Dünya sarsıldı. Önce şoka, ardından paranoya ve onu atlatıp tepki dönemine girdi. Charlie-Hebdo benim yıllardır okuduğum, Türkiye'deki demokrasi dozu ve faşist yönetimlerin pek kaldıramayacağı ele avuca sığmayan bir "siyasi-hiciv" dergisi. Canlı izlediğimiz o saldırı ve ardından yaşananlar için "Fransa'nın 11 Eylül'ü" denildi. Ben ise Pazar günü yapılan büyük yürüyüşe bakarken tabii ki sevgili Uğur Mumcu'nun cenazesini düşündüm. Bugün "Je suis Charlie" afişiyle dolaşan gençler doğduğu günlerde, bizler Mumcu ve Sivas cenazelerinde yürüyorduk. Fransa bizim o günlerimizi yeni yaşamaya başladı. Ne umutlarımız vardı o soğuk Ocak günlerinde... Sanıyorduk ki bu yeri doldurulmaz dev kaybımızdan sonra ülke hatalarından dönecek. Maalesef, ne gezer! Verilen ödünler giderek arttı ve Türk demokrasisi bugünkü iflas noktasına kadar geriledi.
Bakalım Fransa daha neler yaşayacak... Önce daha türban krizinin artan temposuyla muhatap olacaklar, sonra da bitmez tükenmez TV tartışmalarıyla bizim 90'larımızı yaşayacaklar. Gerek bu, gerek başka olaylarda “bu olay provokasyon kokuyor, dinciler yapmamıştır” diyenler çıkacak. Hatta belki bizdeki gibi “ana işi” bu haline gelen eski istihbarat şefleri orada da kaynağından türeyecek!
Yine basınımızda çirkin yayın yarışları oldu. “Adrese teslim provokasyon” yazanlar, “bu işte bir gavurluk var, 12 kişi öldürdüler, ellerini kollarını sallayarak kaçtılar. Hedef çok manidardı” diyenler oldu. “Saldırının İslamofobinin arttığı günlerde olması dikkat çekti” diye sorumluları gözden kaçırmaya çalışanlar oldu. Arınç demecinde teröristlerin yolu tıkayan arabasına kimsenin müdahale etmemesine şaşırdığını söyleyerek daha da şaşırttı. Acaba ne bekliyordu? Arkadan birinin gelip etrafı makinalı tüfekten geçiren saldırganlara yaklaşıp klaksona basarak, “hadi kardeşim, çek şu arabanı, işimiz gücümüz var!” demesini mi? Fesupanallah!
“Terörün dini yoktur, lanetliyoruz” dedikten sonra “ama” diye başlayanlar, suçu ya ırkçılara ya da emperyalizme atma peşinde... Hepsine hatırlatırım ki ABD 239 yıldır var, halbuki köktendincilik 7. yüzyıldan beri adam doğruyor. Konuları birbirine karıştırmamak lazım. Öte yandan o şanssız Cuma günü, Türkiye -iyice düşündükten sonra- gecikmeli kınama mesajları attı. Bu sözlerin inandırıcılığına bakmak için, aslında bu iktidarın ifade özgürlüğüne, sanatçılara ve karikatüristlere olan tavrına bakmak lazım. Orada da notun yerlerde gezindiğini ne yazık ki biliyoruz.
Şimdi dünyada, Müslüman siyasi, yazar ve kitlelerin ana kaygısı bu saldırının İslamofobi ve ırkçılığı körüklemesi... Davutoğlu da dün zaten Merkel’e basın önünde yine bu mesajı iletti. İyi güzel de, orada net bir ayrım var: “Gerçek İslam’da terör yoktur, olamaz” diyen Müslümanlar, acilen naklen kafa kesen yobaz sürüsü ile ayrımlarını en net şekilde ortaya koymalılar. Yoksa, Müslümanlara karşı oluşacak tepkileri önleyemezler (Bakınız Murdoch önyargıları). Bir karikatür nedeniyle Avrupa’yı birbirine katarak ağır tepkiler verebilen Müslüman kitlelerin, her gün sözde dinleri adına insan öldürenleri kınamak için büyük bir gösteri düzenlediklerini henüz göremedik! Mesela Nijerya’da Boko Haram’ın 2000’i aşkın masum insanı katletmesine karşı gereken tepkiyi verebilen hükümet, basın organı veya dini sözcüye ben rastlamadım. O da tabii ayrı bir konu... Batılı olmayan insanlar, o kadar mı değersiz ki bu dev katliam, Paris olaylarının onda biri kadar yer işgal ediyor medyada? Size bir not: Boko Haram, “Kitap haram” sözünden geliyor. Yani Latince alfabeye açılan bir savaş var bu terör örgütünün kökeninde. Bilmem size neler hatırlattı...
Öncelikle bu konuda acil sonuçlar alınamazsa, “farklı siyasi veya dini liderlerin beraber verecekleri mesajlar”ın hiç bir önemi kalmaz. Öncelikle Kuran’ı bir terör saldırı anlaşması niyetiyle okumaya kalkanlara karşı, çağdaş din alimlerinin nihai ve kalıcı bir yorum getirip, bu vahşi oyuna dur demeleri lazım. IŞİD’e veya El Kaide’ye karşı birleşemeyen ve sokağa dökülmeyen, yazı yazmayan hiç bir Müslümanın İslamofobi kavramından şikayet etme hakkı yoktur!
Açık konuşalım: Dünya acilen Atatürk’ü tekrar keşfedip, onun bizim coğrafyamızda getirdiği laik-demokratik rejimin içine özenle ve saygıyla yerleştirdiği laik-din anlayışını yeniden fark edip, bunun Müslüman ülkeler için olmazsa olmaz model olduğunu kabul ettiremezse, getirilecek her çözüm çöker ve toplumları uyuşturup kandırmaktan öteye gidemez. Terör de ihya olmaya devam eder! Bağlantılı Tunus konumuzu umarım haftaya devam edebiliriz...