Ankara Parti İçi Demokrasi Grubu’nun, Ankara Yılmaz Güney Salonu’nda organize ettiği ve üç eski genel başkanın, yani Murat Karayalçın, Hikmet Çetin ve Altan Öymen’in konuşma yaptığı buluşma geçtiğimiz pazar günü başkentte gerçekleştirildi. Dolu dolu geçen, çok heyecanlı bir ortam vardı.
Ankara’da “Parti İçin Demokrasi Ülke İçin İktidar” sloganıyla yola çıkan bu dayanışma platformu, İstanbul’da, İzmir’de, Kayseri’de ve yurdun birçok yerinde organize olarak CHP’ye parti içi demokrasinin tüm işlerliğiyle kazandırılması için büyük bir çaba harcayan, özverilerle dolu bir çıkış. Bundan iki yıl önce, bu örgütün bana yüklediği sorumluluğu kabul ederek, 20 yıldır somut çabalarla üzerinde çalıştığım CHP için Demokratik Devrim Tüzüğü’nü, yeni ve güncellenmiş şekilde ve detaylı maddelerle yeniden kaleme aldım. Bu çalışmaya, partinin gençlik kollarından isimler ile CHP’de iz bırakmış Yekta Güngör Özden, Ercan Karakaş, Fikri Sağlar, Erol Tuncer, Sabri Ergül, Mustafa Gazalcı gibi isimler başta olmak üzere, tam demokratik bir halk partisi görmek isteyen herkesin ve Parti İçi Demokrasi Grubu’nun katkıları eklendi. Bir paragrafta bu tüzüğün içeriğini açıklamam mümkün değil ama özetlersek, yurdun her yerinde her sıfat için kararları artık genel merkezin değil, o yörenin tüm üyelerinin aldığı ve delege sistemi yerine tüm kayıtlı üyelerle doğrudan demokrasiye geçişin hedeflendiği ve bunun için gerekli bilgisayar donanımı ve uygulamaların hazır olduğu bir çalışmadan söz ediyorum.
Bu tüzük bundan 1,5 yıl önce Ankara’da Kemal Kılıçdaroğlu’na bizzat benim tarafımdan elden verildi ve ayrıca bu partinin bütün milletvekillerine, parti meclisine ve yurdun birçok yerindeki örgüt mensuplarına dağıtıldı.
Özetle konuşacak olursak, kendi bağımsız yönetim kurulu olan bu parti içi platformun oluşturduğu sohbet gruplarında yüzlerce çok değerli yazar, akademisyen ve eski siyasetçi bulunuyor. Kökten CHP’li bu insanların ortak noktası, partinin tam bir demokratik yapıya kavuşması için yapılabilecek tüm çalışmaları gerçekleştirme tutkusu.
Ve bu tutkuyu da, Demokratik Devrim Tüzüğü’nün dışında her gün büyük beyin fırtınaları ile güncel siyaset takibi destekliyor. Grubun mensupları, Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’yi genel anlamda desteklemelerinin yanı sıra, kimi kritik anlarda eleştiri haklarını da yaşama geçirmekten korkmayan dobra ve deneyimli insanlar…
BU ÇABALAR IŞIĞINDA ALTILI MASANIN DURUMU
Seçimlere yalnız sekiz ay kaldığını ve Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde altılı masanın temellerinin gerçek anlamda bu yıl başlarında atıldığını hatırlarsak, şu anda belki CHP’nin o yeni tüzük kitapçığında tarif edilen toptan bir yeni yapılanmaya ve tüzük kurultayına gitmesi gerçekçi görülmeyebilir. Ayrıca sözünü ettiğim tüzük tasarısının içinde Genel Merkez’in %3 oranında bir aday belirleme kontenjanı var ve zaten Ankara Parti İçi Demokrasi Grubu adına pazar günü oturumu açan hareketin sözcüsü Mustafa Pınar da buna yakın bir rakamı özellikle tekrarladı.
