Sayın Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet’teki röportajını, itiraf ediyorum, büyük bir hayal kırıklığıyla okudum. Çünkü durumun sandığımızdan da vahim olduğunu öğrenmiş oldum.
Kılıçdaroğlu, yakın dönemimizin büyük gafı “Ekmelettin İhsanoğlu” konusunu gündeme getirip hala kendisine hak veriyor ve onun değerini anlayamadığımızı savunuyor. Atatürkçü medyada, CHP örgütlerinde, Anıtkabir ziyaretçileri ve seçmenler arasında, kendisi ile aynı görüşü savunan kaç kişi var, Sayın Başkan lütfen bir araştırsın! Bunu objektif olarak yaparsa, esasında ne kadar yalnız bir insan olduğunu kendisi de görür! İşin taze hayal kırıklığı yaratan noktası şu: Kılıçdaroğlu, hatalarından hiç pay çıkarmamış; toplumla, partisiyle ve CHP arka bahçesinin kanaat önderleriyle ne kadar ters düştüğünü algılayamamış! Aynı röportajda Kılıçdaroğlu “Bu Abdullah Gül lafları da nereden çıktı?” diye soruyor. Kendisine önerim hafıza tazelemek için mesela Sayın Meral Akşener’in Teketek programında söylediklerini hatırlaması: “HDP, İYİ Parti, CHP, Saadet Partisi olarak bir araya gelip, Sayın Gül’ü aday göstermemiz istendi bizden. Bu konuda Sayın Kılıçdaroğlu ve Temel Bey’le görüştüm.” Akşener kabul etseydi, aday Gül olacaktı…
Sayın Kılıçdaroğlu, İhsanoğlu ve içinde bulunduğu İslam İşbirliği Örgütü etrafında sevgili Uğur Mumcu’nun Rabıta kitabının 188 ve 189. sayfalarından daha ayrıntılı bilgi alabilir.
Diyelim ki siyasi sahneye çok geç katıldığı için, o dönemleri bizler gibi içinden yaşamamıştı… Peki, Gül hakkındaki yorumlarına ne demeli! Kendi dönemi değil miydi? Birazcık eşelese, CHP’lilerin neden Gül’den “korktuklarını” anlayabilir. Bence, en iyisi bu konuyu başdanışmanı Tuncay Özkan’a sorsun!
Sayın Kılıçdaroğlu’nun adeta gün boyu aklından çıkmayanlar şunlar: “Aman Sayın İhsanoğlu’nu, Sayın Gül’ü, mütedeyyin seçmenleri, 10 Aralık Hareketi’ni üzecek bir yorumum olmasın… Partinin esas sahibi Atatürkçüler nasılsa gidip ‘tıpış tıpış’ oy verecekler”.
“Kantin solcuları” ve “rakı masası eleştirileri” sözlerine ise hiç girmemeyi tercih ediyorum. Bir CHP Genel Başkanı, üç kuşak parti mensubunu aynı anda yaralayacak üslubu nasıl çıkarıp böylesine manşetlere malzeme yapar, anlayamıyorum. İçinde bulunduğum her siyasi grupta zaten bu sözlere yanıtlar yağdığı için, daha fazla o topa girmeyelim.
Rakı, Atatürk’ün sofrasından da eksik olmamış, yemek kültürümüzün en has değerlerindendir. Biz adabımızla ne rakı içerken ne de siyaset konuşurken rahatsızlık duymayız, kimseleri de rahatsız etmeyiz. Bu konularda dahi muhaliflere yanıt yetiştiren Kılıçdaroğlu’ndan, yönetim biçimine yapılan somut eleştirilere ise de hiçbir cevap alamıyoruz.
CHP YÜKSEK DİSİPLİN KURULU’NA AÇIK MEKTUP
CHP Disiplin Kurulu Başkanı Sayın Uğur Bayraktutan ve sayın üyeler,
Size bu açık mektubu yazma nedenim, kamuoyuna açık yaşanan çelişkili ve CHP’nin kurumsal kimliğine hiç yakışmayan bir duruma müdahale etmeniz içindir.
Biliyorsunuz, CHP eski Parti Meclisi Üyesi ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun danışmanı Sayın Tuncay Özkan, 6 Şubat 2020 tarihinde kamuoyuna bir açıklama yaparak CHP üyelerinin artık CNN Türk’e çıkmalarının yasaklandığını, riayet etmeyenlerin de YDK’ya verileceğini duyurmuştu. Çok antidemokratik bulduğum bu karar hakkındaki görüşlerimde CHP’lilerin kendilerini ifade edememelerinin zararlarını aktarmıştım.
