O yüz kızartıcı 16 Nisan günü, her yerde, herkesin cep telefonlarında oy dolandırıcılıklarının kanıtları cirit atarken, CHP’nin tercihen Genel Başkan eliyle yapması gereken tek hareket vardı: Halkı haksızlığın merkezi olan YSK’nın önüne o anda çağırmak, tepkiyi barışçı bir tavırla -mesela yere oturma eylemi- gerçekleştirmek! Ne zamana kadar mı? Sonuç alana kadar! Nöbetleşe orada uyuyarak...
Son 48 saatte yaşadıklarımız, aslında son 30 yılda yaşananların ne yazık ki beklenen sonucu. Siz hiç hayatta oldu bittiye getirilmemiş miydiniz, aşk olsun! Ohhh, ne diyorsunuz siz ya! Atı alan Üsküdar’ı geçti bile! Devamı da var: Geçti Bor’un pazarı, sür eşeği Niğde’ye! Gençler istedikleri kadar sokaklarda protesto edeceğiz diye yırtınıp dursunlar, CHP’li Özgür Özel istediği kadar YSK’yı sıkıştırıp bazı insanlar belki kızarır diye uğraşsın, AKP ve Erdoğan 2,5 milyon uydurma oyla padişahlığı kapıp kaçmış durumda, zafer demeçlerini vermekle meşguller.
SEÇİM GECESİ ERDOĞAN’I BU KEZ KİM KURTARDI?
Şimdi bu olayda RTE’ye en çok kim yardım etti desem, sizin aklınız hemen Bahçeli’ye gider. Halbuki senaryo birden değişti. Hani RTE’ye şans daima yardım etmiştir, birileri en zor anlarında el uzatmıştır ya? Hatırlayın, AKP’nin yaşadığı o korkunç Haziran 2015 gecesini... Kim kurtarmıştı kendisini bir tek basın toplantısıyla? Devlet Bahçeli... O andan itibaren, o karanlık gece başka türlü ışıldayıvermişti. Gerisi de malumunuz: Göstermelik temaslar ve Kasım seçimine uzanan o alternatif yol... “Devlet” birden sıkıntıyı bitirivermişti.
Evvelsi gece ne oldu? Yine o en yakın yüzdelerle ilerleyen zorlu seçim gecesinin sonlarında, usulsüz oylar birden gündeme oturdu. Tepkiler çığ gibi yağmaya başladı. FOX’a telefonla bağlanan MHP’li muhalif Ümit Özdağ, CHP’nin sandıkların %60’ına itiraz ettiğini ve izlediğimiz sonuçların YSK değil, Anadolu Ajansı çıkışlı olduğunu söyledi. İşler AKP için sarpa sarmaya başlarken, herkes Kılıçdaroğlu’nun konuşmasını bekliyordu büyük heyecanla... İşte hemen şimdi, Ana Muhalefet Partisi Başkanı, tüm televizyon kanallarının karşısına geçip herkese haddini bildirecek, bu karanlığın içinde kuvvacı, devrimci, evrensel hak ve hukuktan yana tavrını koyacaktı. Tüm Türkiye ekran karşısına kilitlendi! AKP’liler bile korkuyla bekliyorlardı. Sonra... sonra dağ fare doğurdu! Bu nasıl bir şeymiş, YSK sonuçlara gölge düşürmüş! O konuşmayı dinledikten sonra aklıma gelen tek şey şu: Mesela, birileri evinizi yakıp ailenizi yok etmiş ve siz “Aa, çok ayıp oldu, huzuruma halel geldi, istemediğimiz bir ortam oluştu” diye demeç veriyorsunuz! Başka bir karşılaştırma da siz bulabilirsiniz, ama işin ekseni, özü budur! Bu tavır, televizyonlarının başındaki HAYIRcılara saç baş yoldururken, EVETçilere de “yok artık, biz bunun için mi korkmuştuk?” dedirtti...
