Kara bulutlar yine Türkiye’nin üzerinde... Hep bir karşıt yaratma merakında olan iktidarın, bu sefer gündeminde Boğaziçi Üniversitesi ve genel anlamda demokrasi arayan gençlik var. Artan geçim krizleri ve yazboz tahtasına çevrilen anayasamız ana konularken, CHP kendi içinden önce üç milletvekili istifası, ardından da Muharrem İnce hareketi ile ikinci bir parti çıkardı.
İnce’nin istifasını ilk duyduğumda “Hayırlısı olsun, keşke mecbur edilmeseydi” dedim. Akşam istifa ile ilgili basın toplantısını dinlediğimde ise hayal kırıklığına uğradım.
CHP içinde liderlik arayışı günlerinde de cumhurbaşkanı adaylığı döneminde İnce’de eleştirdiğim ana konu ekip kurmayı bilmemesi, sağlam danışmanları olmaması, ismi ve Parti’de geçmişi olanlarla iletişimden kaçmasıydı. Türkiye’de, İnce kadar iyi konuşan siyasi zor bulunur; öte yandan yine İnce kadar güçlü kadro oluşturmayı bilmeyen politikacı da zor bulunur!
İNCE’NİN SORUNLU İSTİFA KONUŞMASI
İtiraf edeyim, İnce’nin istifa konuşmasında, çok daha düşünülmüş ve olgun davranacağını zannederdim. Kendi açısından haklı bulduğum eleştirilerinin yanı sıra “CHP artık bir tabeladan ibaret. Benim hedefim 50+1” sözleri ve “FETÖcülerden, Sorosçulardan, sahte CHP’lilerden” dem vurması, seçmen kitlesinde yaratacağı negatif etkiyi hesaplamadan yapılmış bir ayrılık konuşmasının unsurlarını oluşturuyordu. İnce daha sonra, “tabela partisi” derken başka şey demek istediğini izah etmeye girişti ama nafile… Halbuki öyle bir konuşmaya imza atabilirdi ki, taraflı tarafsız herkesi etkileyebilirdi; “Bu bir veda değil, mecburi bir dönem izni buluşacağız” diyebilirdi, Atatürkçülük vurgusu yapabilirdi, söylediği her şeyi daha nezaket içinde ve partiyi yıpratmadan söyleyebilirdi. Kişisel tepkileri buna izin veremiyorsa da çevresindeki doğru danışmanlar bu dengeyi sağlamalıydı. Aynen o danışmanlar var olsa, cumhurbaşkanlığı seçimi gecesi yaptığı büyük hataya mâni olacakları gibi! İnce, her şeyden önce CHP’nin parti içi demokrasi ve özgür yarışı yok eden tüzüğünü öne çıkarmalıydı.
İKAZLARDA NELER DEMİŞTİK?
İnce’deki kıpırdanma netleştiği zaman, 13 Ağustos 2020 makalemde bakın ne demiştim: “CHP’de esas duyulan ihtiyaç, bir an önce liderlik sultasına son verecek bir tüzük değişikliğine gidilmesi. Mesela bence Muharrem İnce kimseden cumhurbaşkanlığı adaylığı garantisi istemez. Ama cumhurbaşkanı adayını CHP’nin tüm üyelerinin kendi oylarıyla seçmesinin garantisini ister! Ki bu da en doğal hakkıdır, zaten partinin bu şekilde yönetilmemesi gerçekten 21. yüzyıla hiç mi hiç yakışmamaktadır!
Çözüm, Kılıçdaroğlu’nun partinin tüm adaylarını belirleyecek ve sürekli kendisini seçtirecek yönetim modelinden uzaklaşmayı kabul edebilmesinden ibarettir. Derhal yapılacak bir kurultayla, bir sıfata erişecek her örgüt üyesini, sadece o bölgenin tüm üyeleri seçerse, CHP hiçbir şekilde bölünmez. Yoksa bugünkü anlayışla, CHP ne uzar ne kısalır, devrimini yapamadan güdük kalır. CHP’yi firesiz kurtaracak yegâne formül, tüzük devrimidir.”
