CHP, önce Sivas’ta 4 Eylül’de tarihle olan randevusuna uğradıktan sonra, Ankara’da 4 gün sürecek Tüzük Kurultayı’nı gerçekleştirecek ve Cumhuriyetimizin yeni yüzyılı için yalnız kendine değil, Türk siyasetine biçtiği yepyeni sistemi belirleyecek… Diğer partiler, bu hamlenin gerisinde kalmak, “arkaik” yani çağdışı görünmek istemeyecekler. Büyük ihtimalle siyaset, Eylül 2024’ten sonra hiçbir zaman aynı olmayacak. 

 

CHP’nin çalışkan İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’in davetiyle CHP İl Danışma Kurulu’nun Tüzük Çalıştayına katıldım. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Genel Başkan Özgür Özel, gerçekten örgütü ve muhalefetin genelini ateşleyici mükemmel konuşmalar yaptılar. İmamoğlu, CHP’nin ortak aklının halkın zaferini getireceğine ve ülkeyi tek adamın iradesinden kurtaracağına olan inancını vurguladı.  Özel ise, önümüzdeki seçim gecesinde vatandaşların “bu benim muhalefette geçirdiğim son gün” diyerek sonuçları büyük bir güvenle izleyeceklerine olan inancını paylaştı ve kamuoyunda ses getiren “Kimseyi ezdirmeyeceğiz. Karıncanın kardeşi vardır, o da Cumhuriyet Halk Partisi’dir” sözleri, alkışlarla salonda yankılandı.

 

Geçen hafta, makamında Özgür Özel’i ziyaret ettim ve yıllardır detaylandırarak üzerinde çalıştığımız Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü’nü (D3) kendisiyle paylaştım. Özel, son derece samimi, cana yakın ve fikri takibe sahip bir siyasetçi. Beni ne kadar dikkatlice ve emeğe saygıyla dinlediğini görerek Parti adına tekrar umutlandım.

 

Özel bana son dönemde hazırladıkları “Demokratik Dijital Katılım” programını izah etti, hatta cep telefonundan programın nasıl işlediğini gösterdi. Parti üyelerinin dijital kimlikleri, Parti geçmişleri, katıldıkları eğitim programlarını gösteriyor. “Katılım” isminin yanı sıra, unutmayalım ki bu Parti için büyük bir “devrim”. Yılların ardından dünyanın artık dijitalleştiğini ve bu sayede antika yöntemlerde ısrar etmenin gereksiz olduğunu nihayet çözebilmişe benziyoruz. CHP bu başarısıyla bütün dünya solunun dikkatini üzerine çekecek! Fakat burada genel merkeze küçük bir hatırlatma yapmam lazım: Seçilerek bir sıfata aday olmak isteyenler, bütün bu dijital kimlik değerlendirmesinden geçsinler, seminerlere parti okullarına katılsınlar, ona göre yıldız alsınlar hepsi kabulüm. Öte yandan sade üye olup bir yere seçilmek yerine katılımcı ve destek oyu vermek isteyen üyeler bu kadar formaliteden sıkılabilirler. Onların bir partiye üyeliğini sanki imtihana giriyormuş veya sınıfta kalacaklarmış gibi bir havaya sokmamak lazım. Bu ikisi arasında doğru ayarı partinin bulmasını diliyorum.

 

Mutluluk içinde Özel ile sohbet ederken, Parti’nin nereden nereye geldiği, gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti. CHP, bu atılımı 21 yıl önce de yapabilirdi. İmamoğlu’nun Türkiye’yi kurtarmaya gayret ettiğini söylediği “tek adam iradesi”, o günlerde Baykal CHP’sinin soyadı gibiydi. Genel Başkan adayı olduğum 2003 Kurultayı’na giderken Baykal’ın portreleriyle asılan CHP afişlerindeki sloganlar şunlardı: “O hep sizi düşünüyor”, “O hep haklı çıktı”. O kurultayda seçimlere geçmeye birkaç saat kala cüret edilen tüzük darbesiyle Baykal’ın imzalarını tamamlamış rakibi olarak adaylığım düşürülünce, bu soruyu kürsüden soramamıştım: “Pardon da bu afişler, bir sosyal demokrat parti seçim afişlerine benziyor mu?” Orada soramadım, ama o yıl çıkan “Korku İmparatorluğu” kitabımda yaptırılmayan adaylık konuşmamın metni içinde bu soru tabii ki vardı. 

