ANAYASAL GÜVENCE YOK EDİLİYOR 
DERHAL KANUNSUZLUĞA SON VERİLSİN!

           

İşçi Partisi yöneticileri ile Aydınlık gazetesi ve Ulusal Kanal çalışanlarının 
yargılandığı Aydınlıkçılar davası bugün (4 Haziran 2012) Silivri'de başladı. 
Yasalarca güvence altına alınan siyasi parti faaliyetlerini "örgütsel suç" kapsamında 
değerlendirilerek hukukun ayaklar altına alındığını ve kanunsuz bir şekilde İşçi 
Partisi'nin ve yöneticilerinin yargılandığı belirten İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan 
Basri Özbey ve İşçi Partisi avukatları, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 
Başkanlığı'na verdikleri dilekçeyle, tutukluluğa son verilmesini ve İP yöneticisi 
sıfatıyla yürütülen faaliyetler hakkındaki iddiaların bu dosyadan ayrılarak, Yargıtay 
Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderilmesini talep ettiler.
 

İSTANBUL 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

Esas no: 2012/43

Konu: Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’nda öngörülen siyasi parti güvencesine 
ilişkin hükümler uyarınca müvekkillerin İşçi Partisi yöneticisi sıfatıyla yürüttükleri 
faaliyetler hakkındaki iddiaların tefriki ile buna yönelik iddialar ve dayanaklarının 
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine karar verilmesi istemidir.

Açıklama : 

1. İşçi Partisi Yöneticileri Yargılanıyor: Müvekkiller, 2820 sayılı Siyasî Partiler 
Kanunu uyarınca kurulmuş ve bu yasanın güvencesi altında faaliyette bulunan İşçi 
Partisi’nin; Genel Başkan Vekili, Genel Başkan Yardımcısı, Merkez Karar Kurulu Üyesi 
ve yerel yöneticileridir.

2. Siyasi Partiler Kanunu Uygulanmalıdır: Müvekkiller hakkında açılan dava, 
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın ve Anayasa Mahkemesi’nin soruşturma ve 
yargılama alanını da kapsadığından Anayasa’nın 68. maddesinde yer alan anayasal 
güvence ve Siyasi Partiler Kanunu’nun 98. maddesi kapsamında değerlendirilmesi 
gerekmektedir.

3. Siyasal Faaliyet ve Parti Çalışmaları: Müvekkillere yönelik suçlamalar, siyasi 
parti yöneticisi sıfatıyla yürüttükleri siyasi faaliyetler ve parti çalışmalarıdır. 
Dayanılan kanıtlar, İşçi Partisi’nin kamuya açık siyasal faaliyetleri, Parti belgeleri, 
Partinin basın açıklamaları, iç ve dış yazışmaları ve Parti binalarında yapılan 
aramalarda elde edildiği iddia edilen belge ve dijital kayıtlardır.

4. Yasak Eylemler: SPK’nun “bir siyasî partinin yasak eylemlere odak olması hali”ni 
düzenleyen 103. maddesinde; Genel Başkan ile merkez karar ve yönetim 
organlarında görevli üyelerin faaliyetlerinin o siyasî partiyi bağlayacağı belirtilmiştir. 
Genel Başkan ve dolayısıyla Genel Başkan Vekili, SPK’na ve İşçi Partisi Tüzüğü’ne 
göre Parti organıdır. Bunların, tek başına giriştikleri her türlü siyasal eylem ve 
söylemlerin, temsil ettikleri siyasal partiyi bağlayacağı ve bunları yargılama yetkisinin 
Anayasa Mahkemesi’nin görev ve yetkisi içinde bulunduğu, Anayasa Mahkemesi’nin 
kesin ve istikrarlı görüşüdür.

5. Parti Yasakları ve Suç: SPK’nun düzenlediği “parti yasakları” ile Türk Ceza 
Kanunu’nun bazı “suç” tanımları arasında özdeşlik ve örtüşme vardır. 

