İsrail insanları kitlesel olarak öldürmeyi kendinde hak görüyor. Sonbaharda Hamas’ın gerçekleştirdiği saldırıdan sonra “mağdur” olan İsrail, artık tersine kendini soykırımcı ülke olarak bütün dünyada tescil ettirdi. Yani bundan 85 yıl önce kendilerine soykırım uygulayan Nazilerden hiçbir farkları kalmadı. Acı gerçek maalesef böyle. 40.000 kişi öldürmekle, 4 milyon kişi öldürmek, ne kadar farklı sizce?Daha mı hoş görülebilir bir suç oluyor sanki? Güç acımasız devlet yapılarının veya en azından onları temsil eden hükümetlerin eline geçtiği zaman, cehennem bu dünyada yaşanıyor. Güç kavramını sarsılmaz bir güvenle arkalarında hisseden devlet yapıları/iktidarlar, bunun getirdiği zehirlenmeyi ve dolayısıyla yarattıkları cehennemin faturasının her iki taraf için de boyutlarını kavrayamıyorlar. Netanyahu ve diğer İsrailli sorumlu (daha doğrusu “sorumsuz”) zevat, şu anda neredeyse son yedi ayda yaşanan Gazze katliamı ile İsrail’in uluslararası anlamda bütün kredilerinin tükendiğini anlaşılan göremiyor. Yarım seneyi aşkındır süren bu katliam politikası, İsrail doğduğundan beri var olan ve zaten zor yürüyen bütün uluslararası ilişkilerini dinamitledi. Konu yalnız ülkelerin, dünya kamuoyunun ve aydınların ayağa kalkması değil. Netanyahu’nun yıkıcı politikalarına karşı direnen İsrailliler de hem kendi ülkelerinde hem de dünyanın dört bir yanında, artık kendi ülkelerinin gözü dönmüş vahşetine dur diyorlar. Ki bu, söz konusu İsrail olduğu zaman çok ender gözlemlenen bir durumdur. Uzun lafın kısası Netanyahu Gazze’de etnik ve coğrafik alan temizliğini yaparken, aynı zamanda ülkesinin intiharını somutlaştırıyor.
İsrail’in bütün bu kabadayı, hukuk tanımaz ve yok etmeye programlanmış terminatör tavırlarının arkasında Amerika ve onun içinde her kilit noktaya yerleşmiş Yahudi lobisi var. Hem politikanın hem medyanın hem bankaların hem de dev kapitalist tröstlerin İsrail’le olan bağları, Netanyahu gibi aleni bir savaş suçlusunun bile kendisini dokunulmaz/yenilmez zannetmesine neden olabiliyor. Halbuki rüzgârın yönü artık tersine döndü. Evet çok geç döndü belki, ama döndü! Eskilerin tabiriyle, mızrak çuvala sığmıyor! Geçmişin haklı mağduriyeti üzerinden, bugün kendi savaş suçlarını meşrulaştırma propagandasını kimse yutmuyor.
Herhalde İsrail’in hesaplayamadığı şu oldu: 80 yıl kadar önce yaşanan İkinci Dünya Savaşı’nın ardından bu konuda yapılan yüzlerce film, yazılan binlerce kitap, hayata geçirilen sayısız farkındalık hareketinden sonra, dünyada “tekrarlanamaz” denen soykırımcılık, gözü dönmüş canilik ve binbir dozda gerçekleşen temel insani hak ihlalleri, maalesef görüyoruz ki alçak siyasi liderlerin eliyle yeniden yaşanabiliyor; ama bunu dünya halklarına ve diplomasisine hazmettirmek -çok şükür ki- pek kolay olmuyor!
Yeri gelmişken, burada kastımız Müslüman ülkelerde, fırsattan istifade “Tekbiiiir!” naralarıyla şeriat çağrısına bahane arayan tepkiler değil. İsrail’in sözde müttefiki olan ülkelerde bile kimsenin önüne geçemediği, polis şiddetine bile kulak asmayan gençlerin, aydınların, akademisyenlerin oluşturduğu cansiperane karşı koyuş…
AMERİKAN ÜNİVERSİTELERİNİN DURUMU
Normalde, Orta Doğu karışıklıkları, hele Pentagon müdahaleleri resmi ve doğrudan değilse Amerikan kamuoyunu genellikle çok etkileyemez. Ama İsrail aylardır artık “bu da bardağı taşıran son damla” diyeceğimiz savaş suçlarını o kadar insafsızca, canavarlaşmış, duygusuz robot modunda, üst üste yaşama geçirdi ki, artık ABD onların garantili koruma altında fink attıkları arka bahçe olmaktan çıktı! Artık medyanın da gizlemeye çalışamayacağı boyutlarda, “Roma yanıyor”! Öğrencilerin vicdanları ve insaf duyguları öyle boyutlarda canlandı ki geçmişte bu sorunu görmeden ve tepki vermeden geçirdikleri her gün için apayrı bir derinlikte pişmanlık duyuyorlar. Şu anda en büyük endişeleri İsrail’i destekleyen şirketlerle üniversitelerinin herhangi bir iş birliğini sürdürmesi… Bu sayede o şirketlere İsrail’in işgaline aktarılacak tek bir dolar dahi kazandırmak istemiyorlar. Ayrıca Biden yönetimi gençlerin gözünde İsrail kadar suçlu artık! Çünkü İsrail’in bütün küstahlığını Amerika’ya yaslanarak gerçekleştirdiğini çok iyi biliyorlar.
