Ortaya her gün daha da net olarak çıkmaya başlayan durum var: AKP, iktidarı kaybetmemek için makro bir strateji saptadı. Belli ki büyük toplantılarda, beyin fırtınalarında ortaya çıktı bu kararlar. Aynı anda her yerden vites yükseltme kararı alınmış belli ki. Neden ortada... CHP’nin artık “1. Parti” olması, önümüzdeki dönemde ister erken seçim ister normal tarihte olsun, iktidarı tamamen devralacağı konusundaki kararlı ve özgüvenli tavrı, bu gerekçelere güvenen basının ve muhaliflerin artık seslerinin daha gür, organize ve umutlu çıkması, her biri ayrı ayrı iktidarı rahatsız etti. Yerel seçimlerin ardından önümüzdeki genel seçimleri de kaybederlerse AKP’nin tarihe gömülebileceği korkusuna doğal olarak kapıldılar. Dolayısıyla iş işten geçmeden önce bu gidişata el koymak için çeşitli hamleler hazırladılar. 

Birinci hamle, acil olarak yandaş basını devreye sokup Türkiye’nin en önde giden partisi olan CHP’nin içinde bir liderlik ve buna paralel giden bir cumhurbaşkanlığı adaylığı krizi çıkarmak için her şeyi yapmaya başladılar… “Efendim, Özgür Özel bu partiyi idare edemez ki, Kılıçdaroğlu geri gelsin” propagandalarından tutun da İmamoğlu ve Yavaş arasında şimdiden 2028 adaylığı üzerine şekillenecek gizli bir itiş kakış başlatmak için her yöntemi kullandılar. 

İkincisi, Erdoğan kendisine karşı en tehlikeli ve en önemli aday olarak gördüğü ve daha önce İstanbul’da üç kere kendisine dolaylı olarak da olsa seçim mağlubiyeti yaşatan Ekrem İmamoğlu’nun önünü kesmek için, herhalde hiç kimsenin hangi temele oturduğunu anlayamadığı “ahmak davası”na güveniyor… 

Tabi bununla bağlantılı olarak bir de potansiyel kayyum atama alternatifi de arada konuşuluyor! Bu da Ekrem İmamoğlu’nu durdurmanın bir başka teorik yöntemi! Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in başına gelenler ve arkasından Doğu’da iki il ve bir ilçede yaşananlar, bütün bu kayyum atamaları belki de gelecek ana hamlenin hazırlıkları… Aynen satranç oynarken vezire doğru giden yol gibi. Rakipleri yarıştırmadan seçime girmek, geçen haftaki yazımda hatırlattığım gibi maalesef birçok farklı ülkede veya sağ-sol demeden çeşitli kesimlerde görülebilmiş, hala da görülen bir olay…

 

 

“DEMOKRASİYE” ETKİ AJANLIĞI TEHDİTİ

Parlamentodan geçirilen ve bundan beş ay önce Haziran 2024’te vazgeçilen “etki ajanlığı” yasası, yavaş yavaş derinliklerine girdiğimiz kış döneminin yoğun karanlığını yansıtan, bugüne kadar hiç rastlamadığımız en anti-demokratik dönemin habercisi oluyordu az daha! Bu yasa teoride casuslara karşı, ama esasında tüm muhalefeti yorumlara bağlı olarak susturmak, suçlayabilmek veya sanki her birini casus ilan edebilmek üzere çıkarılacaktı az daha. Yasa taslağının her zerresini dikkatlice okuyan herkes, ne yazık ki kamplara bölünmüş Türkiye gibi bir ülkede, bu yasanın tamamen muhalifleri elimine etmek, gözdağı vermek ve hatta gündemden düşürerek iktidarın rakipsiz kalması amacıyla çıkarılmak istendiğini görebilirdi. Hele mesela savunduğunuz bir itirazı, bir yasayı, bir fikri maazallah Türkiye ile son günlerde kötü geçinen bir başka ülke bundan bir ay önce dile getirmişse bu sefer sizin ağzınızdan çıkanlar sanki onların destekçiliğini yapmanız veya ideolojisini yaymanız olarak nitelenebilecekti artık! Tamamıyla yoruma açık, hukuki belirsizliklerle dolu bir alandan ibaret olacaktı az daha önümüzdeki süreç… “Etki Ajanlığı” yasası artık iktidarın en caydırıcı ve en tehlikeli silahı haline gelebilirdi! Neyse ki, gerek her muhalif Partiden, gerek basından ve sosyal medyadan yoğun şekilde yükselen tepkiler, AKP’yi yine dizginleyebildi ve bu tasarı, aynen Haziran’da olduğu gibi, “şimdilik” rafa kaldırıldı.

10Haber muhabiri Furkan Karabay’ın tutuklanması ve demokratik kitle örgütlerinin ünlü ismi yazar, fotoğrafçı ve dağcı Nasuh Mahruki’nin evvelsi gece yazdığı bazı tweetler nedeniyle hakkında soruşturma kararı çıkması da, verilmek istenen gözdağı mesajının yeni aşamaları olabilir mi? 

 

KUŞATMALARA KARŞI ATATÜRKÇÜ DİRENÇ

Tarih daima göstermiştir ki, rakiplerini yani muhalefeti artık kendisi için bir tehdit olarak görmeye başlayan sert ve baskıcı iktidarlar, daha önce ister Türkiye’de ister İran’da ister Almanya’da veya İtalya’da gördüğümüz şekilde, giderek hızla sert, daha da sert yasalar ve uygulamalarla demokrasiyi hoyratça hırpalayarak, kendi iktidarlarını koruma altına almaya çalışmışlardır.

Erdoğan’ın önündeki en büyük engel, bir türlü tatmin olamadan sürekli değiştirdiği anayasanın bugünkü halinin de kendi iktidarının sürdürmesi için artık yetersiz kalmış olmasıdır. Neresinden bakarsak bakalım, şu andaki yasalara göre Erdoğan ancak bir erken seçim olursa Cumhurbaşkanlığına aday olabilir. Muhalefet ise o erken seçimi AKP İktidarı, en geç bir yıl içinde kabul ederse yeni tarihe onay verebileceklerini net olarak ifade etti. 

Ne mutlu bize ki, bu ülkenin kurucusu tam tersine bu Cumhuriyeti “Yurtta sulh cihanda sulh” cümlesi dışında, “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” şiarı üzerine inşa etmiştir, bu da ülke topraklarının sağlam mayasında tek adam rejiminin sürekli olarak bir doku uyuşmazlığı yaşamasının somut nedenidir. Erdoğan’ın bu sorununu çözüme ulaştırmak için pazarlık masasında Kürt sorunu ve kayyum olaylarını ne kadar gündeme getirip getirmeyeceği tabii ki ayrı bir yazının konusu.

Yazının başında söylediğim, AKP’nin makro stratejileri ile gerçekleştirmeye çalıştığı kuşatmaya karşı muhaliflerin ne yapması gerektiğine gelince, aklımdaki ilk yanıt, çevremizde her tarafta kurulacak senaryolara karşı zeki ve esnek hamlelerle, yaş tahtaya basmadan kararlı adımlarla ilerlemek, yasal bir dilde ısrar etmek ve kesinlikle moral bozmadan tarihten çıkaracağımız dersler sayesinde inançla seçimlere hazırlanmaktır.

Yazı Tarihi: 14.11.2024
Paylaş
Benzer Yazılar
Videolar
Alt
İş Sanat'ın, Türk sanatının ustalarıyla gerçekleştirği "Gün Işığında" programında, Bedri Baykam'la yaşamı ve sanatı üzerine konuşuyoruz.