5237 sayılı TCK’nun İkinci Kitap, Dördüncü Kısım’ında yer alan “Millete ve Devlete 
Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı bölümlerindeki suç tanımlarının önemli bir kısmı, 
parti kapatma nedenleri ile özdeşlik taşımaktadır. Bu nedenle bir siyasal partinin 
kapatma nedeni olarak kabul edilen eylemlerinin sabit olup olmadığının ve suç olarak 
tanımlanan bir amaç taşıyıp taşımadığının araştırılmasının, ilk bakışta hem anayasal 
yargıyı hem de ceza yargılamasını ilgilendirdiği açıktır. Ne var ki; mevcut hukuk 
sistemimizin, Anayasa Mahkemesi ile ceza mahkemelerinin aynı eylem hakkında ayrı 
ayrı yargılama yapmasını öngördüğü ileri sürülemez ve böyle bir iddia kabul 
edilemez. Ceza mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’ne talimat anlamı taşıyacak bir 
hüküm vermiş olur. Bu, hukuka aykırıdır.

6. Üstün hukuk normu: Anayasa koyucu, iki ayrı kesin hüküm yaratabilecek 
süreçlerin aynı zamanda sürdürülmesi halinde, kesin hükümler arasında doğması 
mümkün ve muhtemel bulunan, aykırılıkları giderecek bir düzenlemeyi benimsemiştir. 
Anayasa’nın, siyasi partilere güvence sağlayan hükümleri, üstün hukuk normu 
niteliğindedir; ceza mahkemesini de bağlar. 

Müvekkillerimizin ceza yargılamasına konu edilmek istenen eylemlerini, öncelikle 
Anayasal norm çerçevesinde ele almak gerekir. Bu siyasal eylemler hakkında 
Anayasa Mahkemesi’nin değil, mahkemenizin yargılama yapması anayasal 
düzenlemeye aykırıdır. Çünkü bir bütün olan yargının; aynı siyasal partinin 
faaliyetleri ve amacı konusunda iki farklı karar alması düşünülemez.

7. Siyasi Partilerin Denetimi: SPK’da siyasal partilerin denetimi Yargıtay C. 
Başsavcılığı’na bırakılmış ve 10. maddesinde Yargıtay C. Başsavcılığı’nca her siyasi 
parti için bir sicil dosyası tutulacağı öngörülmüştür.

8. Bildirim Yükümlülüğü: SPK’nun “İdari Mercilerin, Savcıların ve Mahkemelerin 
Görevi” başlıklı 106. maddesine göre; SPK’da siyasi partilerin kapatılma nedenlerinin 
düzenlendiği 101, 103 ve 104. maddelerinde belirtilen fiil ve haller hakkında bilgi 
edinen mahkemeler, bu gibi fiil ve halleri öğrendikleri zaman durumu derhal Yargıtay 
Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirmekle yükümlüdürler. Anayasa’nın öngördüğü bu 
yükümlülük, “bildirim” yükümlülüğüdür. Bu aşılarak doğrudan yargılama yapılması, 
yetki tecavüzüdür.

9. Dava Açma Yetkisi: Çünkü SPK’nun 98. maddesinde, siyasi partiler hakkında 
dava açma yetkisi Yargıtay C. Başsavcılığı’na verilmiş ve iddianamesine esas teşkil 
edecek olayların araştırılması ve soruşturulmasında, davanın açılması ve 
yürütülmesinde Cumhuriyet savcılarına ve sorgu hâkimlerine tanınan bütün yetkilere 
sahip olduğu belirtilmiştir. 

10. Anayasa Mahkemesi Görevli: Siyasi partiler hakkında açılan davalara bakmaya 
ise Anayasa Mahkemesi’nin yetkili olduğu bilinmektedir.

