AKP'nin bu ülkeye yapmaya çalıştığı özetle şuydu: "Yavaş yavaş giderek, bakalım nereye kadar bu muhaliflerin ümüğünü sıkabilirim, onları pişman edebilirim?". Hükümet 10,5 yılda önce işi alttan alarak iyice yerleşti, ardından da gücünü arttırdıkça vidaları sıkmaya başlayarak çağdaş insanların hava yollarını kesti. Nasıl olsa muhalefetin bütün kanatlarını sırayla kırıp yok etmemiş miydi? Anayasa Mahkemesi'nden Silahlı Kuvvetler’e, medyadan sivil toplum örgütlerine, üniversitelerden bağımsız yargı kurumlarına kadar, hepsi sinirleri alınmış, uyuşturulmuş kurumlara dönüştürülmüşlerdi. Dolayısıyla artık muhalefete, Cumhuriyet’in kurucusuna, çağdaş yaşam tarzını tercih edenlere hakaret veya ima yollu aşağılamaların da önü açılmış sayılıyordu! Sırayla hepsini peşi sıra yaşadık: İnönü'ye hakaret, alkol yasakları, "2 ayyaş", "aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içsinler", "CHP'nin kökü bereketsizdir", "ananı da al git", kürtaj-sezaryen yasağı ve uzayıp giden türlü provokasyonlar...

"Taksim Kuşatması",  AKP'nin Türkiye'de sanatın ve eğlencenin kalbine saplamak istediği hançer oldu. Hedef tabii ki Meydan’ı güzelleştirmek veya kullanışlı kılmak değil! Üst üste yapılan değişiklerle insanları bezdirmek, eğlence yerlerini veya cafe-barları iflas ettirmek, İstanbullular’ı Beyoğlu'ndan uzaklaştırmaktı. Her zamanki AKP taktikleriyle halka karşı yapılmak istenen en kritik değişikliklerden biri, “31 Mart Vakası” olarak bilinen gerici ayaklanmanın simgesi olan "Topçu Kışlası"nı Gezi Parkı'nın yerine koymak ve böylece inadına yeni bir gövde gösterisi yapmaktı. İşte ne olduysa orada oldu! "Tüm muhalefet odakları artık felç edilmiş" derken, unutulan birileri vardı: Atatürk'ün devrimlerini emanet ettiği Türk gençliği ve bezmiş halk kitleleri! Onuruyla oynanmış, özel yaşamına tecavüz edilmiş insanlar… 31 Mayıs gecesi, Gezi Parkı nöbetçilerine reva görülen gaz ziyafetine katlanamayan halk, birden birilerinin kabusu olarak ayağa kalktı ve şahlandı!

O günden beri gördüklerimizi hatırlarsak, tepkisini medenice ortaya koyan, silahsız, ordusuz, güler yüzlü ancak gazla, copla, tazyikli suyla saldırılınca kendini korumaya çalışan örnek insanlar... Dik duruşlarını "penguen medyası" değil, muhalif olan gerçek medya ve sanal dünya üstünden gösteren onurlu insanlar...

Dünya Türkiye'de olan biteni izlemeye başlayınca, Hükümet’in şiddet politikası biraz kesintiye uğradı. Başbakan başarısız geçen Kuzey Afrika gezisindeyken devreye giren Gül ve Arınç'ın taktiksel yumuşatma çabaları, dönüşüyle birlikte çöpe atılıverdi. Hatta dikkat edersek, Başbakan'ın halkı tahrik edercesine kullandığı sözler, ortamı daha da geren mayınların yerleştirilişi gibiydi. Bu hafta sonu hala "3-5 çapulcu"dan söz eden, inşaat halinde köprüden düşüp maalesef ölen komiser için "Polisimizi şehit ettiler" demekten çekinmeyen, "Bu eylemlere devam ederseniz, anladığınız dilden yanıt veririz!" şeklinde soyut tehditler savuran ve uluslararası diplomasi dünyasının sükunet çağrılarını bile duymazdan gelen bir Başbakan! Erdoğan "Bu ülkeyi terörün estiği bir ülke olarak gösteremezsiniz" derken akla gelen tek cevap var tabii ki: O zaman gazı, copu, polisi, kurşunu geri çekip halktan özür dilenmesi lazım! Bunun başka yolu yok! Çünkü karşında silah değil gitar, sprey boya, espri, twitter ve slogan kullanan alışmadığınız bir dünyanın güzel gençleri var! Bu toplumda Erdoğan'ın emrettiği gibi yaşamak istemeyenler, bundan böyle "3. sınıf ve ancak varlığına müsamaha edilen yaratıklar" olarak gösterilip aşağılanmayı kabul etmiyorlar! Yani Tayyip Bey konunun salt 5-10 ağaç olmadığını doğru anlamış! Şimdi sıra geliyor artık gereğini yapmasına:  Mesela cebinde simit limonata parasıyla gezen çocuklara "faiz lobisinin adamları" (!) dememeyi başaracak! Veya "CHP zihniyeti pisliktir" diye konuşmamayı öğrenecek, ülkesinde huzur istiyorsa... Bunun tersini Kılıçdaroğlu'nun söylediğini düşünebiliyor musunuz? Başbakan’ın A’dan Z’ye tüm konuşma ve siyaset yapma reflekslerini gözden geçirmesi gerekecek!

Gezi Parkı’nın tüm Türkiye’ye yayılmış, yurtsever, özgürlüğüne düşkün, yaratıcı direnişçilerine gelince... Bu güzel insanların doğaçlama gelişen sosyal savunma reflekslerine, bilinçlerine ve kararlılıklarına hayranım. Bu dayanışmayı şiddetsiz, güler yüzle ve zeka dolu esprilerle götürmeleri dünyanın gözünün imrenerek Gezi Parkı’na çevrilmesine neden oldu. Bu direniş artık hepimizin sorumluluğu!

Yazı Tarihi: 11.06.2013
Paylaş
Benzer Yazılar
Videolar
Alt
Bedri Baykam’ın çok ilginç sergisini Müfit Can Saçıntı’nın gözüyle görmeye ne dersiniz?