Bayram sabahı, bir an için yarı uyanıkken gözüm Boğaz Köprüsü’nün üstünde, ağarmak için gökle pazarlık eden bulutların camiyle, ışıklarla flörtüne takılıyor. Yataktan fırlayıp balkona koşup anın büyüsünü foto karelerinde yakalamaya çalışıyorum.
Birazdan oğlum ve eşimle bayram sabahı başlayacak: Mezar ve aile ziyaretleri, dostlarla kucaklaşmalar… Silivri’deki arkadaşlar bu güzellikleri ne yazık ki yaşayamayacaklar. Ayrıca bayram görüşmesi bile onlara çok görülmüş! Halbuki kulağımda Nejat Yavaşoğulları’nın sesinden Bulutsuzluk Özlemi’nin o nefis şarkısı yankılanıyor: “Cezaevinde bayram görüşmesi/Analar, babalar, bacılar/ Elinde bir tutam çiçek tutan küçük kız/ Sarmaş dolaş” Tanrı kimseyi cezaevine düşürmesin tabii ki. Ama bu cümlenin çok daha ağırı var: “Tanrı kimseyi haksız yere cezaevine düşürmesin!” Çünkü o zaman isyan duygusu başlıyor… Soruyorum: Neden Mustafa Balbay kızı Yağmur’u bu sabah şehirde gezdirip 16 aylık oğluyla top koşturamayacak? Tuncay Özkan neden hayat arkadaşıyla deniz kenarında yürüyemeyecek? Haberal niye mesleğine ve sevdiklerine kavuşamıyor? Bu hayal kırıklıklarının hesabını kim verecek?
Bu haksızlıkları inşa edenlere sesleniyorum: Ülkenin tüm nimetlerini gizliliğe bile sığınmadan talan ettiğiniz şu günlerde, aranızda hala dine “yüzde bir” inanan ve küpünü doldurma sarhoşluğundan ayılabilen olmuşsa, bilin ki sırat köprüsünde sizlerden hesap sorulacak! Ne oldu da tüm dinlerin ortak değerlerini, dürüstlüğü, hak yememeyi, bu kadar kolayca derinlere gömebildiniz?
İfade değiştiren yalancı tanıklar, “gizli (!)” tanıklar, yüzlü-yüzsüz tanıklar, kalkmışlar utanmadan ailelerin, ülkenin kaderiyle oynayanlar…Hukuka da soruyorum: Tarihe veya adil bir yargıya bir gün nasıl izah edilecek bunlar?
“Onlar” ne yazık ki, en büyük zararı dine verdiler. Bayram günlerinin o ulvi güzelliğine, dini, ayrımcılığın acımasız silahı haline dönüştürerek tecavüz ettiler. Baktım, İslam’ın temel felsefesinden bihaber bir şempanze, geçen gün bir haber kanalında Türkan Saylan’a hakaret edip demokrasi otobanı üzerinden şeriat propagandasına devam ediyor. “Allah akıl fikir versin!” bile demedim. Zavallılığına acıyıp iptidailiğini seyre daldım. Beyni küçücükken yıkanmış ve artık fosilleşmiş. Görevi, zehirini yılan gibi akıtıp gençlerin beynini kirletmek. Daha yakınlarının gözyaşları dinmemişken, Saylan gibi dünyaya örnek olmuş bir insana bu kadar hayasızca saldırabilen zavallıyı bu saatten sonra ne peygamber affeder, ne de psikiyatr kurtarabilir...
Arife günü Balık Pazarı’nda balıkçının somonu ayıklamasını beklerken ailece bir midye tava ve bira alıp oturduk. Aydınlıkçı bir dosttan derginin son sayısını ve Perinçek’in “Ergenekon Savunması” kitabını satın aldım. Derginin kapaktan verdiği “Yurtseverlik suçsa, bizi de içeri alın!” kampanyasına katılan aydınların haykırışlarını duydum. Helal olsun! Aylardır ya da neredeyse yıllardır dillendirdiğimiz en önemli cümle kampanya olmuş. Bu, ben yurtdışındayken atılmış en önemli adım. İmzamı tabii ki ekliyorum ve milyonlara sesleniyorum: Atatürkçülük suçsa, Türkiye’yi hapishane ilan edin ey gafiller!” diye sonuna kadar haykırmak, hepimizin boyun borcudur! “
Perinçek’in, Tuncay Özkan’ın yeni kitapları, Balbay’ın arada okuyabildiğimiz o nefis makaleleri… Silivri bize sesini duyurmaya çalışıyor. “F tipi” gerçeğinin, “hukukun üstünlüğü” ve “yargı bağımsızlığı” gibi zırhlı kılıflara bürünerek ülkeyi uçuruma sürüklediği şu günlerde, Türkiye’yi uyandırmak şart!
Ve en son sevgili Balbay’a sesleniyorum: Ümit (Zileli) sana her hafta hepimiz adına o anlamlı satırlarını sevgiyle yolluyor. Sen de lütfen Silivri’deki en yakın arkadaşım olarak içerideki dostlarımıza bu satırları ilet. Yalnız değiller! Ve bu haksızlık günleri yakında sona erecek. Her bir masum aydın, tabii ki bu davadan “onurlanmış” olarak çıkıp halkına dönecek.
Sevgili Türk halkı, ne yazık ki bu bayram, buruk bir bayram… Dinin temel mesajlarından hiçbirini anlayamamışların, şekere acı ve ekşi karıştırdıkları bayram… Gidin o aydınlar bildirisini imzalayın. Ortaya çıkıp haykırın: Yurtseverlik, Atatürkçülük suçsa, en büyük suçlu benim, hadi gelin, işte buradayım!” deyin. Silivri’de hukuka, insanlığa, aydınlanmaya sahip çıkın.