11. Yüksek Mahkeme Emsal Kararları: Nitekim Askeri Yargıtay Başsavcılığı’nın 
25.01.1984 gün ve 1984/262 sayılı MSP Davası Tebliğnamesi; 30.04.1984 gün ve 
1984/1134 sayılı TİKP Davası Tebliğnamesi ve 12.06.1984 günlü Ek Tebliğnamede 
konu etraflı olarak ele alınmış ve şu saptamalarda bulunulmuştur:

“Anayasa Mahkemesi’nce kapatılmamış parti yasaldır. Birden fazla suç duyurusunda 
bulunulduğu halde, C. Başsavcılığı bir parti hakkında kapatma davası açmamış ise o 
partinin yasal olduğu, yasalar doğrultusunda faaliyet gösterdiği saptanmış 
demektir. Ceza yargısının da bunu benimsemesi “hukuk devletinin bir gereğidir”. 
Partinin ve yöneticilerinin faaliyetlerinin yasadışına çıkıp çıkmadığının tartışılmasına 
ceza mahkemesi yetkili değildir; böyle bir değerlendirmeyi, ancak Cumhuriyet 
Başsavcılığı ve Anayasa Mahkemesi yapabilir. Partinin ve yöneticilerinin 
faaliyetlerinin yasallığını tartışan ceza mahkemesi kendisini “Anayasa Mahkemesi 
yerine” koymuş olur. 

Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 03.12.1975 gün ve E.1975/42 K. 1975/49 sayılı kararı 
da konuya ışık tutmaktadır:

Anılan kararda TSİP Ankara İl Yönetim Kurulu üyeleri olan sanıkların hukuki 
durumlarının takdir ve tayini için parti hakkında bir soruşturma olup olmadığı ve 
sonucunun saptanması, ayrıca suçlanan bildirinin “Partinin tüzük ve programına 
uygunluk derecesinin” araştırılması gerektiği belirtilmiştir. 

12. Yasal Parti Faaliyetleri: Sorunu somut olarak ortaya koyacak olursak 
iddianamede yer alan, müvekkiller hakkındaki suçlamalar ve suç kanıtları, Parti 
kararları ve Parti faaliyetidir:

a. Partiye üye kazanmak: İddianame, İşçi Partisi yöneticilerinin, partilerine üye 
kazanmak için yaptıkları çalışmaları suç saymıştır: “Sonuç olarak; toplum nezdinde bir 
konumu olan ve bulunduğu çevreyi etki altına alabilecek kişilerin “öncü” kişiler olarak 
tanımlandığı ve bu kişilerin İşçi Partisi’ne üye olmalarının sağlanmasına dönük 
planların ve görevlendirmelerin yapıldığı…” (İddianame, s. 34)
İşçi Partisi’nin 7. Genel Kurultayı’nda alınan, öncüleri üye yaparak Parti’yi büyütme 
kararı da suçlama konusu yapılmıştır: “Öncüleri Partileştirme Harekâtı’nın amacı: 
‘Hedef yüzlerce öncü şahsiyeti Partimize üye yaparak, 7. Kongremize hep birlikte 
gerçekleştirmek ve bir Milli Hükümet seçeneğinin ilk örgütsel adımını atmaktır.’ 
şeklinde belirtildiği tespit olunmuştur.”

Üye kazanmak partilerin asli faaliyetidir. Bir siyasal parti, kendini halka tanıtır ve üye 
kazanır. Siyasi Partilerin üye sicilleri de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 
tutulmaktadır. İddianame, siyasi partilerin olmazsa olmaz üye yazma faaliyetini, 
“Terör örgütü faaliyeti” saymıştır. 

b. Hükümeti eleştirmek: İddianamede, müvekkillerin İşçi Partisi yöneticileri olarak, 
Ermeni Soykırımı yalanına karşı yürüttüğü mücadelede, “milli bir meseleye sahip 
çıktığı imajı oluşturarak, sözde bu konuda basın açıklamaları, seminer ve konferans 
tarzı etkinliklerde bulunduğu”, ama bu “etkinliklerde Ermeni soykırımı ile ilgili 
bilgilerden ziyade mevcut hükümeti eleştiren konuları işlediği” söylenmektedir. 
(İddianame, s. 33) 

c. AKP’nin kapatılma davası hakkında konuşmak: İddianamede, müvekkillerden 
İşçi Partisi Genel Başkanvekili Gültekin ile Genel Başkan Yardımcısı Önsel’in, AKP 
hakkında Anayasa Mahkemesinde açılan dava üzerine yaptıkları konuşma dahi suç 
sayılmıştır. (İddianame, s.48)

