Bir varmış, bir yokmuş... Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir köy varmış. Köylüler arasında zaman zaman itiş kalkışlar, kavgalar, hırsızlıklar olurmuş. Köy muhtarının bazen bu kavgalarda haklıdan taraf olmak bir yana, kötüyü tuttuğu, suça iştirak ettiği, hatta kimi zaman suçları bizzat yönettiği ortaya çıkarmış. İşte bu ahali arasında yoğun homurdanmaların meydana geldiği günlerde birden ortaya bir bekçi çıkarmış. Düdüğünü öttürerek köy meydanına giren bekçi, muhtar filan dinlemez, canileri, hırsızları, hatta suça karışan ihtiyar heyetini bile kahveye toplar, bir süreliğine muhtarlığa yerleşirmiş. Köydeki kavgaları yok edeyim derken kendi de bir sürü başka rezalete imza atarmış atmasına, ama ardından bir daha kavga ve kaos çıkmaması için ihtarlarını ortaya sertçe sürerek görevi seçilen yeni muhtara devreder, kulübesine dönermiş.
Gel zaman, git zaman... Üç-dört kez bir kısım ahalinin büyük desteği ile tekrarlanan bu senaryoya karşı, köy kahvesinde sabahlara kadar süren tartışmalarda, köyün durumunu herkesler masaya yatırmaya başlamış! Her biri lafı eveleyip geveleyip sonunda bekçiyi ve Bekçiler Derneği’ni suçlu bulmuşlar! Hırsızlar, uğursuzlar, katiller ve köy mafyaları bile bu toz duman içinde aklanmış, ama kabak, köy ahalisine iyilik yaptığına inanan bekçilerin başına patlamış. Hatta aralarında "bekçilerin köyü yönetmek için arada bilerek o kavgaları kendilerinin çıkardığını, bu uğurda hırsız-katil kılığına bile girdiğini” iddia etmeye kalkan olmuş! Bekçiler de "Yahu öyle bir niyetimiz olsa yeni köy muhtarı seçtirir miydik hiç! Hep kendimiz otururduk o koltukta!" dedilerse de, dinletememişler. Artık halkın gözünde, köyün ezelden beri yaşadığı her kötülüğün baş müsebbibi bekçiler olmuş!
Ardından köye “taze özgürlükler demeti” getireceğini söyleyen yeni muhtar seçilmiş. Muhtar ahaliyi hemen toplayıp "Merak etmeyin, bana oy veren vermeyen herkesin muhtarı olacağım" diye ağızlara bir parmak bal çalmış! Ama hemen ardından kalfalığa yükselir yükselmez, bir sabah vakti, bekçinin hırsızlık yaptığını iddia edip "yine bize suç uyduracak" diye bağıra çağıra kendi zabıtaları ve heyet ortaklarıyla bir olmuş, Bekçiler Derneği’nin eski-yeni demeden tüm üyelerini kodese attırmış. Halkın çoğu, artık memnunmuş: Ortada “huzur düşmanı” bekçi de kalmadığına göre, köy bundan böyle mutlu yaşayacakmış! Artık o sahte mizansenler ve karanlık piyesler hiç olmayacakmış! Ne var ki işler öyle gitmemiş. Yeni muhtar ve ekibinin döneminde, köy sakinlerinin evine baskınlarla birçok masum içeri atılmış, köy gazetesi kapatılmış, ahalinin tarlalarda bile muhtar aleyhine dedikodu yapmamaları için muhbirler, yalancı şahitler türemiş. Kimi gençlerin gözü çıkmış, kimisi yok edilmiş! Kızlı-erkekli hasat toplamak bile yasaklanmış! Ortada huzurun “h”si kalmamış. Kodesin birinde bekçiler veryansın ederken, diğerinde zindana atılan ahali haykırıp duruyormuş: “Ya biz 5 gün görev yapan bekçilerden şikayet ederdik, bu acımasız muhtarın hiç mi hiç gidesi yok! Beter duruma düştük!” Muhtar ise kıs kıs gülüyormuş: "Siz değil miydiniz zaten tüm suç bekçilerde diyen? Beni de siz seçmediniz mi? Neden şikayet ediyorsunuz?" Muhtar ayrıca, birbirlerinden nefret eden şikayetçilerin, kendi yerine birini seçemeyeceklerini çok iyi bildiği için daha da sertleşiyormuş. Homurdanan halk bir yandan meydanda kızgınlık ve çaresizlik içinde tepki koyarken, bir yandan da "Yahu biz nerede hata yaptık?" diye debeleniyormuş.
Sonra kahvede, köyün tüm tarihini avucu gibi bilen yaşlı bilge, ahaliyi çevresine toplamış: "Neyin şikayetidir sizinki? Sanki köyde ilk defa mı bir arsızlık oluyor? Davulu her kapan kafasına göre çalmaya kalkmadı mı? Bu defakinin farkı, sizler Bekçiler Derneği’ni toptan yok ettiğinizden karışan görüşen olamayacağı için, alay edercesine ‘özgürlük-inanç’ vs deyip, şişi gözünüze dayaması. Daha 100 yıl muhtar kalacak gibi! Bakın, şikayet eden mert gençlere de meydanda kolluk kuvvetlerine dayak attırdı. Kendi suçlarınızı bekçilere yamamak daha pratikti ama şimdi dımdızlak ortada kaldınız. O meşhur B planınız neydi? Artık ortada düdük öttürecek bekçi bile yok. Şimdi şikayet etmeyin efendim! Kafa kafaya verin 'o kadar da salak olamayız canım, elbet bir B planımız vardı, vardı da, neydi!’ deyip, hatırlamak için topluca duaya çıkın" demiş.
Bunun üzerine köy kahvesinde herkes birbirine bakakalmış. İnsanın şapşallıklarını algıladığı o berraklaşma anının dehşeti işte! Köy meydanında, yeni zalim uygulamalarını bağıra çağıra anlatan muhtarın sesi yankılanmış. B planı olmayanlar ise, çaresizliklerini örtmek için pişmanlığın da yetersiz kalacağını bildiklerinden, öylece ufka dalıp gitmişler...