Türkiye, insan hakları ve yeni anayasa paketi ile demokratik, özgür, hakça ve insanca bir yaşama yelken açacakmış, öyle mi? 19 yıldır Türkiye’yi yöneten AKP, birden içinde uyanan büyük bir insan hakları arzusu ile yanıp tutuştu herhalde ve “Yahu onca yıldır nasıl bu kadar ihmal etmişiz bu konuyu, hatırlatan da çıkmadı” diyerek bu işe girişti. Hemen bir ekip kurmuşlar ve en mükemmel insan hakları projesini nasıl yazıp çizeriz diye kafa kafaya vermişler. Sonra da tarihi bir mart ayı müjdesi vermek için, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ekibi, bu yeni muhteşem insan hakları paketi ve yeni anayasa duyurusu için hemen bir basın toplantısı örgütlemişler. Fakat şu şansızlığa bakın ki muhalif gazetelerin köşe yazarlarını davet etmeyi unutmuşlar! Gerçekten aksilik işte!
Türkiye bu mutlu günlere dört köşe olarak hazırlanırken İnsan Hakları ile ilgisi olmayan korkunç görüntüler yine birbirini takip etti. Canilere kravat takmaktan iyi hal indirimi uygulamaya alışmış mahkemelerimiz ve sığınmak için gelen her kadını tatlı sert bir dille evine geri yollayan, “kocandır, döver de sever de” demeyi standart haline getirmiş karakollarımız, herhalde bu ortamı bir şekilde kolaylaştırıyorlar ki, kadın cinayetlerinin hızı ve vahşet derecesi katlanarak artmayı sürdürüyor!
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NE OLA Kİ?
Hükümet herhalde önce, İstanbul Sözleşmesi’ni, Kanal İstanbul’un bir öncü doğum senedi sandığından olsa gerek (!) önce heyecanla imzaladılar, arkasından herhalde farkına vardılar ki bu evraklar, o evraklar değilmiş! Bunun üzerine iktidar çevreleri, İstanbul Sözleşmesi’ne birden sırtlarını dönmüşler! Ne hayal kırıklığı ama! Espri bir yana, AKP’li erkeklerin İstanbul Sözleşmesi’ne niye karşı çıktıklarını merak ediyorsanız özetleyelim. Öncelikle tarikat ve cemaatlerin yoğun baskısı devreye girmiş; kolay mı dayak yiyen kadınların zır pırt polis koruması altına alınmaları: “Aşk olsun, bunlar Türk insanının örf ve adetlerine yakışmıyor”; farklı cinsel yönelimlerden söz eden LGBTIQ gündeme gelmiş: “Türk toplumunu dejenere eder, hiç atalarımızda böyle şeyler görülmüş müdür?”. Bir başka konu da kocaların eşlerinden uzaklaştırılma tehlikesi! Herhalde derin aşkları yüzünden hiçbiri buna katlanamadı ve büyük baskı koydular parlamentoya: “Biz bu kadar mesafeli kalamayız eşlerimizden, n’olur imzalamayın şu kör olasıca sözleşmeyi!”