d. Seçimlerde iktidara talip olmak ve Hükümet listesi hazırlamak: İddianame İşçi 
Partisi’nin 2007 Genel Seçimleri öncesinde, seçim kampanyası çerçevesinde ilan 
ettiği Milli Hükümet Bakanlar Kurulu listesini suç kanıtı saymıştır. (İddianame, s.32)
Seçimlere katılan ve iktidar olmayı hedefleyen bir siyasal partinin, iktidar olduğu 
takdirde kuracağı hükümetin uygulayacağı programı ve bu hükümette yer alacak 
bakan adaylarını açıklaması, işin doğası gereğidir.

Aynı şekilde, 2011 genel seçimlerinde bağımsız aday olan İşçi Partisi Genel Başkanı 
Doğu Perinçek’in, diğer bağımsız adaylarla ortak bir bildiri çıkarma önerisini yaptığı 
mektup da suç sayılmıştır. (İddianamem, s. 22) 

e. Bilgilendirme ve basın çalışması: İddianame de İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu 
Perinçek’in hazırlamış olduğu bir yazı dizisinin Cumhuriyet gazetesinde yayınlatmak 
isteği de suç ve Cumhuriyet gazetesini ele geçirme girişimi sayılmıştır. (İddianame, 
s.50-51)

Oysa bütün siyasi partiler, politikalarını halka ulaştırmak için görüşlerinin basın yayın 
organlarında yayımlanması için çaba harcarlar.

f. Genel Başkanın parti yöneticileriyle ilişkisi: İddianame, İşçi Partisi Genel Başkanı 
Sayın Doğu Perinçek’in diğer Parti yöneticileri ve üyeleriyle olan görüşmelerini ve 
Parti çalışmaları çerçevesinde verdiği talimatları, “silahlı terör örgütü faaliyeti” 
saymaktadır. (İddianame, s. 15, 16, 22, 31, 36, 37, 44 vd.)

İddianamede, 21 Mart 2008 tarihinden bu yana tutuklu bulunan İşçi Partisi Genel 
Başkanı Doğu Perinçek’in, parti yönetici ve üyelerine bildirdiği görüşlerini de suç 
kanıtı saymıştır.

Anayasal güvence altında olan ve yasalara göre faaliyet gösteren bir partinin Genel 
Başkanının, Partisinin yöneticileriyle olan ilişkileri faaliyetin doğası gereğidir.
Sayın Doğu Perinçek 17-18 Nisan 2010 günü toplanan İşçi Partisi VIII. Genel 
Kurultayı’nda oybirliği ile yeniden Genel Başkan seçilmiştir. Genel Başkanlık görevini 
yapmaya devam etmesi en doğal ve yasal hakkıdır.

“Genel Başkan”, Siyasi Partiler Kanunu’na göre Partinin organıdır. 
Siyasal partilerin faaliyetleriyle ilgili olarak Genel Başkanının görüş ve talimatlarını 
alması yasaldır ve hatta zorunludur.

g. Basın toplantıları yapmak: İddianamedeki tek somut suçlama, Parti 
yöneticilerinin yaptıkları basın toplantılarıdır. 

Siyasi partiler, siyasi, ekonomik ve toplumsal konularda görüşlerini açıklayarak 
görev yaparlar. Bu parti olmanın gereğidir. 
Öte yandan partilerin, kendilerine ulaşan bilginin kaynağına değil, o bilginin 
açıklanması durumunda ülkeye ve halka bir yarar sağlayıp sağlamadığına bakarak 
kamuoyuna açıklamaları görevleridir. 

h. Kitle örgütlerinde çalışma: İddianamede İşçi Partililerin kitle örgütleri içinde 
çalışma yapması da suç kanıtı sayılmaktadır. Siyasi Partilerin, kitle örgütleri 
politikasının olmaması ve dernek sendika ve meslek odalarında çalışmaması 
düşünülemez. Kitle örgütleri içinde çalışmayan parti yoktur.

