Türkiye’ye davet ettiğim Fransız Kemalist yazar ve müzisyen Loulou Dedola, güzel izler bırakarak ülkesine geri döndü. “Türk Baba” kitabının yazarı, ilginç vurguları ve Atatürk hakkındaki şaşırtıcı donanımıyla söyleşiyi izleyen meraklı kalabalığı kendisine hayran bıraktı. Piramid Sanat’ta halkla buluşan Dedola, birçok röportaj da verdi. Yarattığı etki dalgalarını izlerken, “Ferruh Tanay iyi ki kitabını bana hediye etmiş, iyi ki sosyal medyadan izini sürüp bulmuşum” diye düşündüm.
Dedola, Kemalist düşünceyi nasıl keşfettiğini, benimseme nedenleriyle beraber anlattı. Türkiye’de kitlelerin “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganı atmalarının kendisini nasıl duygulandırıp etkilediğini de ekleyerek...
Beni en mutlu eden konu, yıllardır Atatürk’ü savunurken aktardığım düşüncelerimin değer verdiğim benzer sözlerle bir Fransız tarafından ısrarla anlatılmasıydı…
GEÇEN YÜZYILIN ÇÖKMEYEN TEK İDEOLOJİSİ
20. yüzyılın içinden geçerken en önemli aydınların faşizm veya Bolşevizm’e yöneldiklerini hatırlatan Dedola, bu iki ideolojinin dünyayı kana buladığını ve insanları mutsuz ettiğini, her iki ideolojinin kontrol altında tuttuğu ülkelerden herkesin kaçmaya çalıştığını hatırlattı. Köktendincilik ve kapitalizmin bir çıkış yolu olmadığının tartışılacak bir yönü olmadığını savunan Dedola, 21. yüzyılda dünyayı taşıyabilecek tek ideolojinin Kemalizm olduğuna inandığını ekledi. Onun bu sözlerini dinlerken, aklıma kırk yıldır bu ülkede “Kemalizm bir -izm değildir” diye onu küçümseyerek, kendilerini Marksizm-Leninizm veya vahşi liberalizme teslim eden aydınlarımız geldi. Lenin’in özgürlüğü küçümseyerek onu “burjua bir değer” olarak tanımlamasına, Atatürk’ün tam tersine “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” şiarı ile özgürlüğün temelini kutsaması ve her türlü diktadan uzak durmuş olmasının inanılmaz öngörüsünü tekrar alkışladım. Yıllardır aydınlarımızı faşizmden dinciliğe, kapitalizmden komünizme her türlü diktadan uzak tutmayı başaran ideolojisiyle büyük önderin bu vasfının, bir başka dünya insanı tarafından bu kararlılıkla savunuluyor olmasından sonsuz mutluluk duydum.
Kemalizm’in her şeyden önce toplumu ve insanı mutlu etmek üzere yola çıktığını söyleyen Dedola “Kemalizm karanlık değil ışık, savaş değil barıştır, cehalet değil bilgidir, karamsarlık değil umuttur, ağlamak değil gülmek, kavga değil dostluktur, renktir, sanattır, her şeyden önce özgürlüktür, zincirleri kırmaktır” sözleriyle de büyük takdir topladı. “Atatürk ve arkadaşları, dünyanın 100 yıl ilerisindeydiler” diyerek, Kemalist felsefenin 21. yüzyıl sorunlarına toplu bir çözüm getirdiğine olan inancını anlattı. O noktada da nasıl yıllardır özellikle Batı ve Avrupa için Kemalist ideolojinin tek çıkış yolu olarak görülmesi gerektiğini anlattığım sözlerimi hatırladım. Özellikle laiklik olmadan, Avrupa’nın artan Müslüman topluluklarının tehlikeli oluşumlara yönelmemesinin tek garantörünün bu olduğunu görüyor olmam bu düşüncemde etkiliydi. Ayrıca savaşlardan uzak kalmanın “Yurtta sulh, cihanda sulh” felsefesiyle ne kadar bağlantılı, anlatmaya gerek yok! Zaten Amerika, İngiltere veya Rusya’nın hangi aceleci iştahlarla bu savaş belasına balıklama atladıklarına baktığınızda yanıt kendiliğinden geliyor. Dedola’ya gelen sorulardan biri “II. Dünya savaşı esnasında Atatürk yaşasaydı, sizce savaşa etkisi ne olurdu?” olunca, Dedola yazdığı resimli romanın sonunda da yer alan Winston Churchill'e ait cümleyi okudu: "Atatürk yaşasaydı 2. Dünya Savaşı çıkmazdı."
