Ne kadar sürrealist ve aynı zamanda “saf” bir teklif değil mi? Rahat olun, kahkaha atabilirsiniz! Bence ligler malum müessif olayın ardından yeniden başladığında, kesinlikle her yerde, her ligde, her maçtan önce her orta hakeme her iki takımın kaptanı birer buket çiçek versinler! Hatta ikinci bir buketi de birbirlerine sunsunlar… Maç başlamadan da hem hakem hem kaptanlar tribünlere koşup bu çiçekleri taraftarlara hediye etsinler! Yeni kuşak büyük ihtimalle bilmez, eskiden maçlarda kaptanlar birbirlerine birer buket çiçek verirlerdi…  

Ben mesela, takımlar seremoni için çıktıklarında, rakip her kim olursa olsun her iki takımı ve hakemi ayağa kalkarak alkışlıyorum. Maça küfrederek başlayan etrafımdaki insanları pek anlayamıyorum. Ben tenisten geldiğim için, önce sportmenliğin ve centilmenliğin yaşamasını istiyorum. Hakem kararlarına kızdığım oluyor mu? Yalan söylemem, tabii ki oluyor ve o zaman tepki de veriyorum. Ama maçtan önce önyargı ve kin dolu bir tepkiyi anlayamıyorum! Yaptığım televizyon programlarında da hakem kararlarını analiz ediyor ve eleştiriyorum. Ama bunlar apayrı şeyler. Eleştiri, sanat dahil her işin doğasında var. Şiddet ise ancak ilkel güdülere mağlup olan zavallıların başvurduğu bir yöntem. Mesela, iki diplomat Birleşmiş Milletler’de kıran kırana tartışırlar, bu normaldir. Ama salonun girişinde veya çıkışında biri diğerine karşı şiddete başvurursa, bu acz içinde yapılan rezil bir eyleme dönüşür. Yoksa medeni ölçüler içinde tabii ki hakem kararları yine eleştirilecektir…

Bu ertelemenin sandığı gibi fazla sürdürmeyeceğini tahmin ediyordum; çünkü haziran ayında Avrupa Kupası var. Dolayısıyla maçların bitişi zaten gecikemezdi. Nitekim dün TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi açıklama yaparak 19 Aralık 2023’de tüm liglerin yeniden başlayacağını açıkladı. İşte o beyaz sayfa açılırken böyle bir görsel devrim yapmak bence çok şık olur! Tabii ki birçok kişi bununla alay eder, tabii ki kaptanların hakeme renkli buketler değil, kaktüs verdikleri karikatürler çıkar, tabii ki birçok ukala bunu “çok yapay ve yüzeysel” bulur. Ama bütün bunlara rağmen böyle bir sözde ‘yapay’ dayatma bile, hakemlerin her maça ağır küfür altında başlamasından inanın çok daha iyidir!

Twitter’da Halil Umut Meler’in gözü şişmiş fotoğrafını ilk gördüğüm an, “herhalde bir fotoşopla yapılan bir şakadır” dedim. Sonra önüme bir video çıktı. Seyretmez olaydım. Yerin dibine battım. Kendini sert erkek zanneden zavallı bir başkanın yumruklu saldırısı ve hemen ardından yere düşen hakeme savrulan tekmeler… Utanılası, yüz kızartıcı sahneler… Soma’da görmüştük benzerini… Yoksa bazı AKP’lilerde bu aşırı otomatik bir refleks mi? Ne kadar kolay yapıyorlar bunu!

 

HALİL UMUT MELER KESİNLİKLE DEVAM ETSİN!

