Cumhuriyet Halk Partisi bu hafta sonu tarihinin tartışmasız en kritik kurultayını yaşayacak. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin bugüne kadar gördüğü en önemli siyasi buluşma olacak. Önümüzdeki Genel Seçimi CHP kazanırsa Türkiye’de demokrasi ve özgürlükler kazanacak. AKP kazanırsa, belki de ülkenin demokratik yapısı üzerine kepenk bir daha açılmamak üzere kapanacak ya da en azından bu olasılık çok büyük olacak…
Bir ülke düşünün ki, merkez sağ yobazlığa prim vere vere teslim bayrağını çekmiş… Gençlerin önemli kısmı, entel “medyokrasi” tarafından beyinleri yıkanarak doğduklarından beri kandırılmışlar,
“Yetmez ama Evet”çilerin düşünce özürlü ya da kötü niyetli propagandalarına alet olmuşlar ve yedikleri dayakların kaynağını anlayamayacak kadar gerçeklerden kopmuşlar. Siyasetten soğutuldukları için kendilerini içine düşürüldükleri bu tuzaktan, ancak bir siyasi partinin kurtarabileceğini anlamamışlar, hala “hiçbir partiye destek vermeme” nakaratına takılıp kalmışlar! Ve bir ülke düşünün ki, demokrasinin tüm kurumları her yöntemle, tehditle sindirilmiş, basın, yargı, sivil toplum, her biri kilitlenmiş… Olay o kadar “sapkın” günlük hayat tarzı tecavüzlerine kadar gelip dayanmış ki, birkaç gün önce Ankara’da Polis “Çocuk Şube Müdürlüğü” ekipleri, sakin sakin rakısını içen ailelerinin yanında duran çocuklara ve ebeveynlerine suçlu muamelesi yapıp, kimlik toplayıp terör estirmiş! Hem de Başbakan her gün “Biz ne zaman kimin yaşam tarzına müdahale ettik ki?” diye her gün demeç patlatırken…
CHP Kurultayları’nda hep farklı dalgalar olur ve bazı anaforlar yaratılıp durulur… Onlar saydığımız tüm olumsuzluklara rağmen bu ülkenin demokrasiyle ana kesişmesidir. CHP Kurultayları’nda farklı sesler çıkar ve her biri, “yanlışlara karşı çıkmak ve partiye zarar vermemek” dengeleri arasında bir yerlere gelir oturur. Ocak’ta kamuoyuna sunduğumuz “CHP Demokratik Tüzük Devrimi” yapılabilseydi, bugün yoğun şekilde yaşanan tartışmalar artık hiç olmayacağı gibi, bu Kurultay’ın tek gündemi CHP’yi iktidar yapacak yörüngeyi belirlemek olabilirdi.
Bugün ilginç bir şekilde Baykalcılar ve Savcıların hepsi, ayrı ayrı “çarşaf liste ve önseçim”e olan bağlılıklarını bildirmekle meşguller! Şimdi kalkıp burada bu taleplerin geçmişte bu kadroların egemen günlerindeki tavırlarıyla ne kadar çelişkili olduğunu uzun uzadıya hatırlatarak esprili bir üslup arayışına girmeyelim. Yalnız “meğer demokrasi bir gün herkese lazım olabiliyormuş” demekle yetinelim. “Blok listeyi fevkalade sakıncalı” (!) bulan Baykalcılar, “Çarşaf listenin bütünleştiriciliğinden” söz etmişler ve kendi dönemlerinde Başkanın tüm yardımcılarını tek başına atama hakkı olmadığını, bunun yeni tüzük değişikliğiyle gündeme geldiğini aktarmışlar… İyi de o son tüzük değişikliğini de Baykalcılar yaptığına göre, bu mahsuru çok dert edindilerse “çarşaf liste mecburidir” diye bir maddeyi niye gerek görmediler? Bence bu kadroların tümünün bugün söyleyebilecekleri tek şey vardır: “Özür dileriz. Biz geçmişte büyük bir demokrasi ayıbı yapmışız. Demokratik Tüzük Devrimi gerçekten bu partinin ‘1’ numaralı ihtiyacıymış. Bundan ders çıkardık”.
Tüm hafta boyunca sürecek bu tartışmalarda, aylardır hatta yıllardır söylediklerimizin ne kadar haklı olduğu tekrar ortaya çıkıyor. www.chpdemokratikdevrim.org sitesinde önerdiğimiz demokratik açıdan mükemmel tüzük yaşama geçmiş olsaydı, bugün gördüğümüz bu çelişkili polemikler toptan tarihe gömülmüş olacaktı.
Bu arada kimileri bazı CHP’liler hakkında hadlerini aşarak “o da fazla Atatürkçü, fazla Ulusalcı” şeklinde eleştirel yorumlar getirebilmektedirler! Bu anlaşılır bir tavır değildir. Bir insanın “fazla Fenerbahçeli olmaktan” Fenerbahçe Yönetim Kurulu’na uygun görülmemesine benzer! Yönetimin Medyokrasi’nin gülünç yazarlarının baskısıyla bu hatalara itilmemesi gerekir.
Son sözüm Parti Meclisi adaylarına: İster blok, ister çarşaf liste uygulansın… Lütfen seçilmemeniz halinde de parti ve seçim için küsmeden çalışacağınızın sözünü kendinize ve çevrenize verin. Veremiyorsanız lütfen aday olmayın! Ben bu sözü veriyorum ve her zaman ki gibi uygulayacağım…