Fenerbahçeli olarak itiraf etmeliyim, o pankart kabul edilemez: “SENİ DE SENİ SEVENİ DE SEVMİYORUZ”. Gerçekle örtüşmesi imkânsız! O staddakilerin aile mensuplarının, iş ortaklarının, arkadaşlarının önemli bir kısmı başka takımdan ve çoğu da Galatasaraylı. Spor, bir keyif. Spor, insanlar ve ülkeler arası dostluğu, diyaloğu, barışı, tevazu içinde kazanmayı, metanet içinde kaybetmeyi öğreten, yaşam üstünden felsefi bir duruşun vesilesi. Fenerbahçe tarihine yakışmayan bu cümleyi unutalım ve bu yakışıksız tavır bir daha görülmesin stadlarda.
ALİ KOÇ’A KİMLER NİÇİN SALDIRIYOR?
Koç’un tribünlerden nasıl aşağıya atladığı konuşuluyor: “Ne Ali Koç’a, ne de Fenerbahçe Başkanı’na yakıştı” diyorlar. Kesinlikle yaşanmamalıydı. Ama ben o anda Koç’a haksızca nasıl sataşıldığını kelimesi kelimesine tahmin edebiliyorum. Başkan Ali Koç, sevgili arkadaşım Ali, Fenerbahçe’ye maddi manevi varlığını, tüm zamanını verdiği için, kulübü sahiplenip aşırı sevdiği için bu spontan tepkiyi verdi. Keşke o patlama yaşanmasaydı, ama kendisini anlayabiliyorum. Bir gerçek var: Hatırlayalım ilk demeçleri ve kamuoyundaki imrenme havasını; Koç, Türk futboluna çağ atlatmak ve barış taşımak için başa geldi. Ama ne yazık ki, ağır rekabet, hakem kavgaları, 3 Temmuz pisliğinin artıklarının yarattığı gürültüler, Koç bu ortama barış getiremeden onu içine çekti, kendi kaosunun içinde onu eritti. Ben Koç’un kendini bulup, etrafındaki etkenlerden sıyrılıp o futbol devrimlerini yapacağı güne dönmesini bekliyorum. Şu gerçeği de unutmayalım: İktidar, Gezi olayları hakkında çarpık düşüncelerin ortalıkta uçuştuğu bir dönemde, Divan Oteli’nin nasıl bir revire dönüştüğünü, Gezicilere nasıl destek verdiğini unutmadı. Zaten “ağır Atatürkçülük suçlaması” (!) ile karşı karşıya olan Koç ailesi ve Ali Koç, yandaş basının ortak saldırı hedefi. Damat Bey’in de arka planda Trabzon için çalışmaya nasıl devam ettiğini gururla anlattığı video da ortalıkta dönmeye devam ediyor! Cumhurbaşkanlığı Danışmanları ise açık açık Koç’a ağır suçlamalar yöneltiyor!
Şu günlerde yalnız Trabzonlular veya Fetöcüler veya iktidar değil, her önüne gelen saldırıyor Ali Koç’a ve Fenerbahçe’ye… Ama maalesef yalnız onlar değil, Fenerbahçeliler de saldırıyor. Bu çok ucuz bir tavır. Daha 3-4 hafta önce, Koç ve Yanal isimlerini slogan ve şarkılarla elleri patlayıncaya kadar alkışlayanlar, işler kötü gidince, bu sefer hemen kan içici bir saldırganlığa geçiş yapabiliyor! Bu büyük bir hayal kırıklığı! Bu kadar ucuz mu aşk ve kin arasında gidip gelen duygularınız, bu kadar güvenilmez mi? Peki, Ekici’nin füze frikiği girse ne yapacaklardı? Ya da hakem “Fenerbahçe’ye kaybettirme” misyonu ile maça çıkmamış olsa, ilk yarıda üst üste 15 faul çalıp gol olana kadar topu Galatasaraylılara teslim etmese, Jailson’un topa müdahalesine akıl almaz şekilde penaltı çalmasa, ne yapacaklardı? Bu arada kimse yanlış anlamasın, bu maçı tabii ki Galatasaray kazanmayı hak etti. Çok daha iyi oynadı. Ama her takım “daha iyi” oynadığı bir maçı illa kazanmaz: Nasıl Fenerbahçe çok iyi oynadığı Kayseri ve Trabzon maçlarını kaybettiyse, Galatasaray da çok iyi oynadığı bu maçı kazanamayabilirdi; ama “hakem kararıyla” üç puanı aldılar. Hiçbir GSaraylı, düşen Muriqi, düşüren Marcao olsa, o pozisyona penaltı çalınmasını hazmedemezdi! Ama sonuçta belki de bu mağlubiyet Fenerbahçe için iyi oldu. Çünkü son yıllarda takım Saraçoğlu’nda ezeli rakibine karşı kazanmaya değil, rekor için sanki yenilmemeye oynuyordu!
