Adaylık, kişisel bir olay değildir. Yalnız kendi yakın çevresini değil, o ilçeyi, örgütünü hatta partiyi ve en önemlisi seçmenleri ayağa kaldırabilmelidir. Tabii bunun için de temel unsur, o adaylığın tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde belirlenmiş olmasıdır. O zaman o ilçedeki Gençlik Kolları da Kadın Kolları da tecrübeli isimleri de seçmenler de heyecanla sahaya çıkarlar. Yanlarında aday olmasa bile gerek adaylık broşürlerini dağıtırken gerek afişleri asarken gerek esnaf ziyaretlerinde büyük bir adanmışlıkla saate bakmadan çalışırlar. Herkesin gözünde, ruhunda ışık ve umut vardır. İnanç vardır, neşe, gülümseme ve dayanışma vardır.
Bir de tersini düşünün… Kimsenin tanımadığı ya da başka bir partiden gelmiş veya üst düzey bir partilinin en yakın iş arkadaşı olmak dışında bir artı puanı olmayan “dayatılmış” bir aday olsun… Elini sıkan partililer bile o zatın adaylığı hak etmediğini bildikleri için, bunu zoraki gülümsemeler eşliğinde yaparlar. Bu şekilde paraşütle sahneye itilmiş bir adayı tanıtmak için insanları sokağa ancak zorla veya yalvararak çıkarabilirsiniz… Onun da ancak bir kısmını…
CHP, tüm üyelerle ön seçim yapmayı göze alamadığı için ve partinin kurmayları kapalı odaların gri masalarında ortaya atılan isimleri, saatlerce günlerce haftalarca “çalkalayarak” sonuca ulaşmaya çalıştıklarından, adayların açıklanmasında zaten çok geç kalındı ve propaganda süresi boşa tüketildi. Cumhuriyet yazarı Miyase İlknur, bunu gündeme getirmek için bir mizah yazısı kalemi alarak başlığını da “CHP yerel seçimin ertelenmesini istiyor” olarak attı! Görmediyseniz lütfen okuyun bu harika yazıyı.
Ben bu ülkede tabii ki muhalefeti ve sosyal demokrasiyi savunan bir insanım. İnandığım, inanmak istediğim parti, Cumhuriyet Halk Partisi. Yerel seçimlerde de yine bu partinin başarısı için elimden geleni tabii ki yapacağım. Ama bu her şeyi görmezden gelmek ve hataları onaylamak anlamına gelmiyor.
ÇANKAYA ADAY ADAYLARININ HAKETMEDİKLERİ TAVIR!
Mecburen bazı örnekler vereceğim: Çankaya’da 25 belediye başkan adayı iki buçuk aydır kampanya yapıyor. 28 Kasım-5 Aralık zarfında aday adaylığı dosyalarını emek vererek hazırlamışlar, her biri 50.000 TL katılım bedelini ödemişler, ondan sonra da işlerini güçlerini bırakarak bütün ilçe üzerinden kampanya yürütmüşler; broşürler tasarlayarak, sabahın erken saatlerinden itibaren tüm esnafla, tüm mahalleliyle, herkesle konuşarak… Başarıya ulaşma olasılıklarının çok da yüksek olmadığını mertçe kabul ederek kendilerine güvenerek ve inanarak bu yola çıkmışlar… Her biri büyük ihtimalle kazanamayacaklarını belki tahmin edebiliyorlardı. Ama o özenle hazırladıkları dosyalar üzerinden yarıştırılmayacaklarını bilmiyorlardı! Çünkü Çankaya’da bu 25 aday yerine tabiri caizse gökten düşerek “atanan” bir başka isim, Hüseyin Can Güner aday yapıldı. Yanlış anlamayın, bu genç dostumuz eminim yine pek çok vasfı olan, değerli ve partiye bağlı bir insandır; yoksa zaten Çankaya’ya aday yapılmazdı! Zaten hakkında da güzel şeyler duydum. Ama ben gerek bu kararı alanlara gerek kendisine sorabilirim: Şu noktada başvuru bedelini yatırıp dosya hazırlayan ve 2,5 aydır kampanya yapanların yerinde sizler olsaydınız, dışardan birinin oraya “son anda gökten zembille” yerleştirilmesini nasıl bulurdunuz? Ne derdiniz? Biraz empati lütfen. Artık şu hayatta size yapılmasını istemediğiniz şeyleri, başkasına reva görmekten vazgeçin.
Bana sorarsanız Genel Merkez, gerek Çankaya’da gerek başka il ve ilçelerde şayet tepeden inme usulle son saniyede başka bir aday belirliyorsa, başvuruda bulunan tüm diğer aday adaylarının katılım başvuru bedellerini anında iade etmelidir. Çünkü onlar kendilerine söz verildiği şekilde aday adayı yapılmamışlardır; adeta aday adaylığı adına oynanan bir oyuna alet edilmişlerdir, maddi-manevi olarak yıpratılmışlardır. Gerçek anlamda kayda geçmeyen, adeta yaşanmamış sayılacak bir kampanyaya emek, umut, zaman, kapital sarf etmek durumunda bırakılmışlardır. Bunun maddi-manevi bir yükü vardır. Bu çok rencide edici -kelimeyi kullanmak istemiyorum ama- maalesef aşağılayıcı bir tavırdır. Genel Merkez’in o bölgede önceden kafasında tasarladığı bir aday ismi varsa, neden başka aday adaylarının “akıbeti baştan belli olan” başvuruları kabul ediliyor? Bu adaletsiz yaklaşım derhal terk edilmeli! Bu arkadaşlar isterlerse bu parayla çocuklarını tatile yollarlar, isterlerse bir hayır kurumuna ya da isterlerse partinin kampanyası için gidip başka bir noktaya da bağışlayabilirler; bu onların tasarrufudur.
