Türkiye Dışişleri Bakanı’nın, hatta Cumhurbaşkanı’nın ABD’de kullanması gereken dil, bence aşağıda kaleme aldığım mantık ve demokratik yaklaşıma davetle öne çıkmalı. ABD Temsilciler Meclis veya Senato üyeleri, belki daha çok bu üsluptan anlayabilirler, işlerine gelmese de! Hatta siyasilerimiz, canlı yayında buna benzer görüş sergileseler, onları “sıkıştırmaya çalışan” büyük medyacılar bile oyunları bozulduğu için programı bitirmeye kalkarlar. Bu satırlara bu gözle bakmalarını, Sayın Dışişleri yetkililerinden rica ediyorum.
Tarihin birçok karanlık sayfası vardır. Ama her birimiz onun en trajik anlarını özgürce konuşabilmeliyiz. Öte yandan hiçbir zaman unutmayalım ki her insanın ve her ülkenin kendini koruma hakkı vardır. Hiçbir mahkemenin hiç kimseyi veya tüzel kişiliği tek yönlü bir yargılamayla mahkûm etme hakkı yoktur. Bu demokrasinin vazgeçilmezidir. Aynı zamanda insanın düşünmesi lazım: “Osmanlı gibi yüzyıllar boyunca Yahudiler, Ermeniler, Kürtler gibi tüm etnik gruplarla barış içinde yaşamış bir İmparatorluk, neden bir sabah durup dururken belirli bir ırka karşı saldırıya geçsin ki?”
Öte yandan ister Ermeni ister Türk veya Amerikalı olsun, herkesin bu konuyu gündeme getirmeye ve Türkiye’yi suçlamaya hakkı vardır. Ama tek bir şartla: Kendilerine verilecek yanıtı dinlemek ve karşılarındaki muhataplara karşı saygılı davranmak zorundalardır! (Unutmayın ki anlattığımız olaylar yaşanırken onların anneleri babaları bile doğmamıştı). Bir de özellikle karşı taraf size “Sizlerin duygularına ve gerçeği arayışınıza saygılıyız. Bizler, tüm arşivlerimizi açmak istiyoruz ve sizin de kendi arşivlerinizi aynen görmeyi diliyoruz. Ardından BM veya AİHM tarafından seçilmiş yargıçlarla oluşmuş tarafsız bir mahkeme bu davayı yürütürken, isteyen her ülke davaya kendi avukatları, tarihçileri ve tezleri ile katılabilir” diyebiliyorsa, sizin bu dürüst ve şeffaf tavra saygı göstermeniz lazımdır.
Aslında size çok özel bir şey söylemiyoruz. Eski Yunan ve Atina’dan, Roma’dan, İsa’dan asırlar önce var olan demokratik bir yaklaşımın temellerini hatırlatıyoruz.
Fakat ne var ki, demokrasinin tüm kural ve getirilerinin Türklere uygulanmadığı ırkçı bir dünyada yaşıyoruz!
Bazı ülkeler bu delirme sendromu kokan tavrı çok uç noktalara taşıdı. Örneğin Fransa birkaç yıl önce, herhangi birinin “Ermeni soykırımı yaşanmadı” demesini bile ceza yasası suçu ilan etmeye kalktı. Ne mutlu bize ki, hala özgür beyinli yargıçlar 2012’de Fransız Anayasa Konseyi’nde özgürlüğün ve demokrasinin alfabesini yıkan böyle bir kanun çıkarılamayacağı kararına vardılar. AİHM’in de Perinçek-İsviçre davasında 2013’de aldığı buna benzer örnek karar yine bir yargı zaferiydi.
Her Amerikalı dikkatli düşünmeli: “Amerikan Anayasası’nın en temel maddelerine ters düşen böyle bir yasa tasarısı, benim Temsilciler Meclisimden nasıl geçebilir? Ülkem resmi olarak böyle davranırsa, o zaman ben insan haklarından, tarafsızlıktan ve her insanın kendini koruma haklarından söz edebilir miyim?” Temsilciler Meclisi böyle davranmaya cüret ederse, bu Amerikan Anayasası’nın tamamen çöktüğü anlamına gelir!
Türklerden Amerikan Anayasası’ndaki temel insan haklarının ne anlama geldiğini duymaya ihtiyacınız var mı?