Kendinizi lütfen Halil Umut Meler’in yerine koyar mısınız? Tabii ki bundan sonra aynı otorite ile o düdükleri çalmaya psikolojik olarak çekinecek, çekinebilir! İlk haberler moral bozucu. Meler’in hakemliği bırakacağı yönünde dedikodular ortada geziyor. Gerçekten çok yazık olur. Kim ne derse desin, Fırat Aydınus ve Cüneyt Çakır hakemliği bıraktıktan sonra şu anda Türkiye’nin en gözde hakemi kendisi. Şampiyonlar Ligi gibi Avrupa Şampiyonası’nda kendisinin belki çeyrek final maçları yönetmesini bekliyoruz, belki 1-2 yıl sonra daha da ilerisini! Gerçi kendisini halkımız çok beğeniyor, Avrupalılar beğeniyor, ama kimi “futbol eleştirmenlerimiz” hiç beğenmiyor. Arabadayım, adının Sputnik olduğunu öğrendiğim bir radyo kanalında herhâlde “spor eksperi” oldukları için bu konuyu konuşan iki kişi vardı, isimleri Selin Yazıcı ve Serhat Ayan. Şu dramatik günde, hala (her ne kazanacaklarsa!) Meler’in hakemliğini kötüleyebilmek için ince ince çalışıyorlardı! Neymiş, Meler bir maçta şu kadar sarı kart çıkarmışmış, başka bir maçta üç kırmızı kart çıkarmışmış da, bir diğerinde iki penaltı vermişmiş de, imalara göre bu da onun çok güvenilir bir hakem olmadığını gösteriyormuş! Böylece 64 yıl futbol seyrettikten sonra, penaltı çalmanın veya kart çıkarmanın “kötü hakemlik göstergesi sayılabileceğini” sayelerinde öğrenmiş oldum. Radyonun açık telefonu olsa, konuya maydanoz olup hemen oracıkta kanalı arayacaktım ama maalesef internette yoktu, yayında da vermediler. Mesela, örneklerden yola çıkarak hakem kötüleyeceklerse, bize iki pozisyon anlatsınlar, olmadık kırmızı kartlar çıkardığını ispat etsinler! Veya sözünü ettikleri penaltıların uzaktan yakından gerçekle ilgili bir gerekçelerinin olmadığını savunsunlar! Ama bunların hiçbiri yapılmaya tenezzül edilmeden, o melun günde genç arkadaşlar mağdurun hakemlik rütbesini “devalüe” etme peşindeydiler! Komik, boş ve anlamsız rakamlar kullanarak! Bari TFF, UEFA ve FİFA’yı da ikaz etseler de onlar bu isme o kadar ümit bağlamasalar (!) Ne kadar kolay insan karalamak, değil mi?                    

Türkiye’de neredeyse her takım için bütün hakemler PERSONA NON GRATA! Yani istenmeyen isimler! Ben ömrümde bir maçtan önce hakemler açıklandığında takım taraftarlarının alkışladığını veya memnun olduklarını hiç görmedim. Her taraftar, her hakeme adeta savaş açmış! Herkesin her hakemin her geçmiş maçı veya kararıyla bitmek tükenmek bilmeyen bir hesaplaşması var! Evet, belki biz Fenerbahçelilerin daha çok hakemlerle travma ve hesaplaşması var, bilmiyorum, ya da bana öyle geliyor ama gerçekten bir de bir taraftar kitlesinin hiçbir hakem isminden mutlu olduğunu hatırlamıyorum. Hepsi sanki kötü ve hepsi her takıma karşı! Rakamlara yakın bir beyine sahip olduğum için bunun çok mantıklı olmadığının farkındayım. Çünkü bu işte herhangi bir mantık olacak olsa hakemlerin en azından yarısını, takımların yarısının çok sevmesi lazım!

 

KOCA’NIN AYNI GÜN YAŞADIĞI DEV METAMORFOZ (!)

AKP kurucu üyesi ve eski milletvekili olan Ankaragücü’nün artık “eski” başkanı Faruk Koca, önce verdiği ifadede “Benim amacım hakeme sözlü tepki gösterip yüzüne tükürmekti. Bu esnada hakemin yüzüne bir tokat attım. Benim atmış olduğum tokat kırığa sebebiyet vermez” şeklinde özrü kabahatinden daha büyük trajikomik cümleler sarf etti. Herhalde avukatı konuştukça battığını gördükten sonra, aynı günün akşamına doğru alelacele Faruk Koca’nın basına bir bildirisinin dağıtılmasını sağladı. Ertesi gün, sabah size ilettiğim o satırları yazan Koca, bu sefer şu sözleri birden sarf etmeye uygun buldu kendisini: "Hakem Halil Umut Meler’e karşı sergilediğim tavır nedeniyle başta Sayın Meler ve ailesi olmak üzere; Türk hakem camiasından, spor kamuoyundan ve milletimizden özür diliyorum. Konunun nasıl ve neden buraya geldiği yaşanan olaydan bağımsızdır. Nasıl büyük bir haksızlık ya da yanlışlık olursa olsun hiçbir şey kesinlikle arzu etmediğim şekilde faili olduğum şiddet olayını ne meşrulaştırır ne de bir açıklama getirir. Spor sahaları centilmen müsabakanın mekanı olması gerekir. Benim tavrım da dahil olmak üzere fair-play'e gölge düşüren hiçbir tavrın statlarda, salonlarda olmaması gerekir." Aniden centilmenleşme metamorfozuna uğrayan Koca, yazının devamında yaptıklarından “mahcubiyet” duyduğunu ve kulübüne daha fazla zarar vermemek için de istifa ettiğini duyuruyor!

