Sevgili Atam, büyük özveri ve mucizeler yaratarak kurduğun Türkiye Cumhuriyeti bu hafta sonu 100. yaşını dolduruyor. Ne kritik virajlardan ne akıl almaz durumlardan geçerek halkınla beraber başardın milli mücadeleyi…
Ne kadar isterdim sizinle bir yemekte sohbet edebilme onuruna erişmeyi; Fransız İhtilali’nden, sanattan, güzel insanlardan, barıştan, çok değerli annenizden, tek ortak yakınlarımız olan İsmet Paşa, sevgili eşi Mevhibe Hanım’dan ve oğulları Erdal İnönü’den söz edebilirdik…
Kim bilir ne unutulmaz anlar ne derinlikli detaylar geçti hayatından… Mesela, Samsun’a gitme kararı aldıktan sonra, 16 Mayıs 1919 tarihinde Şişli’deki evinde, Bandırma Vapuru’nun İngilizler tarafından batırılacağı istihbaratını üç ayrı kaynaktan öğrendin ama tabii ki yolundan dönmedin! Gerek Osmanlı yönetiminin gerek İngilizlerin ısrarlı “derhal dön” buyruklarına uymamayı seçtin ve o andan itibaren artık bir Osmanlı askeri olamayacağın için istifa ettin. En güvendiğin subayın Kâzım Dirik, seni terk etmeyi seçti. Ardından Kazım Karabekir’in askerleri ile beraber bulunduğun eve doğru geldiği haberini aldın. Haklı olarak büyük bir hayal kırıklığı rüzgârı etrafını kuşattı. Halbuki o anda yine yaşamın gizemli tılsımı yanındaydı ve tersine Kazım Karabekir Paşa seni tevkif etmeye değil “Siz bundan evvel olduğu gibi bundan böyle de muhterem kumandanımsınız. Kolordu komutanına mahsus araba ile maiyetinize bir takım süvari getirdim. Hepimiz emrinizdeyiz” diyerek, bugün tüylerimizi diken diken eden bir sadakatle, sana olan bağlılığını bildirmeye gelmişti.
O tarihi 28 Ekim gecesi, yemekte İsmet Paşa, Kazım Paşa, Fethi Bey, Ruşen Eşref ve Fuat Bulca, Halit ve Kemalettin Sami Paşa’lar vardı. Her zamanki kendinden emin kararlı sesinle “Efendiler yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz!” dediğinde, sen zaten o anı, belki 15 yıldır kafanda inşa ediyordun. Zaten bu sayede ardından gelen 15 yıla böylesine inanılmaz bir şaheser sığdırabildin!
Senden sonra ne mi oldu sevgili Atam? Yaşarken öngördüğün/ikaz ettiğin birçok şey defalarca gerçekleşti: Bölücüler bölücülüklerini, yobazlar yobazlıklarını, hırsızlar arsızlıklarını yapmaya devam ettiler…
Doğruyu söylemek gerekirse sevgili Atam, ne sağlam kurmuşsun bu Cumhuriyeti ki onca sabotaja, yaratılan kardeş kavgasına, soyulan devlet kasalarına rağmen memleketi hala batıramadılar!
Bir yandan her yer gökdelen, yapay zeka, uygulamalar, robotik teknoloji, her sanat dalında dünyaca ünlenen Türkler, değişen alışkanlıklar… Öte yandan maalesef bir de inanamayacağın kara tablolar var. Kimilerinin bir öğle yemeğinde harcadığı parayla bir ay geçinmek durumunda olanlar, hastaneye gidecek parası olmayanlar, çocuğuna süt alamayan anneler, açlıktan bayılan veya maalesef intihar eden öğrenciler, yok sayılan çiftçiler/köylüler, yok edilen tarım, ülkeden zorla kaçırılan doktorlar, yine ülkeden kaçmak için sıraya giren, senin Cumhuriyeti emanet ettiğin gençlik… Daha fazla saymayayım, çünkü çok üzerim seni…
Yüzyıla baktığımda yaşayacağın en büyük hayal kırıklığı bu değil… Çünkü sen de her türlü ihaneti yaşadın.
Ama biz başka şeyler yaşadık Atam… Senin kurduğun parti artık senin halkını, örgütünü yansıtmıyor! Liderliğin ne olduğunu hiç anlayamamış insanlar senin özenle kurduğun partinin bütün kırmızı çizgilerini altüst ettiler… Karaoğlan lakabıyla umut dolu günlere imza atan genç bir lider, daha sonraki yıllarda tarikatlarla kol kola girdi; muhteşem bir beyefendi olan İsmet Paşa’nın oğlu, bilim insanı Erdal İnönü maalesef “demokrasi” kelimesini kavrayamadı. Yobazlığı yasaklayan Türk Ceza Kanunu maddesini -bütün ikazlarımıza rağmen- malum aşırı sağ takımla beraber kaldırıverdi ve demokrasinin içinde kökten demokrasi düşmanlarına yer vermek istedi. Ardından bir başka CHP Genel Başkanı Deniz Baykal parti içi demokrasiyi fiili olarak rafa kaldırdı. Ondan sonra partiyi yöneten Kemal Kılıçdaroğlu, 12 seçim mağlubiyetine rağmen koltuktan kalkmamak için her şeyi yaptı!
Şimdi bir yandan senin bize bıraktığın eşsiz mirası yücelterek korumaya çalışırken, bir yandan da partinin kapılarını tekrar halka açmaya çalışıyoruz! İnan hiç kolay olmuyor! 20 yıldır demokratik bir tüzük yapısıyla kalıcı bir demokrasi yaratmaya çalışıyoruz, mevcut yönetimse oturdukları yerden kıpırdamadan, geçici bir makyajla işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.
2023 Türkiyesi’ne dönsen, önce yobazların değil, CHP’nin yakasına yapışırdın! Mesela, Türkçe ezanı savunmayı partiden atılma gerekçesi sayacak kadar demokrasiyi ayaklar altına aldılar! Partinin üyeleri ise bir sıfat için liderin gözünün içine bakıyorlar!
Fakat, bir yandan da Anıtkabir’in ziyaretçi sayısı her geçen gün rekorlara koşuyor! Her şeye karşı inan durum yine olumlu. Çünkü kurguladığın çağdaş, aydınlık ve zamansız değerler bütünü, tüm çelme ve sabotajlara karşın çığ gibi büyümeye devam ediyor.
Önümüzdeki hafta CHP Kurultayı var. Herkes değişimden söz ediyor. Aday arkadaşımız Örsan Öymen ise Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü hazırlığımızı yaşama geçirmek üzere hareket ediyor. Ortak noktamız partinin artık başta Altı Ok olmak üzere, fabrika ayarlarına, yani Kemalist çizgiye dönmesi… Bu nedenlerle, bu Kurultay’dan seni mutlu edecek haberlerin çıkmasını diliyoruz.