 

Sonra Kılıçdaroğlu dönemi geldi. Bırakın bugün konuştuğumuz ortak akıl-geniş tabana yayılan dijital karar mekanizmalarını, biri “bizim adımıza” bizleri düşünmeye devam ediyordu! Cumhurbaşkanı kim olacak derken, bir öğle saatinde Kemal Bey birden “Ekmeleddin İhsanoğlu” adını ortaya atarak yüzbinlerce örgüt üyesini, milyonlarca muhalif seçmeni ters köşeye düşürdü. Takip eden dönemde, CHP tek bir miting yapamadığı gibi, “Ekmek için Ekmeleddin” gibi dahiyane (!) bir sloganla tarihe geçti! CHP’nin neredeyse bütün adayları da aynı merkezi atama yöntemiyle belirlenmeye devam ediyordu.

 

Niye mi bunları hatırlatıyorum? Neredeyse bir kuşağın ömrünün en güzel yıllarını yiyen bu kara deliğin gerekçelerini bilip ders çıkarmazsak, benzer hatalarla onlarca yıl daha kaybedebiliriz! CHP bu toplumda Parti’ye güven duyulmasını engelleyen “Sizi düşünen ve sizin adınıza tüm kararları alan tek adam” mantığıyla ilerleyerek koskoca 21 yılı AKP’ye hediye etti! Önce Baykal, ardından Kılıçdaroğlu’nun toplum nabzıyla alakası olmayan Parti yönetim modelleri ortada halktan büyük tepkiler çekerken, maalesef o dönemlerde, bu genel başkanlardan aldıkları güçle milletvekili seçilen siyasiler, yanlış olduğunu bildikleri hiçbir konuda, açık tepki vermeye cesaret edemediler! Kitlesel bir sol partinin, tamamen liderin siyasal çıkarları için deforme edilmiş tüzük zaaflarından yıllarca kurtulmayarak, Türkiye’yi tek adam olarak yöneten bir aşırı sağ liderin gölgesinde onun kötü kopyası olarak kalmayı göze alabilmesi, yıllar sonra tarihçilerin mantıkla izah edemeyecekleri bir karanlık dönem olarak kalacak. Gerek bu iki liderimize, gerek rahmetli Bülent Ecevit’e, bu demokratik zaaflarını onlar iktidardayken de defalarca kamuya açık şekilde yazdığım için içim çok rahat. 

 

Düşünün ki, 2003 tüzük darbesinin ardından CHP kendi tüzüğüyle tamamen çelişkili genel başkan seçimleri yaptı. Gerçek CHP tüzüğüne göre, CHP Genel Başkanı, “gizli oy-açık tasnif” ile seçilir; halbuki 2003’ten itibaren artık genel başkan kimlerin oy-imza-desteğiyle o koltuğa oturduğunu adıyla sanıyla biliyordu ve gizlilik kavramı artık tamamen rafa kaldırılıyordu. Ama durun daha beteri de var! Tüm bu süreçte insanlar hep şu soruyu sordular: “Ya bu kadar seçim mağlubiyetine rağmen, CHP’de nasıl oluyor da hep aynı genel başkan seçilmeye devam ediyor?” Bu yanıtı bilmeyen varsa, hatırlatalım: Bu yozlaşmış yapıda, yıllarca çeşitli delegasyonlar, Genel Başkan ve yakın çevresi ile iyi geçinerek, liderin çantasından şeker gibi çıkarıp bonkörce dağıttığı belediye başkanlıkları, milletvekillikleri, il başkanlıkları veya ilçe başkanlıklarından nasiplenerek Genel Başkan’ın iktidar arka bahçesine oturuyorlar; bu şekilde de tabii ki Genel Başkan da kendisini ihya eden yüzlerce “açık destek imzası” almış oluyor… Sonuç mu? Mesela Sayın Kılıçdaroğlu’nu desteleyen 1350 delege üstünden 800 imza Divan’a sunulduğu zaman, genel başkan seçimi daha sandıklar kurulmadan bitmiş oluyordu! Sonra gelsin alkışlar, patlasın flaşlar! Diğer adaylar mı? Onların dağıtacak koltukları olmadığı için maalesef onlar, konuşma yapma hakkını bile alamadan salonu hüsran içinde terk ediyorlardı… Hatırlayın lütfen son 3-4 kurultayı!  Şimdi anlatabildim mi sistemi? Bu tüzük ve yönetim yapısı böyle kalsaydı, bu Parti daha 100 yıl bu sarmaldan çıkamayabilirdi. Özgür Özel işte bu zincirleri kırmayı başardı!   

