Ciddi ciddi düşünüyorum: AKP sipariş verseydi, daha ideal bir “CHP Genel Başkanı” bulabilir miydi diye… Sayın Kılıçdaroğlu, kendine has kararlı tavrıyla, “ezberleri bozma” adına her gün yeni bir şeyler söylüyor. Ya CHP’nin “Dersim günahları”nı gündeme getiriyor, ya Sabahattin Ali cinayetinde CHP sorumluluğundan söz ediyor, ya uzun uzun “inançlarla barışık CHP”den söz ediyor, ya TSK’yı suçlayıcı söylemler ortaya koyuyor, ya “Türkiye’de laikliğe yönelik bir tehlike yok” diyor, ya ülkede laik eğitimi derinden sarsan 4+4+4 hakkında “pedagogların, eğitimcilerin, bilim insanlarının görüş bildirmesi lazım” (!) diyor. Bundan iyisi herhalde AKP için can sağlığı! Mesela şu 4+4+4 hakkında CHP, “bu sistemle okula devam eden kız çocukların sayısı çok azalacak” diye ikaz eden ve Sayın Başbakan’ın ağır tepkisini çeken TÜSİAD’ın yaptığı kadar bile muhalefet yapmazken, acaba AKP’liler yalnız kaldıklarında “Ya rüya mı görüyoruz?” diye aralarında şakalaşıyorlar mı?
Yani özetle Sayın Kılıçdaroğlu, aynen 2. Cumhuriyetçiler'in ve merkez medyanın tarif ettiği gibi “ulusalcı” yüklerinden, gelenekçi dinozorlarından kurtulmuş farklı, dedik ya ‘ezber-bozucu” bir CHP tarif ediyor! Şimdi son haftalarda, Sayın Kılıçdaroğlu’nun tüm bu tavrını izah etmeye çalışanların en somut bulgusu, kendisinin kurucularından biri olduğu “TESEV”le olan ilişkisi. Türkiye’de Atatürkçülüğün baş sorgulayıcılarından olan bu Vakfın ana sponsoru, meşhur Soros. Sayın Kılıçdaroğlu zaten bu bağları gururla taşıyor! TESEV hakkındaki yanıtlarında, samimiyetle bu Vakfın “demokrasiyi geliştiren raporlara, çalışmalara imza attığını” hatırlatıyor. TESEV’in kadrosuna ve siyaset anlayışına göz attığımızda ise, 1990’ların hızlı partileşen 2. Cumhuriyetçi “Yeni Demokrasi Hareketi” nin (YDH) direkt yansımasını görüyoruz. Üyeleri veya panelistleri “hık” demiş burnundan düşmüş. Etyen Mahçupyan, Can Paker, Cem Boyner, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Ali Bayramoğlu, Ahmet İnsel, Asaf Savaş Akat, Kemal Derviş, Osman Kavala, Cüneyd Zapsu ve diğerleri. Yani malum “2. Cumhuriyet” veya bir-çoğu liberal anti-ulusalcı kadro. Olabilir, her vakıf, her siyasi oluşum, istediği gibi örgütlenir, takımını kurar, özgürce istediği fikirleri savunur. Bir çoğulcu demokraside saygı duyulur. Ama bu hareket CHP’ye monte edilemez. Atatürk’ün kurduğu Parti’ye “2. Cumhuriyetçi” bir kıta bindirmesi yapılamaz. Yoksa TESEV içinde bazıları dostum da olan değerli isimler de var. Bu ayrı bir konu. Ama bu siyasetin izleneceği yer, CHP olamaz. Kılıçdaroğlu’nun “ezber bozma” dediği her düşünce, YDH dünyasında vardı. Tabii artık görüyoruz ki bu bir tesadüf değil. Yani Kılıçdaroğlu-TESEV-YDH ilişkisi, basit bir “aidiyet” değil, çok ötesinde iç içe geçmeli, düşünsel bağlarının kanıtları her gün ortaya dökülen bir zincir.
Şimdi aklıma gelen soru şu: 2010 Mayıs’ında, Kılıçdaroğlu, Partide Sav ve her birimizin desteğiyle o krizde Genel Başkanlığa taşınırken, kalkıp bu TESEV bağlarını ve yukarıda hatırlattığımız Y-CHP tasviri olan cümleleri açıklıkla ortaya dökse, CHP liderliğini kazanma ihtimali olabilir miydi? Bunun yanıtını kesinlikle verebilirim: Hayır. Bu ihtimal sıfır olurdu. Hadi diyelim ki, yanılıyorum. İyi de o zaman bile Kılıçdaroğlu’nun cesaretle gerçek fikirlerini ortaya dökmesi gerekirdi. Böyle bir şey oldu mu? Hayır. Şimdi son günleri hatırlayalım biraz daha: “Tüzük Kurultayı” muhalif delegelerin baskısıyla toplanabildi. Parti’nin demokratikleşmesi “yarım-yamalak” yaşama geçirilebildi. Ardından Kılıçdaroğlu, artık Parti’de disiplinle herkesin aynı söyleme gelmesi gerektiğini ve hatta aksine izin verilmeyeceğini vurguladı. Pes! Sen kalk Parti’ye başkan olduktan sonra başka bir partinin, YDH’nın eski programı olan (!) söylemleri CHP’ye dayat, ardından da “şimdi artık hepiniz böyle düşüneceksiniz” de! Sayın Başkan bunları ciddi mi söylüyor? Tabii bu arada Baykal döneminde bile bu tarz bir ağır “tek adam” baskısı uygulanmadığını da biliyoruz!
Peki bu Y-CHP Parti’nin oylarını arttırabilir mi? Baykal Başkanlığı bıraktığında % 28 olan oylar, bugünlerde %20'lerde. Ama zaten CHP bir şirket değil. Oylar da ciro değil. Yani bu oran Parti’ye toptan yabancı siyasetler izlenerek % 40’a çıkmış olsaydı, mutlu mu olacaktı CHP’liler? Tabii ki hayır. Çünkü siyasette esas olan halkı ikna ederek kendi çizgine çekmektir. Başka ideolojilere teslim olarak… ne oy artar, ne de artsa bundan bir hayır gelir! Peki CHP, iktidara karşı bu kadar “uyumlu” davranınca ülkeye huzur mu geliyor? Hayır; tam tersine meydanı boş bulan AKP, giderek sertleşiyor ve “nihai” Anayasa darbesini hazırlıyor…