Tabii artık bir çeşit koalisyondan, Millet İttifakı’ndan söz edildiği için de hedeflenen parlamenter sisteme geçişte bu partilerin parlamentoya girebilmesi için yapılacak çeşitli hesapların ve stratejik siyaset hukukuna değecek kararların ve pazarlıkların gündeme geleceği kesin. Türkiye’nin hayatının en kritik seçimine Cumhuriyet’in 100. yılında girmesi gerçeği karşısında, hiçbir parti içi demokrasi grubunun ne altılı masayı yok sayma şansı var ne de bu konuda ağır bir parti içi gürültüye sebep olma riskini alabilir. Hiçbir muhalif, muhalefet partilerinin seçim stratejisini sabote eden insanlar rolüne geçmeyi göze alamaz, almamalıdır!
Peki gerçekçi olarak ne yapılabilir? Parti için büyük demokratik devrim ve bununla ilgili tüm örgütsel çabalar seçim sonrasına kalır. Ayrıca altılı masa ile yürütülecek stratejik pazarlıklar ve taktikler masaya yatırılır ve bir şekilde her konuda anlaşılır. Dolayısıyla adını bildiğiniz ve genel merkez aracılığıyla her gün televizyonda görmeye alıştığımız, CHP’nin şu andaki önder kadrosu üzerinde genel başkan kararlılığını sürdürüyorsa, kontenjan garantisini alırlar ve altılı masaya da verilecek pasta payından sonra ortaya bir rakam kalır. Bu kalan rakama giren sandalyelerin, Ankara’dan kararlara bağlanması yerine parti içi demokrasinin ısrarla gündeme getirdiği gibi çeşitli illerde tüm örgüt üyelerinin parti içi sandığa gitmesi ile seçilmesi ortaya ne çıkarır? Hemen söyleyeyim, öncelikle yurdun her yerinde bu kalan rakama girmek ve milletvekili seçilmek için canını dişine takarak çalışacağı bir örgüt yapısı getirir. Bunun da seçim sonuçlarına muhalefet açısından olumlu yansıması kaçınılmazdır.
Peki tersi olursa ne olur? Tabii ki CHP seçmeni de örgüt de yine gider ve oy verir ama bunu homurdanarak yapar, sıkıntı içinde yapar, tepki vererek yapar ve hatta kimisi de yapmaz. Kaçınılmaz şekilde küsme oy kaybı olacaktır.
Şahsen, parti içi muhalefetin Genel Merkez ve Altılı Masa kontenjanını kabul etmesi ve bunun karşılığı olarak kendisine dayatılmayacak bir seçim kadrosu ve milletvekili aday saptama yöntemlerinin yaşama geçirilmesi, karşılıklı ödünler vererek bulunacak ve herkese yarayacak orta yol geçiş formülleridir.
ANKARA’DA NELER KONUŞULDU?
Mustafa Pınar, davet edilen genel başkanları onurlandırıcı açılış konuşmasının ardından özetle
“Tek adam rejimine son sözü verdik, ama lütfen kimse bize adaylık dayatması yapmasın. Önseçim şart. Genel Merkez’in kontenjanı yüzde 5 olabilir, olsun. Ama örgütlerimizin tüm üyelerle önseçim talebini ve bunun seçim açısından önemini kimse görmezden gelmesin!” dedi ve ardından ilk sözü Altan Öymen’e verdi.
ALTAN ÖYMEN: “CHP’NİN KURULUŞU 4 EYLÜL SİVAS KONGRESİDİR”
“9 Eylül 1923, CHP’nin kuruluşu olarak kabul ediliyoruz, ama esas kuruluş tarihimiz 4 Eylül 1919, Sivas Kongresidir. Anadolu ve Rumeli Müdafaa Hukuk Cemiyeti’nin devamıdır CHP. Sivas’ın devamıdır. İnönü tamim gönderip ‘Artık CHP olarak devam ediyoruz’ demiştir. 1927, Parti’nin 2. kurultayı, ikinci büyük buluşma olarak kabul edilir. O noktada göreve devam eden ruh, Anadolu Rumeli Müdafaa ve Hukuk Cemiyeti’nin ta kendisiydi!