DEMOKRASİ KAVRAMI SOKAKTA BAŞLAMIŞTIR
Sokak, demokrasinin doğrudan parçasıdır. Bu tarihte de, günümüzde de, dünyanın her yerinde de böyledir. Bu kavramların önemli bir teorik kökeni de zaten sokaktan gelen 1789 Fransa Devrimi’dir. Dünyanın bütün demokratik ülkelerinde halk haksızlıkla karşılaştığı zaman, tepkisini sokaklarda yürüyüşlerle, pankartlarla gösteri hakkını kullanarak devreye sokar. Siz sokağı zamanında yasal tepki ve direnç hakkınız olarak kullanmazsanız, demokrasinizi de işletemezsiniz! Demokrasi tıkanıklıkları olabilen bir borudur, arada bunu gidermek için ensesine vurmazsanız, su yolunu bulup akmaz, boru elinizde patlar.
CHP bu hakkını kullanmadı ve derdini Marko Paşa’ya anlatmaya karar verdi. Gidişata bakılırsa, gündem 11 günde 2-3 kere değişip soğuyacağına göre, uzaktan kumandalı YSK, o süreç sonunda bir “Üsküdar-Bor-Niğde” (!) yanıt raporu ile CHP itirazını taca yollayacak, fişi çekecek. Bunu görememek mümkün değil. Halbuki YSK önünde bir demokrasi kampı kurulsa, buna dünyanın her yerinden ve ülkemizin her noktasından en az 1 milyon kişi akar ve orayı bir özgürlük şöleni alanına dönüştürürdü. Bu yaşanamadı. Ne yazık ki CHP’de iktidarı elinde tutanların bu tarihsel perspektifi, vizyonu ve deneyimi yok. Gerçekten yazık. Bırakın dünyayı, yalnız ülkemizin demokrasi tarihini iyi bilseler, 1960 devrimine giden günlerde İsmet İnönü ve arkadaşlarının üzerlerine toptan çökertilmeye çalışılan karanlığı nasıl yırttıklarını görürlerdi.
CHP’NİN GECİKMELİ TEPKİSİ
CHP halktan gelen ağır tepkilerin de itiş gücüyle, beklentilere yaklaşarak tepkisini ancak bugün ortaya koyabilmiştir. Kılıçdaroğlu grup toplantısında, kendisinden Pazar gecesi beklenen konuşmaya ancak yaklaştı. O akşamki tepkisizliğini açıklamaya çalışırken de “YSK’ya hatasından geri dönmesi için fırsat verdik” türünden sözler sarf etti. Kılıçdaroğlu, bugünkü konuşmasında, az da olsa vatandaşın nabzını tutabildi. Ama YSK’dan bir hak-hukuk-dönüş beklemek, artık biraz gerçeküstü resim yapmaya benziyor. Çünkü bugün ülkedeki herkes CHP Başkanı’nın da dediği gibi YSK’nın yetkisini halktan değil, belirli bir siyasi otoriteden aldığını biliyor. CHP adına YSK’ya itiraz başvurusunu yapan Bülent Tezcan’ın da söylediği her şey doğru ve gerçekten bu seçimlerin meşruluğu kalmamıştır! Milli irade hırsızlığı açıkça, göz göre göre yapılmıştır. Twitter’da da yazdığım gibi, “Eskiden oy hırsızlığı çöplüklerde ve gizlice, el altından yapılırdı. Şimdi açık açık YSK emri ile göz göre göre, göstere göstere yapılıyor!”. İşte bu, “Yeni Türkiye”de, resmen yolsuzluk ve milli irade hırsızlığında boyut atlamaktır!