İlginçtir ki, Sümeyye Erdoğan’ın öncülüğünü yaptığı Kadem, İstanbul Sözleşmesi’nin hem çıktığı gün destekliyordu hem de galiba hala destekliyor ama sonuç malum! Dolayısıyla çok net kanunlarla kadınları korumak isteyen o sözleşme bir türlü yaşama geçemedi. “Kadına şiddeti önle; önleyemiyorsan iç hukukla kadını koru, elektronik kelepçe ile tehditkar erkeklerin yaklaşmasını engelle, kadınları hayat içinde tut, 4-5 bakanlığın katkısı ile onları koru ve geleceklerine yön ver!” Aylin Nazlıaka böyle özetliyor AKP’nin dışladığı İstanbul Sözleşmesi’ni…
ÖVÜNÜLESİ İNSAN HAKLARI DÖKÜMLERİ
Şu tesadüfe bakın ki, 4 Mart’ta bu İnsan Hakları yeni dönem deklerasyonları verilmeden bir hafta önce Amerikan Kongresi’nden 180 üye Türkiye’ye bir mektup gönderiyor ve bizimle ilişkilere yön verirken “İnsan Hakları konusuna iktidarın eğilmesini” talep ediyorlar. Zamanlamayı manidar bulanlar olabilir! Böylece hükumetimiz 2010 referandumundan 11 yıl, 2017 Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçişten dört yıl sonra tekrar yeni bir sözde “demokrasimizi iyileştirme” operasyonuna girişiyor! Ama Sözcü TV’nin logosunun neden bir yıldır verilmediği bir muamma kalmaya devam ediyor. Enis Berberoğlu dört yıl içinde 24 ayrı hakim tarafından yargılanıyor ve kendisi ile ilgili karar veren hakimler ertesi gün adliyede bulunamıyor, özel kararnamelerle görevden alınıyorlar. Cumhuriyet Gazetesi’ne haftalarca resmi ilan kısıtlaması getirme kararları sekteye uğramıyor. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri doğal gösteri ve yürüyüş haklarını kullanırken polisin orantısız güç kullanması ve bu da yetmiyormuş gibi terörist olarak damgalanmaları gibi durumlarla boğuşuyorlar. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş konusunda Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar, ceza kararı veren mahkemeler ve hükümet tarafından uygulanmıyor! Gazeteci Levent Gültekin sokak ortasında orta çağ çeteleri tarafından dövülüyor, AKP ve ortağında pek büyük bir üzüntü yok! İktidar işine geldiği zaman “biz o işlere karışmayız yargı bağımsızdır” der, bir yandan da Cumhuriyet Başsavcısı’na direktif verir gibi Grup Başkanvekili Cahit Özkan’ın ağzından HDP’nin kapatılacağını Parlamento’da beyan eder. 180 ülke arasında özgürlük ve demokrasi açısından 154. numaradayız ama o kadar üzülmeyin, Suudi Arabistan, İran ve Kuzey Kore gibi bazı ülkeleri limitte geçebilmişiz!
PEKİ ESAS GEREKÇE NE!
İktidar iyi sinyaller vermiyor, iktidarı elinde tutabilmek için yeni senaryolara ihtiyacı var. Hani halkımızı her açıdan ihya edeceği söylenen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi var ya, herhalde beklenenin aksine dört yılda vefat etmiş ki, şimdi ısrarla yerine geçecek bir yeni anayasa güzelliği aranıyor! Halbuki demokrasimiz ve aydınlanmamızın en değerli birkaç duayeninden biri olan Alev Coşkun, en net şekilde getirilen teorik anayasa paketinin 1982 Anayasası’nın sunduğu temel hakların bile gerisinde kaldığını alıntılarla kanıtladı!
Sonuçta AKP maçı kaybedeceğini anlayınca oyunun kurallarını kendisine göre yeniden yazmak istiyor! Yeniden seçilme hakkı kalmayan Erdoğan, bu durumu çözmek için parlamenter rejime dönüşü bile kabul edebileceği izlenimini veriyor veya cumhurbaşkanlığı seçiminde ikinci turu ortadan kaldıracak “en çok oy alan ilk turdan seçilsin” diyecek…
İktidarın son 40 yılda, belki 40 kere içeriğini değiştirdiği 12 Eylül Anayasası’ndan elde kalan, şu andaki A dan Z’ye değişikliklerle dolu ve Erdoğan’ın her müdahalesinde alkışlarla kutsanmış son halinin hala yeni bir Anayasa oyunu için bahane oluşturabilmesine ancak pes denir!
Kaybedeceğini gördüğü oyuna son anda yeni kurallar koymaya çalışanlara mızıkçı denir. Ben maalesef bunu en ağır şekillerde 2003’te yaşadım. Şimdi ülke, yeniden bir İnsan Hakları aldatmacasıyla resmen yazboz tahtasına çevrilen ve bu akılalmaz tavırlar yüzünden kalıcı vasıflarını kaybetmeye devam eden anayasamızın içine sürüklenmeye çalışıldığı girdabı durdurmaya çalışıyor.
Merak: Muhalefet kanadından kimler sunulan elma şekerlerine kanacak da, bu operasyonlara farkında olmadan alet edilecek!
Tabi bir avantajımız var, 2. Cumhuriyetçiler artık toptan tedavülden kaldırıldı ve peşlerinden gelen Yetmez ama Evetçiler sinerek masaların altına saklandı. Dolayısıyla toplumun kandırma iletkenleri artık sekteye uğramış oldu. Umarım onların yerini saf ve toy, sözde iyi niyetli siyasetçiler almaz.