6 ilke, 6 oka dönüşerek CHP’ye yön vermiştir.
Cumhuriyet ilanı/hilafetin kaldırılması gibi tarihi kritik dönemeçlerden geçilmiştir! Ama birinci cumhuriyetimiz kalmıştır, yaşamıştır. Mesela Fransa bugüne kadar kendi dönemlerinde beşinci cumhuriyetten bahsetmektedir. Cumhuriyet, tek Cumhuriyet olarak devam etmiştir, her türlü zorluğa ve darbelere rağmen. Cumhuriyet ve CHP birbirinden ayrılamaz. 27 Mayıs İhtilali’nden yalnız bir yıl sonra anayasa hazırlandı, kabul edildi. 12 Mart darbesi, 1-2 yıl içinde kendiliğinden gitti. En uzun süre sonra Evren- Özal ikilisi kaldı ama o dönemin sonu da 90’ların başında geldi. En büyük siyasi devamlılık Türkiye’de olmuştur, ne Fransa ne Almanya bu devamlılığı sağlayabilmiştir. Ortadoğu’ya ise bizdeki gibi bir demokrasi hiç gelememiştir. Arkadaşlar, bütün eleştirilere rağmen demokrasiden daha iyisi yapılamamıştır, rejim olarak…
Bugüne gelirsek, hem seçime doğru koşup hem de parti içi düzenlemelerle uğraşmak tabii ki zor. CHP, önseçimi ilk uygulayan partidir. Bugün ortada olağanüstü bir durum var: 6 partinin bir çeşit koalisyonu var… ‘Her yerde ön seçim olacak’ denemez, bugünün kendi gerçekleri var.
Gerçek kabus, geçmişin koalisyonları değil, bugünkü durumdur. Basın ve internete karşı çıkarılmaya çalışılan kanunlar öyle bir noktaya geliyor ki, ‘hayat pahallılığı var’ dersin ‘halkı tahrik etti’ derler, içeri girersin! Demokrasiyi ortadan kaldırmak istiyorlar. Bu daha önce HİÇ OLMADI! Bu kadar anormallik çok daha uzun sürmez”
Öymen’in sözlerinin sonundaki bu yorumla şu noktada aynı fikirde değilim: 1950‘lerin sonlarında demokrasiyi bu kadar ortadan kaldırmaya çalışan bir iktidar daha önce oldu ve aslında sevgili Öymen, bunu benden daha iyi biliyor, herhalde özet konuştuğu için tekrar geri dönüp bu vurguyu yapmadı…
HİKMET ÇETİN: BU REJİM NE İRAN’DA, NE AMERİKA’DA VAR!”
“1923 Cumhuriyet ve Partimiz beraber kurulmuştur. 100. yılı görkemli şekilde kutlamalıyız. Lozan Anlaşması’nın değeri büyüktür. Parti, Halk Fırkası olarak kuruldu. 1927’de Cumhuriyet eklendi. 1935’de Parti eklendi, ortaya Cumhuriyet Halk Partisi çıktı.
Atatürk’ün büyük bir kadrosu vardı: İnönü, Okyar, Cebesoy, Çakmak…. Müthiş bir kadro. Unutmayalım, Cumhuriyet kurulduğunda, liseye giden kız sayısı 34’tür! Kimse nerelerden geldiğimizi unutmasın. Dünyanın en eski partilerinden biriyiz. İlk hedefler beyannamesi, 1961 Anayasası’nın köküdür, Ortanın Solu’nu hazırlamıştır.
1927'de cumhuriyetçilik, halkçılık, laiklik ve milliyetçilik olarak tanımlanan dört ilkeye, 10-18 Mayıs 1931 tarihlerindeki üçüncü parti kurultayında devletçilik ve inkılapçılık ilkeleri eklenmiştir. İnsanlık, her an ilerlemektedir. Dine dayalı devlet, ulusun ihtiyacını karşılayamaz. Çünkü din değişmez, ama insanların yaşamları ve ihtiyaçları değişir. Mahmut Esat Bozkurt’un hazırladığı Medeni Kanun kişi haklarında en büyük güvence, en önemli devrimdir. Bütün bu devrimler ve yepyeni bir yaşam tarzı inanılmaz derecede kısa bir zaman diliminde yaşama geçmiştir.
