İlk duyduğumda ben de Kılıçdaroğlu gibi anlam veremedim o cümlelere... Kimlerin, bunları nerede telaffuz ettiğini hiç fikrimiz yok. “İktidara gelince AKP’yi kapatacaklar, bizi desteklemiş iş adamlarının şirketlerine el koyacaklar, kendilerine muhalefet eden medya kuruluşlarının kapısına kilit vuracaklar” gibi cümleler!

Şaşkınlıktan küçük dilini yutan Kılıçdaroğlu, bu hafta grup konuşmasında konuyla ilgili ne diyeceğini şaşırdı; çünkü gerçekle bağlantısı olmayan bir iddia hakkında insan ne yorum yapacağını bilemez, bir yandan cevap vermeye çalışırken, bir yandan da “acaba tuzağa mı düşüyorum, bu sözleri ciddiye alıp onların bu şekilde gündemi yine istedikleri yönde değiştirmeleri için alet mi oluyorum?” sorusunu kendisine sormaktan alıkoyamaz.  

  

AKP, 18 senedir bu ülkeyi yönetiyor. Hem de öyle böyle değil! Her bakanlık, her atama, her kanun, her kararname, yurt dışı ile ilgili her karar, diplomat atamaları, ekonomi politikaları, hukuk sistemimizin baştan tasarlanması ve sosyal hayatımızı da derinden etkileyen daha burada saymaya vaktimizin ve yerimizin yetmeyeceği istisnasız her şey 2002 Kasım ayından beri AKP’nin kontrolünde.

Fakat ülkede ihaleleri, otoyol geçiş fiyatlarını, akıl almaz Kanal İstanbulları, müteahhitlerine kâr dağıtmaktan başka pek işe yaramayan kimi köprüleri, mükemmel bir hizmet verirken ismine duydukları antipatiden yok edilen havaalanları dahil her şeyi, AMA HERŞEYİ zerresine kadar kontrol eden AKP, öte yandan her fırsatta kendisini mağdur göstermeyi refleks haline getirmiş, yalnız ülkemizin değil, dünyanın yegâne partisi!

Bu mağduriyet söyleminin halktan ciddi olarak karşılık bulduğuna inandıkları için AKP ve tartışılmaz tek karar alıcısı, yıllardır ortalama üç günde bir 27 Mayıs’tan bahsederler. Kendilerini Menderes’in devamı olarak gösterip özetle “Ülkemizde demokrasinin yüzakı ve sembolü Adnan Menderes’i asan bu zihniyet, yine ne manevralar peşinde” şeklinde demeçler verirler. Bu arada ülkenin 20. ve 21. yüzyılında neler yaşanmışsa hepsini kendilerine bir mağduriyet söylemi haline getiriyorlar, ki buna artık alıştık! Biliyorsunuz onların gözünde yalnız 27 Mayıs değil, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan, hatta 15 Temmuz, yani iktidarlarının birinci gününden itibaren kendilerine davul ve zurna ile herkesin ikaz ettiği FETÖ çetesinin darbe manevrası dahil AKP’nin gözünde kendi ağır mağduriyetleri oluyor! Finanse ettikleri ve atamasını yaptıkları her FETÖ mensubu, aynen beklediğimiz gibi günü gelip de silahlarını kendisine çevirdiğinde, mağdur yine ne hikmetse o canavarı itinayla büyüten AKP oldu!

Ülkede işler iktidar için çok iyi gitmiyor. Bunu sağır sultan bile duydu. Zaten yok olan orta direk artık “elim kırılsaydı da bu iktidara oy vermeseydim” diye kimseden korkmadan her yerde mikrofonlara dil döküyor, bir umutla! Ekonomi iyi gitmiyor, o kadar iyi gitmiyor ki bundan önceki Maliye Bakanı Türk Lirası’nın Dolar karşısındaki çöküşünde mücadeleyi bırakıp “Dolardan size ne? Sanki maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?” diye insanları susturup işi şakaya vuracak kadar ileri gitti. Sonra kendisi gemiyi terk etti veya bu karara itildi. Enflasyonun fazla yükselmediğini kanıtlamak için bir ara tenis topu fiyatlarına bakılıyordu, şimdi de mesela domates gibi aniden parlama yapan muzır sebzeler dışında kalan ne varsa onlar baz alınıyor!

Covid-19’un dünyada hüküm sürdüğü şu günlerde Amerika ile aramız kötü, Avrupa ile aramız kötü ötesi, birçok başka ülkeyle o günkü rüzgâra göre asansör diplomasisinde ilişkiler inişli çıkışlı, hatta traji-komik. Sayısız ülke, bugün yakın dostumuz ama ertesi gün can düşmanımız, sonraki gün yine dostumuz veya komşumuz.

