Halk, CHP kongrelerini biraz şaşkınlıkla izliyor. Medyanın yaydığı haberlere göre “Genel Merkezciler çoğunlukla önde gidiyor” veya “şuralarda ‘değişimciler’ kazandı”.
Mesela, 80’lerin sonunda SHP’de “Baykalcılar-Erdal İnönücülere karşı” kongreleri yaşanırdı, hepsini de az ya da çok farkla Deniz Baykal’a karşı Erdal İnönü kazanırdı. Ama burada kimin yarıştığı pek belli değil! Düne kadar her an beraber değil miydiler? “Genel Merkez” de zaten “değişim” demiyor muydu? O zaman nedir bu FB-GS maçı gibi tavırlar? Ya da şu çelişkilere bakar mısınız, medyada “değişimcilerin kazandığı ilçeler” arasında Beşiktaş sayılıyor, benim de katılıp izlediğim bu kongre “blok liste” ile yapıldı, hem de on saniyede kotarılarak! Peki kim izah etmek ister, değişimciler “blokçu” ise, hangi yöne doğru “değişimciliklerini” ilan etmiş oluyorlar? Ben anlayamadım. Kurultaya doğru yol alırken başa oynayan isimlerin hiçbirinde parti içi demokrasi ile ilgili tek somut cümle eden neden yok? Herkes “değişim” deyip duruyor, ama bunun ne anlama geldiği konusunda herkes bu kavrama “Fransız kalmayı” tercih ediyor. CHP’de bir sıfata sahip herkes için “değişim”, biraz vitrin, biraz görev noktası değişikliği, biraz da yine benmerkezci olacak yeni bir liderin çekirdek kadrosunda görev değişikliği anlamına geliyor, işin yapısını bozmadan(!). Halbuki esas değişim talep eden geniş seçmen kitleleri… Özellikle CHP örgüt üyeleri için “değişim” demek milletvekilleri, parti meclisi üyeleri, belediye başkanları, il ve ilçe başkanlarının kendi seçim bölgelerinde oturan tüm parti üyeleri tarafından, geniş tabanlı bir şekilde seçilmesi demek! Çünkü yıllardır bu sıfatları taşıyan insanların büyük çoğunluğu, Genel Merkez’de Başkan ve iki-üç kurmayı tarafından “atanıyor”. Ben henüz ne Kılıçdaroğlu’ndan ne Özel’den ne de İmamoğlu’ndan bu yönde bir işaret görmedim. Sadece, “Sonuçlara çok üzüldüm”, “Bu bir başarısızlıktır”, “Ben bu değişimin sözcüsü olmaya hazırım”, “Ben bir yolculuğa çıktım.” cümlelerini duyuyoruz.
Bu arada seçim biter bitmez sizden hızla uzaklaşan Masa ortaklarınızın gönlünü hala hoş tutarken, HDP’nin aday çıkarmamış olmasının önemini vurgulayıp, en azından hakkını vermek, hiç mi aklınıza gelmedi?
Arkadaşlar, lütfen konunun özünden bu kadar uzak durmayın. Milyonlarca seçmene, yüz binlerce parti üyesine ayıp oluyor. İçine boş rüzgarlar yerleştirerek ortalara saldığınız “değişim” kelimesinin hiçbir ciddiyeti yok.
Önce kendinize, sonra da topluma karşı dürüst olun: Parti’yi her seçim noktasında temsil edecek isimleri atama hastalığından vazgeçip, üyelerinin özgürce çağımızın dijital imkanlarını kullanarak seçmelerine olanak sağlayacak tüzük değişikliklerinin yapılmasına destek verecek misiniz?
Size net olarak hatırlatayım: Şayet bahsettiğiniz “değişim”, “MYK’nın en önemli dört ismi ayrılsın, ben ve seçeceğim üç arkadaşım Parti’yi idare edelim. Biz daha genciz, daha iyi projelerimiz var” ise, emin olun büyük hata yapıyorsunuz. Bu tavır sizi %25’in üzerine çıkarmaz!
AKŞENER’İN İÇİ BOŞ AZARLARI!
CHP, kurultaya doğru yol alırken potansiyel ittifaklar, dağılmış oldukları noktalarda bile alanları yakıp yıkmaya devam ediyorlar. İtiraf edeyim, Akşener’in bu konularda bir türlü gelişemeyen tecrübesi, gerçekten hayret verici. Geçen haftaki “Gelin, tüm siyasi partiler hep birlikte ayrı ayrı seçimlere girelim, biz varız, sizleri de bekleriz” repliği, gerçekten trajikomik bir görüntü verdi. Seçim yaklaştığında, İYİ Parti, Millet İttifakı olmadan seçime nasıl, nereden, kimlerle girecek ve ne sonuç alabilecek? Şayet Bahçeli’nin tekliflerini kabul edecek ve eksen değiştirecekse, orasını bilemem! Yoksa, hiçbir mantığı olmayan boş bir yorum.
Benzer şeyler yaşandıkça maalesef şunu düşünüyorum: Meral Hanım, ne yazık ki erkek egemen siyasi sahnemizde, herhalde arada kendini “kükremeye” mecbur hissediyor, fakat çoğu zaman bu zamansız çıkışlar başta kendisine, ardından partisine ve nihayetinde Türkiye’ye büyük zarar veriyor! CHP, onun bu tavırlarına rağmen, ittifaklara önem vermeye hala devam ediyor. Ama ne yazık ki bu gerçekçilik, bu matematiksel derinlik Akşener’de yok! Onun yerine fevri hareketler, ortaya azarlar, iğneler ve ardından çark etmeler var.
Hem de hangi Türkiye’de oluyor bunlar? Hani artık zaten kitlelerin siyasetten soğuduğu, yobazların küstahlıklarının doruk yaptığı, şeriata geçiş provalarının yapıldığı, karma eğitimin sorgulanabildiği, parklarda bira içmenin yasaklanabildiği, festivallerin iptal edildiği Türkiye’de…
Muhalefet bunların farkında mı, yoksa Gülhane Parkı’nda mı, gerçekten merak ediyorum!