Columbia Üniversitesi’nde okul-öğrenci müzakereleri bir sonuca ulaşamayınca, “Özgür Filistin” nidaları arasında öğrenciler ünlü Hamilton Hall binasına girerek baskın yapıyorlar. Boston’daki Northeastern Üniversitesi’nde ise her ne kadar öğrencilerin tepkileri barışçıl ve pasif şekilde gerçekleşse de her yerde yüzlerce öğrenci gözaltına alınıyor. George Washington Üniversitesi, New Orleans’da Loyola ve Tulasne Üniversiteleri, Güney California Üniversiteleri, her biri adeta “Filistin için kim daha çok gayret gösterdi?” sorusu için birbirleriyle yarışa giriyorlar. Dünyanın en ünlü üniversitelerinden Massachusetts Institute of Technology (MIT)’nin Başkanı Sally Kornbluth da panik içinde; öğrencilerin durdukları noktadan ve taleplerinden tek bir geri adım dahi atmayacaklarının farkında. Bütün Amerikan gençliği ayakta, hangisini sayalım? University of Mary Washington, Portland State University, Arizona State University, Washington University, Emerson College, Boston… İşte bunlar sadece Amerika için değil, İsrail için de olabilecek en kötü senaryo! Daha doğrusu kabus! 68 Kuşağı’nı ve Vietnam Savaşı’na karşı Berkeley direnişlerini hatırlatıyor bu günler… Ama o dönem orada bile kampüslere giremeyen polis, bugün çok daha barışçıl protestolara orantısız şiddetle karşılık veriyor.
İNSAF VE VİCDAN DUVARLARINI YIKAN ÜLKE
Bakın ben size Amerikan gençliğini anlatayım: üniversiteye girene kadar yalnız beyzbol, futbol, basketbol oynarlar, flört ederler, araba kullanıp Amerikan rüyasının özgürlüğünü tatmaya başlarlar. Ancak üniversiteye girdikten sonra oradaki devrimci, solcu, radikal Amerikan emperyalizmini deşifre eden genç-dinamik düşüncelerle tanışmaya başladıklarında afallarlar; ama arkasından bu ideolojik keşifler veya şaşkınlığın “harekete” geçmesi yine kolay olmaz… İşte İsrail bu duvarların birbiri peşi sıra yıkılmasını sağlayacak kadar çizmeyi aştı, insanlığı yok etti ve hatta insanları nefes alan birer birey olarak kendi ülkelerinde uzaktan tanık olduklarına pişman edecek kadar tarihin karanlık sayfalarına yazılacak katliamlara girişti.
Uluslararası siyasi arenada da durum artık Netanyahu için tabii ki parlak değil. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin, Netanyahu’nun da aralarında bulunduğu üst düzey İsrail siyasiler hakkında tutuklama kararı çıkartacağı yönünde beklentiler giderek artıyor. Amerikan yönetimi bir yandan İsrail’in bu savaş suçlularını hâlâ korumak için çabalar gösterirken, bunun yaklaşan başkanlık seçimlerinde de aleyhine dönen bir dev bulut olduğunu görmekten kendini alıkoyamıyor. İşte program değişmezse bu ahval ve şerait içinde siz bu satırları okurken Özgür Özel, Erdoğan ile Türkiye’nin sorunlarını ve ivedi dertlerini aktarmak için bir görüşme yapıyor olacak. Cumhurbaşkanı ve ekibi ise bir yandan da bu görüşmeden Erdoğan’a dördüncü tur cumhurbaşkanlığının önünü açmak için( “yeni anayasa” adına diyalog ve anlayış talep edecek. Eminim Özgür Özel de “Daha dün 1 Mayıs kutlamalarında hukuksuz bir şekilde Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmadığı bir ortamda, zaten kullanmadığınız bir anayasa için neden müzakere talep ediyorsunuz?” sorusunu ortaya pimi çekilmiş bir şekilde bırakacak…
1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı’nız kutlu olsun sevgili okurlarımız. El ele, daha özgür günlerde, gerçek kutlamalar yapacağımız barış ve huzur dolu bir dünya ve Türkiye özlemiyle…