Herhâlde ufuktaki seçimler, AKP için geçmiş yerel seçim hezimetlerini hatırlatır bir şekilde alarm sinyalleri veriyor ve iktidar bunu “yeni mağduriyetler üretmeye acilen mecburuz” şeklinde yorumluyor ki, ortaya apar fiktif mağduriyetler topar atılmaya başlandı!

Dolayısıyla, Erdoğan elinden kayan güce tutunmak için, “iktidara gelince bizi kapatacaklar” şeklinde hiçbir kaynağı, hiçbir ipucu olmayan sözleri Türk basının önüne bırakarak, seçmenlere son bir umutla bir çeşit insafa dayalı destek ve yardım çağrısı yapmış oluyor! Bu arada seçimler konusunda morallerinin bozuk olduğunu da böylece dolaylı olarak öğrenmiş oluyoruz!

Nasıl geçmişte “Camiler ahır yapıldı” veya “Kabataş’ta deri pantolonlu tacizciler türbanlı bacılarımıza saldırdı” dendiyse, bugün de muhalefet partilerinin böyle masalsı demeçler verdikleri ortaya atılabiliyor. Özellikle yandaş basın elinizdeyken, merkez basın da korkudan masanın altına saklanmışken… İktidarı kaybetmemek için AKP’nin elinde kalan diğer kozlar arasında, seçim sistemleri ve iktidar için gerekli yüzdeler üzerinde çeşitli manipülasyon ve stratejiler geliştirmek gibi senaryolar olduğu sık sık konuşuluyor. Bu nedenle Erdoğan ve danışmanları herhalde ellerinde kalem-kağıt seçim ittifakları ve tahmin tabloları arasında gidip geliyorlardır! Allah onlara akıl fikir ve bol zihin açıklığı versin, çünkü ellerinden kayıp giden bu iktidara tutunabilmek adına fiktif de olsa hikaye yazıp inandırmak için çok uğraşmaları gerekecek.

Ama şu noktada AKP’nin hakkını vermek lazım: Gündem değiştirmek konusundaki manevralarda onların eriştiği kıvrak senarist ve yönetmen zekası kimsede yok! Muhalefet, kurulan tuzaklarla ancak 72 saat uğraştıktan sonra oyunun farkına varıyor!

 

LONDRA WUHAN OLDU! PEKİ ÇÖZÜM NE?

“Bir ayda dünyanın bu sıkıntıyı aşmasının mucize formülü için aşıdan fazlasına gerek var. Sağlıkçılardan ekonomistlere kadar tüm uzmanların artık stratejilerine tam korunma ve çözümün ancak küresel ve eşzamanlı bir karantinayla mümkün olabileceği bilgisini eklemeleri gerekir.” Değerli düşünürümüz Emin Çetin Girgin, dünyanın “Acaba ikinci dalgaya mı yakalandık, yoksa taze bir yeni birinci dalgaya mı?” ikileminin ortasında kaldığı şu günlerde “Covidsel durumlarımız” hakkında Twitter’da bu yorumu yapıyor. Gerçekten bu özet görüş, şu açıdan çok haklı: Dünya Covid ile, bir yıla yayılan taksit taksit önlemlerle savaşacağına, belki de 30 veya 45 gün kendisini adeta toptan karanlık bir odaya alıp izole etse, bu beladan kurtulacağız ve sonuçta total ekonomik mali yük de bunu uzatarak yaşadığımız sürecin maliyetinden çok daha az olacak! Denemeye değer! Ama bunu Dünya için başlatabilecek babayiğit kim?

Yazı Tarihi: 24.12.2020
Paylaş
Benzer Yazılar
Videolar
Alt
İstanbul Kartal'da gerçekleştirilen ‘Dünya Sanat Günü" kutlamaları pek çok etkinliğe sahne oldu. Sanat Sokağı’ndaki etkinliklerde çeşitli şiir dinletileri, animasyonlar, atölyeler ve çocuk aktiviteleri gerçekleştirildi. Oluşturulan barış duvarına sanatçılar ve çocuklar boyalarla el izlerini bıraktılar. Birçok sanatçının eserleriyle katıldığı etkinliğe; Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel ile Bedri Baykam da katıldı. Rus ve Türk sanatçılardan oluşan müzik band'i Grup Barış, verdikleri konserde şarkılarıyla tüm dünyaya barış mesajı yolladılar.