Beyefendi bu satırlarla da kalmıyor, ardından nazik kelimelerle kendi sebep olduğu bu rezaletin Türk futbolunda iyiye gitmek için bir milat olmasını temenni etmeye getiriyor işi! Anlayacağınız dolaylı kahramanlığa soyunuyor! Daha birkaç gün önce sabahleyin Meler’in “suratına tükürme” arzusu ile hiçbir suçu kabullenmeyen bu insanı, vallahi açık konuşalım, avukatı bayağ sağlam bir metne imza atmaya ikna etmiş! Helal olsun…

Belki bu hamlenin bir sonraki adımı, bu özrün Meler tarafından kabul görüp sanığın en azından daha minimal bir ceza alması için araya devlet büyüklerinin girmesiyle oluşacak ılıman ve barışçıl havanın kotarılması olacaktır. Neden olmasın ki! Başkente bu kadar hakim deneyimli hukuk insanları sağ olsun, öyle değil mi? 

Halbuki ben bu saatte zoraki ve yukardan dayatılmış barışmalar yerine örnek bir cezanın gündemde olmasını tercih ederim… Dolayısıyla Meler’in “Koca'dan ve diğer şahıslardan davacı, şikayetçiyim. Uzlaşmak istemiyorum” sözlerinin geçerli olmasının Türk futbolunun ve sporunun geleceği için çok daha yerinde olacağına inanıyorum. Özellikle Ankaragücü’nün holigan gruplarının, eski başkanlarının şiddetinin arkasında durmaya sapkın bir gururla devam ettikleri acınası tavırları ayan beyan ortadayken! “Sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesine dair” 6222 numaralı yasa gerçekten işleyecekse, devlet o gönüllü holiganları da bulur ve stada girişlerini süresiz engeller! Herhalde şiddetin reklam, teşvik ve desteği cezasız kalamaz değil mi?

 

Gelelim bu işin bize dünyada yarattığı yıkıma, yani uluslararası maliyetine…

Koca ve yancıları sayesinde bütün dünyada “Vahşi Türkler-Barbar Türkler-Rezalet-Skandal” sözlerinin niceleri tekrar her yayın organında dalgalandı. Kendinizden düşünün, yılbaşında tatile gitmek için üç kuruş kenara ayırmış olsanız, bu manşetlerle gündeme gelen bir ülkeye mi gidersiniz, yoksa daha huzurlu güleryüzlü bir yer mi seçersiniz? Bu olayın bize diplomatik, turistik, ticari ve uluslararası spor kurumları boyutlarını hesaplamaya kalksanız milyar dolara varan bir maliyet çıkar ortaya… Bu antipropagandayı dünyada telafi etmek için 100 milyonlarca dolarlık tanıtım bütçesi kullanmanız gerekir. Bilmem Koca ve şakşakçıları bunun ne kadar farkında! Alacağı cezanın boyutları zaten bu suçun ağırlığını düşündüğünüzde ne yapsanız aynı oranlarda olamaz…

Umarım toplum hakemlerin herkesi memnun etmesi mümkün olmayan kararlarının, bir savaş sebebi sayılamayacağını ve hakemsiz futbol maçı oynamanın mümkün olamayacağını artık anlar.…

Yazı Tarihi: 14.12.2023
Paylaş
Benzer Yazılar
Videolar
Alt
Akılda Kalan'ın ikinci bölümünde, iki yaşında başladığı resim sanatını; dünyanın yüzlerce şehrini dolaşan sergilerini; yazarlık serüvenini; tenis kortlarındaki günlerini; ışıltılarla dolu sanat yıllarını ve çok daha fazlasını Veyis Ateş soruyor, Ressam-Yazar Bedri Baykam yanıtlıyor.