Ne yazık ki hemen ardından CNN Türk’e çıkan İrem Çiçek ve Ümit Kocasakal, YDK’ya verildiler ve haklarında işlem yapıldı. Yakın dönemde, eski Milletvekili Dursun Çiçek’in de aynı gerekçeyle işleme tabi tutulacağını üzülerek öğrendim. Eski Milletvekili Mehmet Sevigen ise, bir ilçe konuşmasında, Libya konusunda yönetimle ters düştüğü için (!) YDK’ya verilmiş.
Ne kadar ilginçtir ki, tüm bu süreçte gerek duyuru yapılmadan önce gerek sonra CHP Üyesi Ömer Lütfi Avşar, CNN Türk ekranlarına çıktı.
17 Temmuz 2020 gecesi Haber Global kanalında yayınlanan bir tartışma programında, yanımda oturan Avşar’a CHP üyesi olup olmadığını sordum, olduğunu söyledi. Ben de kendisine “imtiyazlı üye” olduğunu, çünkü CHP’lilerin çıkmasının sözde “yasaklandığı” CNN Türk’e sürekli katıldığını, kendisini imrendiğimi (!) aktardım. O yasağın yalnız eski PM Üyeleri ve milletvekillerini kapsadığını, kendisinin ise sade üye olduğu şeklinde yanıtladı; kendisine Çiçek ve Kocasakal örneklerini hatırlatarak bunun doğru olmadığını söyledim.
Aynı programda, Avşar anlaşılmaz şekilde kendisine o programda sorularımla kumpas kurduğumu iddia etti ve beni güldürdü!
Bunun ardından kendisine PM’ye aday olup olmadığını sordum, olduğunu söyledi.
Ertesi gün bana YDK ile arasında geçen iki yazışmayı yolladı; ama bunların hiçbiri neden diğer üyelerimiz gibi ihraç edilmediğini açıklamıyordu.
Sayın Bayraktutan, CHP’de YDK Başkanlığı’na tekrar seçildiniz, sizi tebrik ediyorum. Öte yandan herkesin bildiği gibi anayasalar, kanunlar ve tüzükler, her vatandaşa veya her üyeye eşit şekilde uygulanır. CHP de, YDK da, Genel Başkan da herkese eşit davranmaya mecburdur. Şu andaki tüzük yapımızda, Genel Başkan istediğine imtiyaz tanıyarak sıfat dağıtabiliyor. Ama partinin kuralları, herkese eşit olarak uygulanır, nokta!
Avşar, CHP Kurultayı’nın ardından da ilginç bir şekilde CNN Türk’e hiçbir sorun olmadan çıkmaya devam etti. CHP’nin gururu Sayın Yılmaz Büyükerşen ise, kurultay günü CNN Türk’e çıktı.
Sakın yanlış anlamayın lütfen. Sizden talebim, Sayın Avşar’ın veya Sayın Büyükerşen’in CHP’den ihracı tabii ki değildir. Çünkü zaten böyle bir antidemokratik uygulama, 21. yüzyılda sansürden her gün haklı olarak şikayet eden CHP’ye hiç yakışmıyor. Talebim şu: Artık, bir ceza gerekçesi olarak gösterilmek istenen “CNN Türk’e çıkma” fiilinin iptal edildiği, Avşar ve Büyükerşen örneği üstünden net olarak anlaşıldığı için, CHP-MYK ile de temas ederek, bu mantık dışı uygulamadan vazgeçildiğini kesin bir karara bağladığınızı lütfen tebliğ edin.
Mesela bu hafta sizden insanların öngöremediği tamamen farklı bir gerekçelendirme çıkmazsa -ki zaten anayasanın eşitlik ilkesi doğrultusunda bunu mümkün göremiyorum- lütfen bu konu etrafında oluşmuş tüm disiplin karar ve soruşturmalarını iptal ettiğinizi kamuoyuna duyurarak CHP-YDK’yı bu zor ötesi çelişkili durumdan azat edin.
Zaten fiili olarak Avşar ve Büyükerşen “uygulamanız” daha doğrusu “uygulamamanız” da bu söylediklerimi teyid ediyor.
Atatürk’ün cumhuriyetine yakışan, daha özgür ve demokrat günlerde görüşmek üzere, saygılarımla…