FENERBAHÇE’NİN İNTİHARVARİ HAMLELERİ
Koç Başkanlığı döneminde yaşananları tek başına ele alamayız. 2006’da Denizli felaketiyle başlayan negatif süreç, Kadıköy’de Galatasaray’a karşı 21 yıl sonra alınan mağlubiyetle belki yeni bir viraj aldı. 3 Temmuz’un da bu 14 yılın ortasında yer aldığını unutmayalım. Üç kere son hafta kaybedilen şampiyonluklar (ikisi kendi sahasındaki maçlardan sonra), Avrupa Kupası’na yarı finalde veda etmek, Aziz Yıldırım’ın hapse girip çıkması, Alex’in kovulması, defalarca Türkiye Kupası’nın finalde kaybedilmesi, başkanlığın olaylı bir kongrede değişmesi, hep bu 14 yıla sığan dramatik anlardı.
Yıldırım dönemini tesisleşme başarıları dışında ilk aklıma gelen, FB’ye en büyük zararları veren o ünlü cümle: “Hiç kimse Fenerbahçe’den daha büyük değildir”. Bu cümle kullanılarak yalnız Alex değil, Van Hooijdonk, Gökhan Gönül, Caner Erkin, Mustafa Denizli, Zico, ilk döneminde Ersun Yanal kapı dışarı edildi. Terraneo’nun Emre, Egemen, Webo başta olmak üzere takımı boşaltması, Kocaman’ın Alex’ten sonra Stoch’u takımdan çıkarması, daha sonra da Koç döneminde Comolli’nin aynı şeyi yaparak önce takımın iskeleti üç Brezilyalıyı (Josef, Guiliano ve Fernandao), ertesi sene Valbuena’yı satması, bütün bu hamlelerin ortak noktası yıldızların harcanmasıydı: “Fenerbahçe’de hiçbir başarı cezasız kalmaz.” 15 yıldır harcanan isimlerin yerine alınanlar ise, bugün yüz milyonlarca euro ile biriken borcu oluşturdu.
SABIRSIZ HOCA DEĞİŞİMLERİ YIKIM GETİRİR
Fenerbahçe “Hemen şampiyon olmamız lazım” sabırsızlığından vazgeçmezse, daha 15 yıl şampiyon olamaz. Artık “Basarız 80 milyon Euro’yu, taş gibi takım yaparız” dönemi sona erdi. Zaten UEFA izin vermiyor. Yanal’ın takıntılarından kurtulması, çakma mevki oyuncuları arama sendromlarına son vermesi lazım. Yönetimin BENCE, Yanal’a sahip çıkarak beklenilenin tersine, uzun bir kontrat sunması lazım. Çünkü şu anda her yeni hoca, 10 kişinin gitmesi, 10 oyuncunun da transferi demektir. Bu da yine birbirini tanımayan bir takım ve bu yeni hocaya güvenmeyen taraftarlar demektir. Kulübün bunu kaldıracak hali yok. Fenerbahçe’nin her yıl skorlara göre hoca azleden bir takım olmaktan çıkması lazım. GSaray maçı öncesi, Yanal’a açık çek verilseydi, durum çok farklı olabilirdi. Terim maça ne kadar özgüvenle çıktıysa, Yanal da “kazanamazsa Ersun gider” baskısı altında kırılmış olarak çıktı. Aynı medya, baskıya Trabzon kupa yarı finali öncesi devam ediyor! Halbuki Yanal’a sahip çıkılsa, bu yıl Kupa ve süper Kupa kazanılabilir! Fenerbahçe’nin Mahfi Eğilmez’in açık mektubunda dediği gibi, gençleri takıma monte etmeye yönelmeli. Benim buna ekleyeceğim Alex, Deivid, Luciano gibi Brezilyalı eski yıldızlara sahip bir Fenerbahçe’ye acilen onların seçeceği geleceğin yıldızlarının monte edilmesi! Taraftara düşen ise, bu yıkıcı nihilist aceleci tavrı bırakıp gerçeklerle yüzleşmek. Bunu yapmazlarsa, Fenerbahçe’ye fayda yerine büyük zarar verecekler.