i. İşçi Partisi’nin çözümleri: “Kürt Sorunu”, “Terör””, “Batı Asya Birliği” vb gibi 
konularda Partinin Genel Kurultay ve diğer yetkili organlarında kararlaştırılan 
program ve politikaları da İddianamede suçlama konusu yapılmıştır.

j. Mali Denetim: Anayasa’nın 69. maddesine göre, siyasi partilerin gelir ve 
giderlerinin denetimi Anayasa Mahkemesi’ne aittir. “Bu kuralın uygulanması kanunla 
düzenlenir. Anayasa Mahkemesi’nce siyasi partilerin mali edinimleri ile gelir ve 
giderlerinin kanuna uygunluğunun tespiti, bu hususun denetim yöntemleri ve 
aykırılık halinde uygulanacak yaptırımlar kanunda gösterilir. Anayasa Mahkemesi, bu 
denetim görevini yerine getirirken Sayıştay’dan yardım sağlar. Anayasa 
Mahkemesi’nin bu denetim sonunda vereceği kararlar kesindir”.
Siyasi partilere ilişkin “Mali Hükümler” de bu çerçevede, 2820 sayılı Siyasi Partiler 
Kanunu’nun 61 vd. maddelerinde gösterilmiştir. Anılan yasanın 74 ve 75. 
maddelerinde Anayasa Mahkemesi’ne verilen bu mali denetim görevinin nasıl 
yapılacağı ayrıntılarıyla açıklanmıştır.

Hal böyle iken, İşçi Partisi’nin siyasi faaliyetlerini denetlemeye kalkışan İstanbul Özel 
Görevli Savcılarının, Anayasa Mahkemesi’nin bu yetkilerine de tecavüz ederek, diğer 
faaliyetlerinin yanı sıra İşçi Partisi’ni mali açıdan da denetlemeye girişmişlerdir.
2011 yılı başında, SGK Müfettişi İdris AKCAN tarafından, İşçi Partisi Genel Merkezine 
gönderilen yazılarla ve ısrarlı telefon aramaları ile Partiye ait mali kayıtların, bütün 
gelir-gider belgeleri ile birlikte kendisine teslim edilmesini istemiştir.

Kendilerine, yasa gereği siyasi partilerin mali denetimleri ve bu kapsamda gelir-gider 
belgelerini inceleme yetkisinin münhasıran Anayasa Mahkemesi’ne ait olduğu 
bildirilince, adı geçen Müfettiş, İşçi Partisi Genel Sekreteri Hasan Basri Özbey ve 
Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Cengiz’e, bu incelemenin Beşiktaş’ta görevli 35387 
Sicil Nolu Ergenekon Savcısı Zekeriya ÖZ’ün isteği ile başlatıldığı ve yürütülmekte 
olduğu söylenmiştir. (Bu husus, SGK Başkanlığı Rehberlik ve Teftiş Kurulu 
Başkanlığı’na verilen ve 2-598 098 sayı ile işlem gören, 11.02.2011 tarihli dilekçe ile 
bildirilmiştir).

Soruşturmada bu kanunsuz uygulamanın daha sonra da ısrarla sürdürüldüğü 
anlaşılmaktadır. İstanbul Valiliği Emniyet Müdürlüğü’nün, İddianame ekinde yer alan 
15.03.2012 tarihli yazısından da anlaşılacağı üzere, İstanbul Özel Görevli 
Savcılarının talimatı ile Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Rehberlik ve Teftiş Kurulu 
Başkanlığı’ndan 121561 sicil sayılı Müfettiş İdris AKCAN ve Maliye Bakanlığı Hesap 
Uzmanları Kurulu Başkanlığı’ndan Müfettiş Zeynullah GİDER bu iş için 
görevlendirilmiştir.

