

Beni çok üzen başka bir olgu var: Ne yazık ki sağda solda yanıt veremeyecek durumda olmanıza rağmen, arkanızdan konuşanlar var. Hayır hayır… Sanmayın ki yalnız “kararan şıllıklar” dan söz ediyorum… Onları tarihin çöplüğüne havale ettik! Ben arka bahçemiz veya vitrinimizde olup, buna rağmen sizler hakkında kendini tutamayıp iğneleme hastalığına tutulan  gerçek dostlarımızdan söz ediyorum. Ve her birinden rica ediyorum: Lütfen bunu yapmayın. O cevap verme özgürlüğü elinden alınmış kişi siz olabilirdiniz! Bizler aramızda gereken yanıtları, birbirine gerektiği gün ve ortamda verecek olgunlukta insanlarız.

Doğu Perinçek yeniden İP Genel Başkanı seçilmiş… Şık oldu. Sevindim ve tebrik ediyorum. Bizim adımıza  “Cumhuriyet nöbeti tutan arkadaşlarımız”ın hem gönlümüzde hem de somut yaşamda yer almaya devam etmesi çok önemli. Birilerinin hamleleri yüzünden onların sıfatlarının değişmeye mecbur kalması bence tercih edilmemesi gereken bir yöntem.

Sevgili dostlarım, lütfen yere sağlam basın. Daha bu vatan için yapacak çok güzel şeyler olacak. Beyninizin üstün kapasitelerini en iyi şekilde kullanarak bunu başaracak deneyimdesiniz. Sizi yok etmeye çalışırken ölümsüzleştirenlerin hesaplayamadığı şeylerin başında beyin gücümüz, arkasından korku bilmez demokrat cumhuriyetçi kişiliğimiz gelir… Kalbimiz hep sizinle atıyor, bunu unutmayın ve bizleri yanınızda hissedin!

Yazı Tarihi: 27.04.2010
Paylaş
Benzer Yazılar
Videolar
Alt
Akılda Kalan'ın ikinci bölümünde, iki yaşında başladığı resim sanatını; dünyanın yüzlerce şehrini dolaşan sergilerini; yazarlık serüvenini; tenis kortlarındaki günlerini; ışıltılarla dolu sanat yıllarını ve çok daha fazlasını Veyis Ateş soruyor, Ressam-Yazar Bedri Baykam yanıtlıyor.