Bu yüzyılda doğanlar, yani Z kuşağı, Erdoğan’dan başka kimsenin hükümranlığını yaşamadılar. Bir de Y kuşağı var, 80-99 arası doğanlar; aslında onların da büyük çoğunluğu oy vermeye başladıktan sonra Erdoğan döneminin içinde buldular kendilerini. 40 yaşın altında olanlar, Türkiye’deki geleneksel sağ- sol çekişmelerini, yani Demirel’i, Ecevit’i, Erdal İnönü’yü, Mesut Yılmaz’ı doğal olarak pek tanımıyorlar; ancak duyduklarından, okuduklarından anlamaya çalışıyorlar.
Devlet yönetimine dair yaşadıkları tek deneyim, tek bir insanın ülkenin geleceğini tek başına tasarlama inadı ve bu inadın cumhuriyet tarihimizin göbeğinde açtığı koca kara delik…
Kendi hayatıma bakıyorum da, 65 yılda ne çok şeyler yaşamışız, neler sığmış bu sürece! Bir devrim, üç darbe, iki yarım müdahale, onlarca koalisyon, sosyolojik dönüşümler, demokrasi arayışları, hukuk devleti felaketleri, ömürlerini zindanlarda çürüyerek tüketen aydınlar, solcular, Atatürkçüler, bitmez tükenmez terör olayları… Hatta bildiğiniz gibi ben de bunlardan nasibimi aldım, çeşitli tesadüfler dizisi sonunda hala yaşıyorum ve size bu satırları ulaştırabiliyorum.
DİKKAT: BU SEÇİM HENÜZ KAZANILMADI!
Şimdi bizim kuşağı unutalım ve Erdoğan’dan başka siyasi anlamda hiçbir iktidar yaşamamış ve kendini bir labirentin içinde hapsolmuş bularak siyasetin ve sosyal yaşamın içinden geçmeye çalışan Y ve Z kuşağına dönelim.
2023 seçimi, muhalefet adına tabii ki henüz kazanılmış değil. Nasıl hiçbir futbol maçı 90 dakika bitmeden kazanılmış sayılmazsa, hiçbir seçim de Yüksek Seçim Kurulu tarafından tasdiklenen nihai sonuçlar açıklanmadan önce bitmiş sayılmaz. Hiçbir seçim henüz gerçekleşmeden “kazandık” denilemez; zaten bunu diyenlerin de hep kaybetmiş olmalarının tarihte sayısız örneği vardır. Dolayısı ile “Ben muhalefeti temsil ediyorum ve bu seçimi kazanmak istiyorum” diyen her kurum, her birey, her vatandaş yoğurdu üfleyerek yemelidir. Aksi bir davranış, rehavet ve ardından mağlubiyet getirir. Tersine, bütün anketlerde artık Millet İttifakı’nın Cumhur İttifakı’nı çok net bir farkla -hem de HDP oylarının eklenmemiş hali ile- geçtiğini gören herkes daha çok çalışmaya ve daha da dikkatli olmaya mecburdur.
İşte bu ihtiyat, dikkat ve rezerv ile yaklaşmaya zorunlu olduğumuz öngörüler, önümüzdeki yıl yapılacak olan seçimlerle iktidarın artık değişme yoluna geri dönülmez şekilde girdiğini göstermektedir. Yani Erdoğan iktidarı artık miadını doldurmuştur, Millet İttifakı ise halkın sesi olacak yeni kadroların adıdır.
CİĞERLERİNİZ BU KADAR ÖZGÜRLÜK VE OKSİJENİ KALDIRACAK MI?
Diyelim ki, ihtiyatı elden bırakmadık, her adımı doğru attık, “adayı beğenmedim” triplerine girmedik ve seçimi kazandık! (Tabii ki “Ekmek için Ekmeleddin” senaryolarından söz etmiyorum) Peki o zaman ne olacak?
Yaşları 15-40 arası olan milyonlarca genç, Haziran 2023 seçimlerinden sonra kendilerine bahşedilecek bu dev oksijen tüpünü içlerine nasıl çekeceklerini düşünmelidir. Çünkü ömürlerinde ciğerlerine bu kadar temiz hava hiçbir zaman gitmemiştir. Ne telefonda konuşurken, ne sosyal medyada paylaşım yaparken ne de YouTube’da gezerken… Sansür, oto-sansür ve bu konuların uzağında olan halkın ilgisizliği… Bunların her biri özgürlüğün düşmanı ve karşıtıdır.
Yarın, Türkiye özgürleştiği zaman, bu milyonlarca genç şaşkınlık içinde ister iptal edilen konserlere/festivallere katılsınlar, ister sosyal medyada beyinlerini boşaltsınlar, ister siyasete girsinler, ister özgür giysileri ile sokaklarda, plajlarda yobazların mahalle baskısını hissetmeden yürüsünler, ister protesto etmek veya destek vermek istedikleri bir demokratik buluşmada seslerini yaysınlar, hiç fark etmez. Öncelikle özgürlüğü sindirmeleri gerekir, çünkü bünyeleri alışık olmadığı için baygınlık geçirebilirler! Bir LGBTİQ+ yürüyüşü veya bir rock festivali düşünün ki, az sayıda polisin tek görevi, katılımcıların güvenliğinden sorumlu olmak!
Genç kuşakların önümüzdeki yıl kendilerini bir “şaşkın ördek sendromu”nun orta yerinde bulmamaları için, siyasi yaşamı özgürlük ve demokrasi üzerine kurulmuş bir hukuk devletinin ferdi olmayı önce akıllarına, sonra göğüs kafeslerine, sonra yaşamlarına sokmaları gerekecektir. Bu geçişler kolay yaşanmayacaktır. Ama demokrasimizin, bu kendi “ağır pandemi süreçlerini” aşarak yoluna güçlenmiş olarak ikinci yüzyılına geçiş yapması elzemdir.
Dönem, tekrar özgürlüğü yeniden içinize derince çekme dönemi olacaktır. Yeter ki, her şeyden önce siz buna inanın!