Bildiğiniz gibi, yıllardır ODATV’de dört büyük slam tenis turnuasının finallerini sizler için kaleme alıyorum. Bunların çoğu çok çekişmeli, kritik, gidip gelen taraflardan birinin son anda kazandığı ama diğerinin “kaybettiğini” bile söylemeye dilimizin varmadığı büyük gladyatör kapışmaları… Genellikle çok uzun yazılar oluyor bunlar. Hatırlarsanız tabii Djokovic, Nadal, Federer ve ender olarak Murray ve Wawrinka’nın kazandığı kupalarla ilgili yorum ve aktarımlar…  

Bugünkü yazım pek onlar kadar inişli çıkışlı, heyecanlı, gerilim filmi kıvamında ve detaylı bir şekilde puanları inceleyip sık dokuyan bir yapıda olamayacak.

Novak Djokovic, 10. kez kazandığı Avustralya Açık’ın 2023 finalinde, Yunan tenisçi Stefanos Tsitsipas’ı iki saat 56 dakikalık bir mücadeleden sonra set kaybetmeden yenerek (6/3, 7/6, 7/6) yine şampiyon oldu. Bu aynı zamanda Sırp şampiyonun slam zaferlerinde Nadal’ı yakalayarak 22 rakamına ulaşması anlamına geliyordu.

Djokovic’i, kazandığı bütün slam finallerinden sonra izledim. Oynadığı, kazandığı ve kaybettiği tüm finalleri izledim. Ömrümde, biyonik adam veya robot bilgisayar programı gibi gördüğümüz bu akıl almaz sporcunun, böylesine yoğun bir duygu boşalması yaşayarak, maçı kazandıktan sonra locasında önce zafer çığlıkları atarak hocası ve ailesine sarılıp ardından da kendini yere bırakıp dakikalarca ağladığını hiçbir zaman görmedim. Bu yoğun duygusallık “Nole” sandalyesine döndükten sonra da havluyu başına dolayarak devam ettiği hıçkırıklarıyla sürdü. Hatta görevli törenin başlayabilmesi için nazik bir şekilde kendisini dürtüp fısıldayarak ikaz ettiğinde de… Hiç kimse bu bionik cyborg’u, böylesine his dünyasının etkisiyle gardının düşük kaldığı ve biraz da “zayıf” olarak nitelenebilecek bir durumda görmemişti. Ama belki aslında bu zaafı değil, gücüydü Djokovic’in! Yediği her lokmayı sayan, vegan yaşayan, Uzak Doğu felsefesi ile meditasyon yapan, yaşamının tamamını tenise göre kurgulayan bu büyük şampiyon oyununda her ne kadar bir bilgisayar tarafından programlanmış makine insana benziyorsa da, içinde insanı insan yapan bütün heyecan, yaratıcılık ve tereddütlerin yenilmesinden gücünü alan bir duygu küpü vardı.

Tsitsipas ile oynadığı maçlarda bu finalden önce 10-2 gibi açık bir arayla önde olan Djokovic, tabii ki maçtan önce de gerek tecrübesi gerek form durumu itibari ile favori görünüyordu. Açık konuşmak gerekirse, teoride daima güçsüzden yana olduğum için, içimden Yunan tenisçinin bir sürpriz yapmasını istemiyor değildim. Ancak maç başladıktan dört oyun sonra sizi temin ediyorum ki maçın normalde üç set süreceğini, yani ancak bir mucize olursa dört sete çıkabileceğini hemen anlamıştım. Oynanan puanlar, sahnelenecek maçın tam bir özet provası niteliğindeydi. Karşılıklı rallilerde topa sert forehand’ler vuran bir Tsitsipas ve her defasında onun beklemediği şekilde müdafaasını en iyi şekilde kurgulayan ve karşı atağa çıkan, daha doğrusu rakibine içinden sürekli “yok artık” dedirten bir Djokovic… Komşu ülkenin şampiyonunun arzuladığı gibi bugün bir “ilk slam” zaferine ulaşamayacağı o ilk anlardan itibaren belli olmuştu. İlk set 2/1 ileride iken Djokovic gergin bir şekilde rakibinin servisini kırma şansı için beklerken Tsitsipas ilk çift hatasını yapmış ve rakibine 3/1’lik bir avantaj vermişti bile. Bir sonraki oyunda Novak servisinde 40-30 ilerde iken Yunan tenisçi çok kötü bir kısa top attı ve 4/1 geri düşerek cezasını almış oldu. Set 36 dakikada 6/3’e hızla bağlandı.

İkinci sete Tsitsipas kendi servisi ile başladı; 5/4’e kadar her iki tenisçi servislerini korumayı başardılar. Djokovic o kritik oyunda kendi servisinde durum 30-30 iken çok sert bir paralel backhand’i az farkla auta atınca Yunan sporcu bir set topu kazandı. Hatta o puan sert bir servisle bitmedi, top oyuna da girdi; ancak 15 topluk rallinin ortasında risk alan Sırp tenisçi sert bir forehand’le bu kritik anı kurtardı. O oyunlarda buna rağmen Djokovic’in çok söylendiği ve hatta kendi takımının locasıyla da sinirli bir iletişim içinde olduğu gözleniyordu. Sonuçta 6/6’da seti çözme işi tie-break’e kaldı. Bu nihai oyunda Tsitsipas üst üste forehand hataları yaparak 4-1 geri düştü. Ardından her şey bitti denirken Djoko, yaptığı bir çift hatanın da etkisiyle 4/4’e yakalandı. Ama Yunan tenisçi şaşırtıcı bir şekilde üst üste forehand hatalar yapmaya devam edince bu oyun 7-4’le kapandı. Bu set de 70 dakikada bitmişti. 

