Yıllar sonra burada yaşananlara göz atanlar, abartıya kaçmış bir orta oyunu seyrettiklerini sanacaklar: 50. yılını yeni kutladığımız 27 Mayıs Devrimi’ne ağzından salyalar akarak saldırmak, demokrasimize kazandırdığı inanılmaz boyutları görmezden gelmek ve ifrata kaçarak “27 Mayıs’ı yapanlar yargılansın” şeklinde mizahi teklifler ortaya atmak, bugünlerde salgın haline geldi. Siz hiç ülkesi içinde günlük siyasette 50 yıl öncesinin kavgasını dün olmuş bir konu gibi haftalarca tartışan başka bir ülke gördünüz mü? Tartıştıkları konuda da, gülünç şekilde yalancı olmadan haklı görünmeleri na-mümkün!
1980’lerde Özal’ın gündeme aldığı bu 27 Mayıs’ı karalama kampanyasının ilk suç ortaklarından biri, 1961’de Kurucu Meclis’e bile girmiş rahmetli Ecevit’ti… Tabii o yıllarda malum 2. Cumhuriyet zırvalarını yeni yeni ortalara bırakmaya başlayan Dalton biraderler de Özal’ın baş aktörleri olarak plaza medyalarımızda bu görevi fiilen üstlendiler. Yani anlayacağınız konu, bugünkü traji-komik boyutlara sıçramadan önce gelişim yıllarını 80’lerde geçirdi. Tabii “Gelişim” Yayınları ve Nokta dergisinin de hakkını yemeyelim! Onlar da  bu saptırma, iftira atma ve başkalaştırma tezgahlarında yeni söylemi her hafta damardan yayma konusunda eksper kesiliverdiler.
Bir hükümet düşünün ki, sözde kendisine üye yaptığı yurttaşları “Vatan Cephesi” adı altında devlet radyosundan yayınlayarak halkı bölüyor, gençleri kurşunlatıyor, gazetelere  somut sansür uyguluyor, gazeteciler, gençlik liderleri hapislerde çürüyor, kendisine oy vermeyen Kırşehir’i ceza olarak ilçe haline getiriyor, İsmet İnönü’yü linç ettirmek için Topkapı’da bir pusu tezgahliyor, en yakın siyasi rakibi olan partiyi kapattırmak için tarihin kara mizah sayfalarına geçen bir “Tahkikat Komisyonu” kuruyor, bu şekilde işine gelmeyen muhalifleri yasa dışı yöntemlerle yargılayıp idama yollamayı tasarlıyor, bu yasadışı komisyonun utanç verici kararları halkça bilinmesin diye bunlara yayın yasağı getiriyor, kararlarına karşı koyacak, kişileri hapse attırmak için yasa çıkarıyor. Profesörler yerlerde sürükleniyor, Kızılay’da ikiden fazla vatandasin yan yana yürümesi yasaklanıyor, demokrasiyi kalıcı olarak yok etmek için her adım atılıyor… İnönü’nün “Sizi ben bile kurtaramam” gibi tarihi ikazları dinlenmiyor ve bir dehşet politikası uygulanıyor. Demokrasi, belki sonsuza dek yok olmak üzereyken son anda Ordu, gençliğin ve halkın sesini dinleyip yönetime el koyuyor. CHP’yi kapatıp göstermelik iki küçük partiyle seçime girmeye hazırlanan DP’nin oyunu bozuluyor.
27 Mayıs Devrimi’nin getirdiği Anayasa, hukuk tarihimizin gördüğü en ilerici çalışmalarından biri. Getirileri saymakla bitmez: Anayasa Mahkemesi, özerk üniversite ve TRT, Yüksek Hakimler Kurulu, Basın İlan Kurumu, ne demokratiklestirme ararsanız var!
Neden bu ülkenin yüzakı olmuş ve özgürlük için çalışırken öldürülmüş İpekçi-Mumcu-Aksoy-Kışlalı gibi aydınların hepsi 27 Mayısçı? İç-dış onbinlerce aydın haksız da bizim aklı evveller mi haklı? Neden Portekiz’de her yıl askerlerin “Karanfil Devrimi” 25 Nisan’da unutulmadan kutlanıyor??  Neden “darbenin iyisi mi olur?” diyeorta yerde sorgulanırken bu örnek veya Fransız Devrimi, veya Kemalist devrimle gelen Aydınlanma devrimi yok sayılıyor? Ya da Hitler seçimle gelmiş bir iktidar olduğuna göre, ona karşı darbe yapmaya çalışan albaylar faşist miydi? Bu saçma iddiayı sürdürmek “devrim” sözcüğünü yok saymak anlamina gelmez mi? Söylendiği gibi 1960’da Ordu militarist hedeflerle kendini riske atıp 10 yıl çaba harcadıysa, neden 100 yıl kalacağını ilan etmiyor da, 17 ay sonra o demokratik Anayasayı devreye sokup tablodan çıkıyor? 27 Mayıs’ın gercek suçu idamlardır. O büyük hata yüzünden getirdiği 1961 Anayasası unutuldu ve anakronik şekilde bugünün suçlarını aklamak için “kötülüklerin anası” ilan edilebildi…
Adı sivil olan ne hükümetler gördüm ki, en faşist yönetimi kalıcı olarak getirmeye uğraştılar, adı militer olan ne insanlar gördüm ki tek arzuları ülkeye bir nebze özgür nefes getirmekti… Meraklısına… Sevgili dostlar, demokrasinin evrensel kriterleri vardır: Basın özgürlüğü, toplantı ve yürüyüş kanunu, yargı bağımsızlığı, özerk TRT, seçim yasası ve  Siyasal Partiler kanunları ve daha tonlarca  madde… Bunların bir tekine bile katlanamamış bir hükümet mi demokrasi sembolünüz olacakmış? “Zararın neresinden dönersen kardır” diye bir  ünlü deyiş var, bilmem anlatabildim mi? Sevgili halkım, kendine gel ve tarih saptırmalarına karşı duyarlı ol… 

Yazı Tarihi: 01.06.2010
Paylaş
Benzer Yazılar
Videolar
Alt
Resim sanatının harika çocuğu olarak tanınan ve yaptığı resimlerle dünya resim tarihine imza atan Bedri Baykam ile resme, hayata, felsefeye, sinemaya, edebiyata, Fenerbahçe’ye, sahibi olduğu sanat galerisindeki faaliyetlere, anılara ve gelecek planlarına dair keyifli bir sohbetin gerçekleşti.