Soruşturma kapsamında İşçi Partisi Genel Merkezi ve İstanbul İl Başkanlığı’na 
düzenlenen operasyonlarda el konulan İşçi Partisi’ne ait gelir-gider hesap ve 
belgeleri ile mali raporlar, incelenmek üzere Özel Görevli Savcıların talimatları gereği, 
adı geçen müfettişlere, yine İddianame ekinde bulunan 23.03.2012 tarihli “Teslim-
Tesellüm Tutanağı” ile incelenmek üzere teslim edilmiştir.

El konulması dahi suç olan bu belgelerin, özel olarak görevlendirilmiş müfettişlere 
incelettirilmesi, öznel değerlendirmelerle alınan raporların dosyaya kanır olarak 
sunulması, siyasi partilerin anayasal güvencesini hiçe saymak, Anayasa 
Mahkemesi’nin yetkilerini gasp etmektir. Bu kanunsuz talimata uyanlar da suç 
işlemişlerdir. 

13. “Soruşturmanın Merkezinde İşçi Partisi Var!”: Nitekim bu soruşturmaya da esas 
olan operasyonlar yıllar önce başlatıldığında, o zaman soruşturmayı yürüten Savcı 
Zekeriya Öz, 23.07.2008 günü ATV Ana Haber Bülteni’nde yayınlanan 
açıklamasında, “Soruşturmanın merkezinde İşçi Partisi var” diyerek, bir siyasi 
partinin siyasi faaliyetlerinden dolayı soruşturulduğunu açıkça itiraf etmişti. 

14. İşçi Partisi Hakkında Açılmış Soruşturma veya Dava Yok: Sıfatları nedeniyle İşçi 
Partisi’ni bağlayıcı konumlarda bulunan müvekkillerin iddianameye konu eylemleri, 
bütünüyle anılan Partinin siyasi faaliyetleri niteliğindedir; atılı suçlar aynı zamanda 
parti yasakları kapsamındadır; bu faaliyetleri SPK’na göre izlemekle görevli Yargıtay 
C. Başsavcılığı’nca Anayasa Mahkemesi’nde açılmış bir dava ve hatta bir soruşturma 
dahi yoktur. 

Ancak, bu iddianame ile henüz Yargıtay C. Başsavcılığı’nın saptamadığı bir yasaya 
aykırılık İstanbul C. Başsavcılığı’nca soruşturularak, Mahkemenizce hükme 
bağlanması talebinde bulunulmuş olmaktadır. 

Böylece Mahkemeniz, Yargıtay C. Başsavcılığı’nca iddia veya hatta soruşturma 
konusu dahi kılınmamış bir konuda karar vermek durumunda bırakılmaktadır.

15. Anayasal Güvence Yok Ediliyor: Bu durum, iki ayrı yargı organı arasında 
çelişme çıkmasının ötesinde hukuk devleti ilkesinin de açıkça zedelenmesidir. 
Böylece, demokratik hukuk devletinin vazgeçilmez öğesi olan siyasal partilerle ilgili 
anayasal güvencenin içi boşaltılmış olmaktadır.

16. Suçu Hangi Yargı Organı Saptayacak: Konu, sadece parti yöneticilerinin bu 
sıfatla yürüttükleri faaliyetleri nedeniyle cezai sorumluluklarının olup olmadığı da 
değildir. 

Tabii ki, bu faaliyetler suç oluşturuyorsa bu kişiler cezaî açıdan da sorumlu 
tutulacaktır. Sorun bu değildir. Sorun bu kişilerin parti yöneticisi sıfatıyla yürüttükleri 
faaliyetlerin yasaya aykırı olup olmadığını hangi yargı organının saptayacağıdır. 
Çünkü bu faaliyetlerin suç olarak belirlenmesi halinde ceza mahkemesi kaçınılmaz 
olarak siyasî parti hakkında da karar vermiş, Anayasa Mahkemesi’nin yetki alanına 
girmiş olacaktır. Çünkü ceza yargısı, ancak parti kapatma nedeni olmayan bireysel 
fiilleri yargılayabilir.