Bugüne bakarsak mesela devlet katında işe alırken normal mülakat kalmadı. Yapılan sözlü tartışmalara bakıyoruz, bu siyaset dili sokak kavgasında bile kaldırılamaz. Evet bu kutuplaşma sürmemeli. Tek yanlı atamalar sürmemeli. Yeni iktidarın da kendi ehil kadrolarını her aşama için hazır tutması lazım.
Anayasa değişmeli. Hiçbir kurum ayakta kalmadı. Mesela hiçbir dönem büyükelçilere dokunulmamıştır! Eski il başkanları bile elçi yapıldı. Cumhurbaşkanı/vali/elçi bayrak taşır. Ben yıllarca her sıfata geldim, ama ben bile bayrak taşıyamadım.
Tek bir devlet valisi kalmadı. Dünyada eşi olmayan bir rejim yaşıyoruz! Ne İran ne ABD! Cumhuriyet’in başındaki gibi ciddi bir yapılanma lazım. Tekrara demokratikleşmemiz lazım. Tüm sanayi tesislerini sattılar. Tarımı mahvettiler. İran Şahı Pehlevi ile görüşen son yabancıyım, ‘Benim petrolüm biter ama sizin tarımınız güçlü’ demişti.
ABD, Rusya ve İsrail’le yaşanan polemiklere bakıyorum… Böyle bir dil diplomaside kullanılmaz. Ermeni kararının ABD’de çıkabilmesinin nedeni, Yahudi lobisini ABD’de kaybettiğimiz içindir. Suudi Arabistan, Mısır ve diğerleriyle olan ilişkiler de farklı değil. Meşhur bir söz vardır: ‘Ortadoğu’da diğer ülkelerin iç işlerine karışma/akıl bile verme’
Atatürk’e bakarsak, dünyada asker olup bu kadar barıştan söz eden kimse olmamıştır.
Ekim 1930 tarihinde Cumhuriyet kutlaması törenine katılmak için Yunan Başkanı bize gelmiştir, düşünebiliyor musunuz bunun ne anlama geldiğini? Atatürk herkesle, her ülkeyle temasta kalmayı başarmıştır.
Bugün somut anlatmak lazım. En başından itibaren her şey planlı olmalıdır. Vali ve emniyet müdürlerinin belli olması ve yeni kadroların bilinmesi lazımdır. İlk günler parti için, demokrasi için çok önemlidir. Bu partide ön seçim uygulanırken, genel başkan olmasına rağmen, İsmet İnönü’nün, İl Başkanı Necdet Uğur’a gelip tek kontenjan için savaşmak durumunda kaldığını unutmadık!
Cumhurbaşkanı adayı için 6 partinin bir an önce bu kararı alması lazım. 1994 seçim felaketini hepimiz hatırlıyoruz. (CHP seçime girmeyip SHP lehine çekilseydi alacakları %2 oy eklendiğinde SHP seçimi kazanıyordu.)
İstanbul’da da aynı kritik bölünmeler yaşandı ve Erdoğan kazandı. Bugün seçimler yine kaybedilirse, Türkiye belki Şangay Beşlisi’ne dahil olup, tam bir Ortadoğu ülkesi yapılacak; büyük risk.
Sokak sokak çalışmak lazım. Tarihi seçim! Çağdaş, aydınlık Türkiye’nin parçası mı olucaz 100. yılda, yoksa Ortadoğu’nun bir parçası mı?”
KARAYALÇIN: CHP’NİN SORGULANAMAZ DNA’SI, SOL, CUMHURİYETÇİ, ATATÜRKÇÜ BİR PARTİ
“CHP 99 yaşında. CHP bir siyasi fenomen. 12 yıl kapalı kalmış, iki kere mallarına el konmuş, bir kere parlamento dışı kalmış, Cumhuriyeti kurmuş, çok partili rejimi başlatmış, 61 anayasası üzerinden en çağdaş kurumları kurmuş, kimliklerle ilgili düzenlemeye gitmiş.