İlk madde, bildiğiniz gibi ifade özgürlüğü etrafında şekilleniyor ve gerçekten vazgeçilmez.
Beşinci madde, çeşitli suçlar isnat edilen insanlara birçok anlamda koruma getiriyor. Ayrıca ciddi suç isnatlarının büyük jüri tarafından yargılanması gerektiğini vurguluyor. Aynı zamanda dürüst ve tarafsız bir şekilde yargılanmadan hiç kimsenin hapsedilemeyeceğini hatırlatıyor. Altıncı madde ise değişik konular de suçlanan insanlara daha da kapsamlı korumalar getiriyor: Hızlı, halka açık ve tarafsız jürili yargılamalar. Şu detaylar da ekleniyor, şahitler suçlananla yüz yüze olmalıdırlar ve suçlananın kendi şahitlerini getirme ve avukatıyla temsil edilme hakkı vardır. Ayrıca bildiğiniz gibi bu maddelerde suçlananın korunma haklarını arttırmak için birçok başka madde de eklenmiştir.
Lütfen şimdi geriye gidip hatırlattığımız bilgilerin ışığında, Temsilciler Meclisi üyelerinin Türkiye’ye getirdiği suçlamaların ne anlama geldiğini kontrol etmeye kalkmayalım. Çünkü bunu yaparsak bütün çıplaklığıyla göreceğimiz şekilde, Meclisinin kendi ülkesinin temel insan haklarını da kalbinden hançerlediğini görürüz.
Amerikalılar kalkıp “Demokratik temel ve insan hakları, kendi halkımız için, geri kalan dünya için değil. Hele Türkiye için hiç geçerli değil!” derse, bu ne anlama gelir?
Yalnız teorik olarak bile böyle bir cevap gelmesi, mantıki açıdan Temsilciler Meclisi’nin dengesini ve ırklara eşitlik ilkelerini kaybettiğini bize gösterir. Martin Luther King’in ünlü rüyasından 50 yıl sonra, bu gerçekten yazık olur.
BM’nin soykırım üzerine olan antlaşması 1948’den... Türkiye bu anlaşmayı en başından imzalayan ülkelerden biri. Bu anlaşma, bu konuda her iddianın ulusal veya uluslararası bir ceza mahkemesine taşınmasını öngörüyor.
Hukuktan biraz anlayan herkes, çıkarılan hiçbir yasanın geriye dönük uygulanamayacağını bilir. Dolayısıyla BM Soykırım Anlaşması ile, soykırım olduğu iddia edilen hiçbir döneme de uygulanamaz. Kaldı ki geriye dönük uygulamaya kalksanız bile, konuyu yukarıda sözü edilen mahkemelerden birine taşımanız lazım. Ama sizler, Türkiye’yi yargılanmadan mahkûm etmek istiyorsunuz.
Geçmiş hakkında bu terminolojiyi kullanacaksak, gerek ABD, gerek Fransa, gerek İspanya ve onca başka ülke bundan nasibini alır.
Bu anlamsız siyasi saldırıyı durdurmanızın yıllardır iyi ilişkiler sürdüren iki ülke açısından sayılamayacak kadar yararı vardır. Suriye sorunu, Türkiye ve Ermenistan’ı ve onca insanın yaşadıkları trajik olayları tekrar gündeme getirmek için bir bahane olarak kullanılamaz. Bırakın konuyu tarihçiler ve bağımsız yargıçlar, sükûnetle çözsünler. Kennedy’yi ve onun hiçbir zaman gerilimleri alevlendirmemeye çalışan, tersine diyalog hatları kurarak Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” felsefesini şiar edinen devlet adamlığını hatırlayın.
Onları ve Martin Luther King’i hatırlayın. Hukukun evrensel prensiplerini daima aklınızda tutun ve halkları birbirine düşürmeyin. Daha şurada birkaç yıl önce dünyanın gözleri önünde sözde kitle imha silahları aramak için gittiğiniz Irak’tan, kaç kişinin kanına bulaşmış olarak döndüğünüzü size bizler hatırlatmayalım.
Her insanın barış içinde yaşayabildiği ve çıkar ilişkilerinin yönlendirmediği bir dünya dileğiyle…