Örgütün nabzı dinlenmeden “atama” dayatması ile verilen adaylıklara karşı, birçok ilçeden ağır tepkiler yükseliyor. Peki ne yapacaksınız? Sayın Kılıçdaroğlu gibi “Gidip tıpış tıpış oy verirler nasıl olsa” diyerek, müstehzi tepkiler mi vereceksiniz? Kimin şaşırma hakkı var bu protestolara?
İSTİFALAR ETİK ANLAMLARDAN UZAKLAŞINCA…
Vereceğim diğer bazı örnekler maalesef çok farklı, ama bir o kadar üzücü: Battal İlgezdi, üç dönemdir Ataşehir’de Belediye Başkanı’ydı. Bu yılki Seçim Merkezi kendisini aday yapmadı. Battal Bey, bunun üzerine hemen istifa etti! Halbuki sosyal medyada dolaşan videosunda “Ben aday olsam da olmasam da Parti’de eşek gibi çalışırım, bu seçimi kazanmak için…” diyor net bir şekilde! Demek tüm bu söylem, o anda kendisini dinleyenleri etkilemek için sarf edilmiş boş sözlerden ibaretmiş.
Partide birçok sıfata layık görülmüş ve CHP’de siyaset yaparak kendine bir isim edinmiş Gürsel Tekin, beklediği Esenyurt Belediye Başkanlığı kendisine verilmeyince o da anında zehir zemberek bir açıklamayla partiden istifa etmiş! (Bu istifanın ne kadar “gerçek” bir istifa olup olmadığını da ayrıca pek yakında yaşayarak göreceğiz). Benzer istifalar başka illerde de maalesef oldu. Ne büyük hayal kırıklığı! Parti seni başkanlığa uygun gördüğü zaman partiden ve Genel Başkan’dan daha büyüğü yok; ama o yörede başkanlığa aday gösterilmezsen o zaman “Batsın bu dünya, batsın bu parti, ben gidiyorum!” Oh ne ala! ne güzel memleket, ne güzel bir siyasi etik anlayışı!
İşin en ilginç tarafı bu büyük tepkileri verip görevlerinden değil partiden istifa edenlerin, aslında gerçekte beklentilerinin ne olduğu sorusu… Örgütün değil, birkaç kişinin yarattığı sistemdeki bu bozuk düzenden zerre kadar rahatsız olmayan ve kılını kıpırdatmayanlar, aynı bozuk düzende umduklarını bulamadıkları noktada, birden demokratik değerler adına isyan bayrağı kaldıran, kendilerini aşan ağır protest tavırlara girişiyorlar! Tabii hiçbir inandırıcılık taşımadan… Böyle bir Parti aidiyeti düşünülebilir mi?! Kaldı ki bu insanlar 21 yıldır sürdürdüğümüz, mevcut yetersiz ve antidemokratik tüzüğü değiştirme çabalarına, kendileri ne kadar açık ve net katkı verdiler ki, bugün yürürlükteki tüzüğünün kaçınılmaz gadrine maruz kaldıkları zaman şaşırmış ve başlarına göktaşı düşmüş gibi davranıyorlar? Nasreddin Hocayı dinlersek “Kazanın doğurduğuna inanıyorlar da öldüğüne inanmıyorlar”! Ya da rahmetli İsmet İnönü’nün deyimiyle, demokrasi ile olan ilişkilerine “hadi canım sende!” deyip geçelim!
Bu arada belediye başkan adaylığına parti meclisinden veya parlamento üyeliğinden yatay geçişle kayanlar, kaymak ya da kaydırılmak istenenler var. Bu da son derece yanlış! Şayet aklınızda belediye başkanlığı var idiyse, neden parti meclisine giriyorsunuz, niye milletvekili oluyorsunuz? Hangi hakla o milletvekili koltuğunu önce işgal edip sonra da boşa çıkarmaya cüret ediyorsunuz? Bunlar her sıfata birden konmaya çalışmanın uyanık ve yakışıksız yöntemleri, doyumsuzluğu ve “dayanılmaz hafifliği…
Tabii ki söylenecek çok şey var, Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü (D3) devreye girene kadar CHP özde değil, ancak sözde bir sosyal demokrat parti gibi, bu ilkel durumlarla muhatap olmaya mecbur. Bu herhalde çok iyi hatırladığınız gibi, Baykal döneminde de Kılıçdaroğlu döneminde de böyleydi.
Bilmem anlatabildim mi… 1 Nisan’dan sonra seçimlerin sonucu ne olursa olsun, CHP seçmenlerinin bütün yurtta yapması gereken baskıyla, CHP’nin demokratik bir devrim sistemine geçmekten başka hiçbir önceliği olamaz.
“YILMAZ BÜYÜKERŞEN ÜST SEVİYESİ” VE ÇIKARCI POLİTİKACILAR
Yılmaz Büyükerşen de çeyrek asırdır tarihi bir başarıyla sürdürdüğü Eskişehir Belediye Başkanlığı görevinden, aday gösterilmeyerek, bir nevi alınmış oldu. Ama “CHP'li Belediyeler Komisyonu'nun Genel Koordinatörü” titriyle, Genel Başkan’ın yerel yönetimler konusundaki danışmanı olma önerisini, kendisinden beklenen bilge ve olgun şekilde kabul etti. Büyükerşen deyince zaten bambaşka bir insan ve siyasetçi seviyesinden bahsediyoruz. Türkiye onu asırlarca hatırlayacak…