Atatürk’ün evrensel değerlerinin her geçen gün daha da çok anlaşıldığını ifade eden Dedola, bunun ardından artık Kemalist Enternasyonali kurma vaktinin geldiğinin üstüne basarak büyük alkış aldı. Tabii bunun gerçekleşebilmesi için, önce bir kısım Türk aydınlarının artık “Lenin kadar ileri gitmeye cesareti olmasa da Mustafa Kemal de önemli bir devrimciydi” gibi kadük kalmış ve münasebetsiz şekilde büyük önderin dehasını tersten gölgelemeye çalışan yorumlarından kurtulmaları, batıda Marx, doğu blokunda Lenin-Stalin’e karşı duydukları ağır bağımlılık duygularını gözden geçirmeleri gerekecek! Sosyalizmin temel hedeflerine duyulan saygı, Kemalizmi anlamamaya varmamalı…
DİKTATÖRLÜK KRİTERLERİ HANGİLERİDİR
Atatürk’e diktatör diyen iç ve dış mihraklara karşı Dedola, diktatörlüğün üç kriterini hatırlattı:
“Diktatörlük nepotizm içindedir. Rejimi bir hanedanlığa çevirirler ve ülkenin tüm çıkarlarını eşe dosta peşkeş çekerler. Atatürk bunu yapmadığı gibi kız kardeşine de ‘Atatürk’ soyadını taşımasını yasaklamıştır. İkincisi, kendilerine sürekli olarak bir düşman yaratırlar. Atatürk bunu yapmış mıdır? Kesinlikle hayır. Üçüncü kriter, diktatör, komşularının toprağına göz koyar, hükümranlık alanını büyütmek ister, savaşa girer. Atatürk’ün ise hepimize ezberlettiği barış sloganını demin zaten hatırlattık.” Dedola’nın bu kriterlerine ek olarak Mustafa Kemal’in nasıl Cumhuriyet’in en başından itibaren çok partili bir rejime geçmeye çalıştığını, kadınlara seçme ve seçilme hakkını nasıl sayısız Avrupa ülkesinden daha önce verdiği, nasıl din-dil-ırk ayrımı olmayan, eşitlikçi ve özgürlüğü kutsayan rejim anlayışı oturtmaya çalıştığını tekrar hatırladım ve içimi Kemalizm’e duyduğum hayranlığın sıcaklığı kapladı…
KEMALİZMİ DÜNYA GENÇLERİNE ANLATMAK
Fransa’da ve dünyanın değişik yerlerinde Mustafa Kemal’i nasıl tanıttığını anlatan Dedola, Fransa’daki genç nüfusun Atatürk hakkında giderek daha çok bilgi sahibi olduğunu anlattı. Gençlere Kemalizm’in özgürlüğünü anlatmanın, yanlış bilen insanlara anlatmaktan daha kolay olduğunu aktardı.
10 Kasım’da Afrikalılara saygı duruşunda bulunduran Dedola, Piramid Sanat’ta da Ermeni olaylarında iki taraftan da kaybedilen canlar anısına katılımcıları 1 dakikalık saygı duruşuna davet etti. “Bunu Fransa’da Cezayirliler için hiçbir Fransız’a teklif edemezdiniz ve dünyada hiçbir ülke bu olgun ve hümanist duruşu göstermez” cümlelerini ekleyerek herkesin birbirini ve bu tavrı alkışlamasını sağladı.
Dedola, “Türk halkı ile nihayet buluştuğum için çok mutluyum. Birbirimize geç kavuştuk ama artık ayrılmayacağız” sözleriyle Türkiye’ye gelmekten ne kadar mutluluk duyduğunu anlattı.
İyi ki sosyal medya sayesinde tanışmışız sevgili Loulou!