2003 yılından beri yoğun mücadelesini verdiğim tüzük devrimi, genel başkanın üzerindeki atama ve azletme yetkilerini kaldırarak, tüm aday seçimlerini doğrudan halka veriyor ve ister partiye yönetici ister yalnız seçmen ve destekçi olmak isteyen “her insanı mutlu edecek” formülleri içeriyor. Aklın yolu o kadar bir ki, bakın değerli kalemimiz Ali Sirmen 3 Temmuz’da Cumhuriyet’te neler yazmış:
“(…) CHP’li delege ile CHP’nin potansiyel seçmeninin tercihlerinin çoğu kez birbirleriyle uyuşmadığı yadsınamaz bir gerçektir. (…) Partide son tahlilde genel başkanın iradesiyle seçilen genel merkez ve genel başkan sultasının son bulması ve halk ile kucaklaşmanın daha büyük ölçüde gerçekleşmesi için partinin bütün üyelerini gerek yönetim organlarının gerek milletvekili adaylarının seçiminde aktif hale getirmenin bir anlam taşıması için ön şart yine CHP’nin büyük dertlerinden olan üye kayıt sistemindeki aksaklıkların giderilmesi ve yeni teknolojilerin sağladığı olanaklarla, daha sağlıklı şeffaf bir üye kayıt sisteminin yeniden yapılanmasının düzenlenmesidir.”
D3 TÜZÜĞÜ NELERİ DEĞİŞTİRMEYİ AMAÇLIYOR?
Parti, tüm çabalarımıza rağmen bu devrimi gerçekleştirmedi. Geçen hafta, son 4-5 ayda düzenlediğimiz CHP için Demokratik Dijital Devrim tüzük taslağını görüşlerinize sunmuştum. Partide çeşitli demokrasi arayışları olan çok değerli örgüt üyelerinin benden rica ettikleri güncellenmiş bir tüzük çalışmasıydı bu. Hem partinin bugünkü tüzüğünü hem de 2010 yılında hazırladığımız Demokratik Devrim Tüzüğü çalışmasını baz alarak ve partinin deneyimli isimlerinin de öneri ve görüşlerinden besleyerek bu çalışma ortaya çıktı. Kısa bir süre sonra bir basın toplantısı ile kamuoyuna açılacak “D3” tüzük taslağı içinde bulunan devrimlerden küçük bir özet:
- CHP’de tüm üyeler yıllık aidatları ödenmiş “akıllı kart”larıyla beraber her karara iştirak edebilecek ve delegelik ortadan kalkacak
- İki genel seçim kaybeden CHP Genel Başkanı bir sonraki dönem kurultayına giderken düşmüş sayılacak ve parti olağanüstü kurultaya gidecek
- CHP Genel Başkanı (ve kurmayları) üç gün süren kurultayda yapılan lehte-aleyhte üye konuşmalarını baştan sona izleyecek ve yanıt verecek! (30 yıldır uygulanmıyor)
- Parti Meclisi, 60 yerine 90 üyeden oluşacak. Her bölge temsil edilecek, kadın ve gençlik kotalarına kesinlikle riayet edilecek, 5 (veya 8)’ten fazla milletvekili Parti Meclisi’nde yer alamayacak
- MYK Üyelerini, Genel Başkan değil, Parti Meclisi Üyeleri kendi aralarından seçecekler
- Sosyal demokrat partiler ve CHP kökenine uygun olarak “genel sekreterlik” ve üç yardımcısı, merkez yönetime güçlü olarak geri gelecek
- CHP’de artık, seçimle gelen, seçimle gidecek. Parti içi güç dengeleri veya rekabetten, hiçbir il veya ilçe yönetimini görevden alınamayacak
- Kongre ve kurultaylarda, web sitesi üzerinden, kongre salonlarında çarşaf listeler ekrana yansıyacak ve evinde istirahat eden üyeler bile, çevrimiçi olarak oy kullanabilecekler
- 3 dönem milletvekilliği yapan bir partili, ardından bir tam dönem parlamento dışı kalacak
- CHP artık cumhurbaşkanı adayını, yalnız tüm üyelerinin katılımıyla yapılan bir önseçimle belirleyecek
- Gençlik ve Kadın Kolları Kurultaylarında seçilen listeler, Parti Meclisi kotaları için kullanılacak. Böylece siyasete girmek için bir tramplen olacaklar.
İşte böyle sevgili arkadaşlar! Bakalım gençleri heyecanlandıran, halkı siyasete katan, parti yöneten kadroları artık gücü elinde tek başına tutan bir tekel olmaktan çıkaran bu tüzük taslağı gençlerin, sizlerin ve ödünsüz demokrasi arayanların baskısıyla Türkiye siyasetine yön vermeye başlayabilecek mi? Bence inanırsak gerçekleşmemesi için bir neden yok!