Şüphesiz, bu düzenlemenin ifade ettiği siyasi partilerle ilgili anayasal güvence, 
“suçluyu kurtaran” bir anayasal kural değildir. Partilere sağlanan bu güvence, 
Anayasa’nın üstünlüğünün gereğidir. Ortada “suçlu cezasız kalacak” diye 
telaşlanmayı gerektiren bir durum yoktur; fakat anayasa yargısının yaptırım 
uygulanmasına gerek görmeyeceği eylemler nedeni ile hukuk düzenimizin 
öngörmediği biçimde partilerin Anayasa Mahkemesi dışında etkisiz hale getirilmesi 
önlenmektedir.

Nitekim İşçi Partisi’nin Gençlik Kolu olan Öncü Gençlik Genel Başkan Yardımcısı 
Tunç Akkoç hakkında verilen, Mahkemeniz Hâkimliği’nin Sorgu No: 2008/65, 
Soruşturma No: 2007/1536 sayılı ve 03.07.2008 tarihli Kararında bu konuda özen 
gösterilmiştir. Anılan kararda; “isnat edilen eylemin… şüpheli Tunç’un siyasî bir 
partinin eylemleri kapsamında değerlendirilebilecek çalışmaları” olduğu belirtilmiş ve 
tutuklanması istemi reddedilmiştir.

17. İddialar Yargıtay C. Başsavcılığına Bildirilmelidir: Belirtilen nedenlerle, 
müvekkiller hakkındaki davanın tefriki ile anayasal güvence gereği öncelikle Yargıtay 
C. Başsavcılığı’nca soruşturulabilecek ve Anayasa Mahkemesi’nce incelenebilecek 
siyasi parti faaliyetlerini kapsayan iddiaların Yargıtay C. Başsavcılığı’na bildirilmesi, 
sonucuna göre işlem yapılması hukukun gereğidir. Davamıza konu edilen bu eylemler 
nedeniyle, Anayasa Mahkemesi’nce partinin kapatılmasına karar verilmesi halinde, 
ancak o zaman bireysel cezai sorumluluk gündeme gelecek ve ceza mahkemesi 
önüne getirilebilecektir.

18. Yargıtay C. Başsavcılığı Yanıtı: İşçi Partisi yöneticileri olan müvekkiller 
hakkındaki bu iddialar, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nca daha önce 2008 Nisan 
ayında Yargıtay C. Başsavcılığı’na bildirilmişse de İşçi Partisi hakkında bugüne değin 
herhangi bir kapatma davasının açılmadığı bilinmektedir.

Hatta 28 Temmuz 2008 günü Yargıtay C. Başsavcılığı’na tarafımızdan başvurulmuş; 
“İşçi Partisi hakkında açılmış herhangi bir soruşturma bulunup bulunmadığı” 
sorulmuştur. 

Yargıtay C. Başsavcılığı’nca 31 Temmuz 2008 günü verilen yazılı yanıtta; “Siyasi 
parti faaliyetlerinin izlenmesi Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası hükümleri gereğince 
Cumhuriyet Başsavcılığımızın görevleri arasındadır” denilmiş ve İşçi Partisi hakkında 
açılmış herhangi bir soruşturmadan söz dahi edilmemiştir.

19. Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu Yanıtı: Yine üçüncü kişilerin iddianamede yer alan 
iddialar nedeniyle İşçi Partisi’nin kapatılması için Yargıtay C. Başsavcılığı’na 
başvurularda bulundukları ancak kapatma davası açılmadığı basına da yansımış 
bilgilerdendir. Bu kişilerin Yargıtay C. Başsavcılığı’nın İşçi Partisi hakkında kapatma 
davası açmaması nedeniyle yaptıkları başvuru Yargıtay Başkanlar Kurulu’nca da 
değerlendirilmiş ve Yargıtay 1. Başkanlık Kurulu’nun 22.09.2008 gün ve 112 sayılı 
kararıyla, konunun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın takdirinde olduğuna 
hükmedilmiştir.