CHP ittifak olayını masaya taşıdı; bu merkez sağa el uzatmadır. 2017 referandumunu da kazanacaktık! Normalde bu anayasa reddedildi. 2018’de İyi Parti’ye 15 vekil ödünç verdik, çok doğruydu. 2019 belediye seçimini kazandık. Muhalif her partiyle diyaloğumuz vardı.
Şimdi önemli bir seçim geliyor. Masa değil İTTİFAK! CHP bu gelişmeleri nasıl sağladı? Demek bir iddiamız, bir siyasi davamız var. CHP, Sol, Atatürkçü, Cumhuriyetçi bir partidir; bu genetik kodlarında vardır. Değiştirilmesi teklif dahi edilemez.
Ön seçim bence de yapılmalıdır. Sayın Kılıçdaroğlu aday olmalıdır. Seçim çok önemli. Ama seçim biter bitmez ‘Peki biz ne yapacağız?” sorusu gündeme gelecektir.
Ortada üç örnek var: Hindistan, İsrail ve Cezayir.
Bu ülkeleri laik ve sosyalist kadrolar kurdu. Ama şimdi her üçünde de dinciler başta. Avrupa’da Fransa ve İtalya’da sağcılar kazandı seçimi. Bir genç şöyle dedi bana, ‘Evet bizim ütopyamız iktidara gelmekti, artık muhalefete bile gelemiyoruz!”
İtalya örneği çok önemli.
Seçimle gelip diktaya dönüşen rejimler var. Almanya ve İspanya gibi…
Temsili Demokrasi artık yetmiyor. Demokrasiden daha iyisi yok evet, ama böyle de olmuyor. İran Ermenistan, Fransa… seçim katılımlarına bakıyoruz % 25, %29, %33 gibi düşük rakamlar görüyoruz.
Bu verileri değerlendirmek lazım. Güçlendirilmiş parlamenter sistem isterken Temsili Demokrasi’nin işleyişini tartışmalıyız.
Rejim dengeleri istediğimiz gibi oluşmadı. Yasama-Yürütme-Yargı birbirini denetleyemedi. Basın 4. Güçtü, artık basın yok, medya var ve o güçte değil. Eski Yunan’dan geldiği gibi agoralarda toplanıp karar veremiyor halk, çünkü nüfus patladı. Günümüz gerçeklerini göz ardı etmeden, bu çağın demokrasisini bulmalıyız.”
SONUÇ
Eski dönem üç genel başkanı Ankara’da bir araya getirmek, hele ki içerisinde bugün görevini sürdüren kadın kolları başkanı da olan genel merkezden en üst düzeyde katılım sağlama kolay bir iş değildir. Ankara Parti içi Demokrasi Grubu’nu ve Ankara dayanışma Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Şahin, yönetim kurulu ve Platformun en aktif üyesi/sözcüsü Mustafa Pınar’ı tebrik etmek lazım. Öte yandan bu demokrasi arayışlarının CHP’nin ulusal planda götürdüğü seçim stratejisi ile şu aşamada bu seçimlerden önce kesinlikle bir çekişmeye neden olmaması lazım.
Genel Merkez’in, bu haklı talepleri sükunetle değerlendirmesi ve gerçekçi olarak verebildiği kadar sandalyeyi yüzde olarak ön seçime açması, seçimin parti düzeyinde ve hatta genel muhalif seçmenler katındaki genel ruhu açısından çok faydalı olacaktır. CHP’nin haklı demokrasi arayışında olan her partilinin ise, ister ideolog ister gençlik koluna mensup en sade genç olsun, başta Altılı Masa gerçekleri olmak üzere reel politik bakış açısından uzaklaşmaması, bugünkü verilerle karşılanması zaten imkansız olan taleplerle kendi seçmen arka bahçesini sıkıntıya ve tereddütlere taşımaması hararetle tavsiye edilir! Çünkü 2023 seçimleri öncesi dönem, partilerin iç kavgalarının merkezi olmamalıdır…