Cuma gece yarısı Facebook chat’de Murat Varol soruyor, “Balbay’ı serbest bırakmışlar, doğru mu? Gerçekgündem sitesi yazıyor.” Hemen siteye bakıyorum gerçekten öyle bir haber var. Heyecanla gazeteyi arıyorum. Böyle bir bilgi ulaşmamış. TV’leri geziyorum umut içinde… Hayır, lanet olasıca, aptalca bir asparagastan ibaretmiş…
Ortam gittikçe daha sinir bozucu! HSYK üyesi Ertosun basın toplantısı yapıyor, adama şeriatçı basın olmadık yöntemlerle provokatif saldırıya geçiyor. Densizin biri çıkıp tiksinç bir şekilde ulu orta “Ergenekon Terör Örgütü, ETÖ”den söz ediyor. HSYK’ya yapılan hükümet baskısı artık “ayyuka çıktı” dediğimizde, çok hafif kalıyor. Yandaş basın da bu ahlaksız operasyonun suç ortağı rolünde, her noktada işi militanca çomaklıyor. Gazeteciden başka her şeye benziyorlar...
Hafta içinde büyük bir acıyla sevgili Demirtaş Ağabeyimizi yüreğimize gömdük. Bakın, size bir sahne: Bir masa düşünün, Çiçek Pasajı’nda: Duayen abimiz Muammer Aksoy konuşuyor. Uğur Mumcu rakısıyla gülümseyerek dinliyor… Yanında Emre Kongar, onun yanında Ankara Bürosundan Mustafa Balbay ve onun yanında Alev Coşkun … Masanın başında o sade gülümsemesiyle İlhan Abi oturuyor. Ümit Zileli ve benim yanımda Demirtaş Abi, sevgili Sirmen ve Erol Manisalı, Perinçek’le kadeh kaldırırken, Hikmet Çetinkaya, Coşkun Özdemir ve Mustafa Ekmekçi’ye fıkra anlatıyor. Başkentin klas aydını, Ahmet Taner Kışlalı ve İbrahim Yıldız kulak misafiri oluyorlar, bir yandan öbür başta Muammer Hoca’yı Tuncay Özkan’ın yanında dinlerken…
İşte bu sahneyi bal gibi yaşayabilirdik; hiçbir gerekçe yoktu aksi için… Ama yaşayamadık. Evet, ecel bazı isimleri olağan yollarla ebediyete taşıdı. Ama bu takımın üçte biri yobazlar tarafından katledilirken, üçte biri de şimdi “devir” değiştiği için (!) Atatürkçülükten içerideler. Bu bir koca kabus! Seyredenlere yazıklar olsun.
Bakın kabusun içinde başka neler var, bugüne dönersek: Mesela Kanal Biz’e Kanal B’ye, Ulusal Kanal’a veya Art TV’ye reklam vermekten korkan zavallı ve kişiliksiz iş adamları var. Ülkesini savunmaktan aciz iş adamcıkları. Servetleri yüz milyar dolar olsa ne yazar, kalp ve beyinleri aynı anda yok olduktan sonra? Bu insanlar diplomaları nereden gelirse gelsin, İster Cambridge, ister Sorbonne, sınıfta kaldılar. Atatürk onlarla gurur duymuyor. Hem de isterlerse yüz bin kişiye iş sağlamış olsunlar. “Ekonomi yürüsün, laik Cumhuriyet çökse de olur”. Kalıbınızdan utanın ve artık kendinize gelin.
Dik durmayı bilen yazar, ressam, tiyatrocu, çiftçi, öğretmen, mimar, mühendis çıkıyor da, niye “koca işadamları” arasından bir “büyük insan” çıkamıyor?
Artık “mış” gibi sürdürülen mücadelenin bir kenara bırakılması lazım. “Adammış” gibi davranmak yetmiyor, adam olmak gerekiyor. Atatürkçülüğü, anayasanın değişmez maddelerini, laikliği, halkı savunmak için, mesaisinin en az üçte birini her gün bu işe yatıracak cesur kadınlar ve erkekler aranıyor! Var mısınız ringe çıkmaya?
Yeni parlayan bir “programcı” var. “Ulusalcı”. Aylar önce Ankara’da bir mitingimizde kendisini konuşmacı ilan ettiler. Gelemedi! Ya yolu bulamadı, ya da trafiğe takıldı(!) Bu da yetmedi, geçenlerde Darwin kuramı aleyhine durup dururken makale yazdı… Niye mi? Bilemiyorum, tespit etmekle yetiniyorum. İnsanlar o kadar yoklukta “adam gibi adam” görmeye susamışlar ki, herkesin üstüne atlayıp neredeyse iki günde heykelini dikecekler…
“İşte bu ahval ve şeraitte dahi” bizler dayanışmamızı bozmamaya ve yere sağlam basmaya mecburuz. Artık bu mücadelede başarının tek çıkar yolunun, CHP’nin kapılarını açıp, solda birliği sağlayıp yürümek olduğunu genç –yaşlı, köylü-kentli herkes görmeli. Hala aynı gemiye dolup, aynı sepete oy vermeye gitmezsek, gerçekten yuh olsun bizlere!
Bakın sürekli çeşitli partiler açılıyor, ya da “açıldı açılacak” diye balonun gazı ile oyalanıyoruz. Hatırlar mısınız, Ali Haydar Veziroğlu’nun “Barış Partisi” vardı, milyarlar çöpe gitti. Ya da Metin Akpınar parti açıyordu, Yaşar Nuri Öztürk de “Başkan” sıfatıyla “partisi” adına konuştu durdu… Herkese söylüyorum: Bırakın artık bu saçma bölme senaryolarını!
CHP’nin kapılarına ardına kadar açmak ise, bizlerin hem hedefi, hem de kaçınılmaz başarısı olacak. Ama her şey size bağlı, başka hiç kimseye değil. Yeter ki bunu unutmayın!