En baştan beri söylediğim gibi ana sorun şudur: Önemli olan bu güzel ve vurucu konuşmaları maç devam ederken yapmaktır. Maç bittikten sonra yorum gibi ortaya koymak değil... Bu itiraz aynı gece demokratik tepki olarak YSK’nın önüne taşınsaydı, o zaman ABD Başkanı Trump, Erdoğan’ı kutlama telefonları yapamazdı! Yaptığı zaman ne mi oluyor? Dünya sayfayı çevirmiş oluyor, yani bu seçimler ana tabloda dünya gündeminden düşüyor. Halbuki günümüzde her şey bir “halkla ilişkiler uzmanlığı” ile yürüyor! Siz o geceden itibaren dünyanın bütün haber kanallarının kameralarının Ankara’ya yollanmasına engel olmuş oluyorsunuz. Geçen haftaki yazımı okuyanlar hatırlayacaklar: Daha birinci dakikada EVETler %60 üzerinde büyük farkla önde gösterilecek, arkasından da türlü çeşitli baskılar ve entrikalar ve trafo kedileri gündeme gelecek demiştim. Öncelikle seçimden bir gün önce sızdırılan sahte bir anketle bu büyük oran ahlaksızca medya aracılığıyla yayıldı, ardından da ne yazık ki öngördüğümüz her şey adım adım gerçekleşti! Yani oy entrikacıları ve dolandırıcıları da, “tezgahlarının halkla ilişkilerini” maaşallah iyi hazırlamışlardı!
KÜL GİBİ BİR ERDOĞAN
Seçim gecesi televizyonlarını dikkatli izleyenler, Erdoğan’ın resmen kül gibi olan suratını yakından görmüşlerdir. O gece Erdoğan’da alıştığımız bir seçim zaferi mağruriyeti, bir coşku veya sevinç belirtisi yoktu. Çünkü o seçimin hangi son an manevralarıyla o 1,5 puan farklı neticeye nasıl taşındığını tabii ki çok iyi biliyordu; bütün önemli şehirleri kaybettiğini biliyordu. MHP’nin anlamsız desteğine rağmen projenin ayakta duramadığını görüyordu. Tüm devlet imkanlarının kullanılmasına, şiddet dolu antidemokratik baskılara ve açık seçim hilekarlıklarına rağmen ancak bir puan ve küsuratla padişahlık rejimine geçilebildiğini herkesten iyi biliyordu. Bu uğurda halkının yarısına “terörist” diye hakaret ettiğini biliyordu. Kimi deneyimsiz insanlar “acaba Tayyip Bey ‘fark bu kadar az olduğuna göre, taslaktan vazgeçip bırakalım eskisi gibi yürüsün’ der mi?” diye saf demokrat umuduna kapıldılar! Halbuki Erdoğan’ı yakından tanıyan herkes onun yasal(ımsı) olarak yüzde 50+1 oyla da olsa o gücü aynen sonuna kadar kullanacağını çok iyi bilirdi! Yine futboldan örnek verecek olursak, bir finali son dakikada tartışmalı penaltı golüyle de alsanız şampiyon olursunuz, eze eze 7-0 kazansanız da şampiyon olursunuz, sonuç aynıdır! Aynı kupayı alıp adınızı yazdırırsınız tabloya. Erdoğan tabii ki bu yoldan yürüyecekti! Aksini bekleyenler, hala kış uykularından uyanamamış olanlardı.
BALKON KONUŞMALARINA KANAN KALDI MI?
Aynı saf demokratlar arasında o sahte uzlaştırıcı balkon konuşmalarına ve “herkes bizim için eşittir” sözlerine hala kananlar oldu mu bilmiyorum, herhalde yine bu oran gözardı edilemez! Çünkü tarih tekerrürden ibarettir. Bu da en çok bizim ülkemizde kendini kanıtlayan atasözlerinden biridir. Beynini biraz çalıştıran herkes bilmektedir ki, bu ülkede iktidar herkese eşit davranmadığı gibi, tam tersine kendinden olmayan diğer yarıyı dışlamış durumdadır ve ülke karpuz gibi ortasından ikiye bölünmüştür.
CHP’nin acilen, YSK beklenen “itiraz red edilmiştir” raporunu vermeden, bugünkü nabzı kullanarak, halkı iradesine sahip çıkmaya çalışmak için sokağa, YSK’nın önüne kitlesel olarak davet etmelidir. Aksi takdirde, bu güzel konuşmalar ve itiraz belgeleri, olsa olsa yukarıda da dediğimiz gibi, artık Niğde’de oturan Marko Paşa’nın hatıratlarında kullanabileceği malzeme haline dönüşür.