Herhalde dünyanın en ödünsüz ve formda tenisçilerinden birine karşı ilk iki seti verdikten sonra, Yunan sporcu için iddiaya girecek isim bulamazdınız dünyada… Tsitsipas buna rağmen üçüncü sete girerken yine imkansızı deneyen isimdi. İlk oyunda da rakibinin servisini ilk defa kırmayı başardı! Acaba oyunun uzamasını isteyen seyirciler adına bu bir umut kapısı mıydı? Djokovic bu düşünceyle fazla şans tanımadı ve hemen ardından artık inanılmaz bir müdafaa oyunuyla ikinci denemesinde rakibinin servisini kırmayı başardı ve hemen dengeyi geri getirmiş oldu. Kalan oyunlarda 6/6’ya kadar tenisçiler fazla sürprize mahal bırakmadan kendi servis oyunlarını kazandılar. 6/6’da kilitlenmiş durumu çözmek için tekrar tie-break’e başvuruldu! Djokovic burada yine yoğun konsantrasyonuyla kritik anları lehine çevirdi ve 4-0 ileri geçti. Tsitsipas direnç gösterirken 6-3’te Sırp tenisçi üç şampiyonluk puanı kazandı. Tsitsipas ilk ikisini, güçlü servis ve forehand’lerle savuşturdu ama üçüncüsünde Djoko kendi servisinde topu oyuna soktu ve rallide rakibine hatayı yaptıran tenisçi oldu. Djokovic artık 2023’ün ilk slam şampiyonu olmuştu! Kendisini ilgilendiren kazandığı 2 milyon US$ değerindeki çek değil, Nadal’ı şampiyonluk sayısında yakalamış olmasıydı.

Tsitsipas maçta elindeki tüm kartları denemiş ama en iyi vuruşları bile yine Novak’a karşı yetersiz kalmıştı. Ace servisler, ölümcül forehand’ler, nefes kesen kısa toplar, başkalarını çıldırtacak spin ve hemen ardından gelen slice backhand’ler her biri sonuçta özellikle ilerleyen kritik anlarda boşa çıkmıştı. Yine “dünya 1 numarasına” yükselen Djokovic, 374 hafta ile bu zirvede kalışın tabii ki dünya rekortmeniydi. Hani şu dünyanın en nankör klasmanı olan tenisten bahsediyorum. Hani şayet ilk beşte değilseniz, kitleler tarafından yok sayıldığınız; işin özünde milyonlarca insanın oynadığı tenisten söz ediyorum. 

“Hiç kimsenin rüyalarınızı bozmasına izin vermeden, onların peşinden koşun” diyordu maçtan sonra Novak. Tsitsipas ise yaşadığı hayal kırıklıklarıyla suratının asılmasına rağmen, rakibini insanı kendi üst limitlerine doğru zorlayan bir doruk olarak nitelendiriyor ve bunun tenis sporu için çok iyi bir şey olduğunu söylüyordu: “Bir gün o noktaya yükselmek isteyen her birimiz için o çok önemli bir örnek.”

Peki Djokovic neden ağlıyordu? Ocak 2022’de aşı olmadığı için Avustralya’dan sınır dışı edildiği ve bu sene nazik bir şekilde intikamını almayı başardığı için mi? Avustralya Açık Melbourne kortlarında üst üste 28. zaferini ve katıldığı yıllarda kesintisiz dördüncü şampiyonluğunu yaşadığı için miydi bu? Yaşadığı sakatlıklar ve özellikle şampiyonanın ilk dört turunda normal sporcuların hepsinin turnuayı bırakacağı noktada, adeta bir biyonik canlı olarak inatla ve azimle yola devam etmesinin karşılığını aldığı için miydi bu gözyaşları? Babası ile ilgili yaşadığı “sorunlar” mıydı konu? Ya da bir anda aklına geliveren, hiç kimsenin anlayamayacağı çocukluk hatıraları mı?

Ama sonuçta Djokovic olmak zor bir sıfattı ve dünkü maç zaferle taçlanan bu iki haftanın tüm sivilcelerini patlatıp atmıştı. 

Geriye de maçta ister onun tarafında olsun ister olmasın, herkesin bu büyük şampiyonu alkışlaması ve saygı duyması kalıyordu.

 

Şapka Djoko, şapka! Ayakta alkışlıyoruz seni!

Yazı Tarihi: 30.01.2023
Kategori: Spor Yazıları
Paylaş
Videolar
Alt
Aslı Öymen ile Afiş, Türkiye'de güncel sanat dendiğinde akla gelen ilk isimlerden Bedri Baykam'ı ağırladı. Aslı Öymen, Bedri Bay