 

Evvelsi günkü İstanbul Tüzük Önerileri Buluşması’na dönersek, iki liderin ardından genel görüşmelere geçildi. Başkan Çelik, ilk iki konuşmayı süre limiti olmaksızın yapmak için önce yıllardır SODEV yapısı içinde parti içi demokrasi vurgularını sürdüren eski bakanlardan Ercan Karakaş’ı, ardından da yıllardır sorumluluğunu üstlendiğim “Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü” çalışmalarını tekrar sunmam için beni davet etti. Yerel seçimler henüz 6 ay önce yapılmışken ve genel seçimler daha en az birkaç yıl önümüzdeyken, üyelerin yeniden yapılanması dahil, yeni tüzüğü yaşama geçirecek birçok faktör için ideal bir zamanlama çıkıyor ortaya. Burada benden okuduğunuz düşünceler dahil, birçok konuyu gündeme taşıdım. Toplumun artık çok umutlandığını ve Parti’nin oyunu halen 7-8 puan arttırabileceğine inanarak anlattım. Bu tüzükten gelecek başarının, insanların içine umut doldurup “helal olsun” dedirteceğini, siyasetle uğraşmayan insanları bile Parti’ye çekebileceğini anlattım. Yıllardır ilkel “tek adam” seçkileriyle ne zaman bir seçim için Parti adaylarını belirlese, Genel Merkez önünde toplanan ve hayal kırıklıklarının yanı sıra büyük tepkiler veren aday adaylarının ya siyaseti bıraktıklarını ya Parti değiştirdiklerini ya olay çıkardıklarını, bunların çağımıza yakışmayan durumlar olduğunu hatırlattım.  Bu tüzüğün aynen 1961 Anayasası gibi, özgürlükçü devrimci bir ruh yansıtması gerektiğini, bunun başarılacağına inandığımı vurguladım. 

 

Neden mi inanıyorum? Gündeme getirdiğim birçok kritik konuda, Özgür Özel yorumlarımı destekleyen tepkiler verdi! Bu ilk defa oluyor… Kılıçdaroğlu, Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü’nü kendisine 2021 ilkbaharında Genel Merkez’de, aynı odada büyük umutlarla sunduğumda, nazik bir çay ikram edip saydığım hiçbir demokratik içeriğe heyecan göstermeden beni yarım saat ağırladıktan sonra, projeyi rafa kaldırmıştı. Aynen kendisi henüz Grup Başkanvekili iken Meclis’teki makamında 2010 yılında kendisine bu tüzüğün çok benzer bir ön çalışmasını sunduğumda yaptığı gibi… 

 

Özel ise, benzer heyecanları samimi şekilde paylaşıyor. Mesela, genel seçimlerde iki dönem başarısız olan genel başkanın hemen görevden ayrılmasını ısrarla kendisi vurguluyor. Genel başkana verilecek imza desteğinin ya kaldırılabileceğini ve başkanın zaten doğal aday sayılabileceğini veya kendisine verilecek imza desteğinin %5’i geçememesini sağlayacaklarını ısrarla bana izah etti. Bunun da anlamı, şayet isterlerse, artık başka adayların ortaya çıkması mümkün olacak! Şöyle özetleyebilirim, bu ne rahmetli Baykal ile ne de Kılıçdaroğlu ile uzaktan yakından kıyaslanabilir bir tablo değil. Hatta Ecevit de DSP Başkanlığı döneminde, 2001 yılında kendisine karşı adaylık koymaya “kalkışan” Şema Pişkinsüt’ün önünü jet hızıyla keserek bu “münasebetsiz” durum vahimleşmeden önlem alabilmişti!  Bizlere bugün Özel’in özgüvenini ve kararlılığını ayakta alkışlamak düşer, hepsi bu! 

 

Tabii iş kime kalıyor? Gerek D3 tüzüğünü hazırlamış olan bizlerin, gerek Öymen’in Demokrasi ve İlke Grubu’nun, gerek Karakaş ve SODEV önerilerinin her birini, Genel Merkez’de sentezleyecek çeşitli hukukçular ve genç siyasi kalemler var. Ama işte o da işin en zor kısmı! Bizler Genel Merkez’de 12. katta veya İstanbul Kongre Merkezi’nde hangi sohbeti yaparsak yapalım detaylarda işi kotaracak olanlar, genç ağırlıklı bir kadro olacak! Onların her birine zihin açıklığı diliyorum ve tekrar 1961 Anayasası gibi özgürlükçü bir ruhla bu kritik günleri hissederek bu son virajı dönmelerini diliyorum.

Bu büyük “devrim”in ne kadarı son metne yansıyacak, Tüzük Kurultayı’nda bunlar ne kadar tartışılabilecek bilmiyorum. Ama günlük programı her ne kadar dolup taşıyorsa da temennim gönül ferahlığıyla bu işe girişen cesur Genel Başkan’ın, nihai metni de önceden yansıtması gereken özgürlükçü, katılımcı ruhu arayarak toptan gözden geçirmeyi başarabilmesi…     

Yazı Tarihi: 29.08.2024
Paylaş
Benzer Yazılar
Videolar
Alt
Bedri Baykam, Galerie Lavignes-Bastille - Paris