20. Örgüt=İşçi Partisi: Müvekkiller arasında örgütsel bir bağ olduğu ileri sürülüyor. 
Evet, müvekkiller bir örgütün mensuplarıdırlar. Bu örgüt, İşçi Partisi’dir. Müvekkilleri 
birbirine bağlayan bağ, İşçi Partisi’nin disiplinidir. Bu disiplinin gereği olan hiyerarşi 
ve bu hiyerarşi içinde sürdürülen çalışmalar ceza yargılamasına konu edilmek 
istenmektedir.

21. AKP’ye başka, İşçi Partisi’ne başka hukuk: Anayasa Mahkemesi kararı ile “laiklik 
karşıtı eylemlerin odağı” olduğu kesin hükümle saptanan AKP faaliyetlerini serbestçe 
sürdürmeye devam edecek; DTP yöneticileri icra-i faaliyetlerine devam edecekler, 
Kandil’de PKK ile toplantılar düzenleyecekler, ama bu siyasi partiler anayasal 
güvenceden yararlandıkları için yöneticileri hakkında herhangi bir ceza davası 
açılmayacak… Hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca herhangi bir 
soruşturma dahi açılmamış İşçi Partisi’nin yöneticileri salt bu görevlerine ilişkin 
faaliyetleri nedeniyle ceza mahkemesinde yargılanacaklar… Bunu adalet ve hukukla 
bağdaştırmak mümkün değildir.

22. Fiili Kapatma: Bir Partinin Genel Merkezi ve il örgütlerine baskınlar 
düzenlenerek aramalar yapılması, bilgisayarlarına, kayıt, belge ve yazışmalarına el 
konulması; yöneticilerinin gözaltına alınıp, tutuklanmaları; “gizli” olması gereken 
soruşturma hakkında aylarca basına servis yapılarak bu Parti aleyhine propaganda 
sürdürülmesi ve Parti faaliyetlerinin ceza yargılamasına tabi tutulması, o Partinin 
anayasal güvence altında olması gereken çalışmalarının engellenmesi, eylemli olarak 
kapatılması girişimidir.

23. Bilindiği üzere, Özel Görevli Savcıların, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 
görev ve yetkilerine tecavüz ederek, İşçi Partisi’ni soruşturma fiillerini Anayasa, 
Siyasi Partiler Yasası ve hukuka aykırı olduğunu Mahkemenizde görülmekte olan, 
2008/ 209 esas sayılı “I. Ergenekon Davası”nda ilk itiraz olarak ileri sürmüştük. 
Mahkemenizce bu hususun daha sonra değerlendirilmesine karar verilmiş idi.
Ancak Savcılık Makamı, bu iddianamesi ile bu kanunsuz uygulamayı sürdürmektedir. 

İSTEM : 

Açıklanan nedenlerle; 
1. Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunu’nda öngörülen siyasi parti güvencesine 
ilişkin hükümler uyarınca müvekkillerin İşçi Partisi yöneticisi sıfatıyla yürüttükleri 
faaliyetler hakkındaki iddiaların tefriki ile buna yönelik iddialar ve dayanaklarının 
SPK’nun 106. maddesine göre değerlendirilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet 
Başsavcılığı’na gönderilmesine; 

2. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yapılacak değerlendirme sonucunun 
beklenmesine;

3. Tutuklu müvekkillerin tahliyesine;

Karar verilmesini talep ediyoruz.


Avukat Hasan Basri Özbey

Av. Mehmet Cengiz

Av. H. Tugay Şen

Av. Osman Aydın Şahin

Av. Servet Bora

Av. Ayşegül Şahin

Av. Mehmet Nuri Aytekin

Av. Zerrin Öztürk

Av. Bülent Karagöz

Av. Fırat Arslan

Av. H. Fırat Kayaönü

Av. İbrahim Erdoğan

--
İşçi Partisi
Basın Bürosu

Yazı Tarihi: 06.06.2012
Paylaş
Benzer Yazılar
Videolar
Alt
Semra Ay Çırpan'ın "Eserler ve Hikayeleri" adlı YouTube kanalında Bedri Baykam'ın "Geç Kaliforniya" Dönemi eserlerinin ilham kaynaklarına ve neoekspresyonizm üzerine sohbeti...