Seçimler yaklaşırken, hakkında hergün sanal dünyadan bizlere sızan tüm tahammül edilemez suçlamalara rağmen, Erdoğan, hiç bir şey olmamış gibi seçim propagandalarına devam ediyor. Önce bu durumun kolay hazmedilir olmadığını ve buna alışmamızın da son derece tehlikeli olduğunu vurgulayalım. Kendi ailesini, bakanları soruşturan polis ve savcıları görevlerinden alıp sağa sola sürerek, Erdoğan zaten en azından bugünkü verilerle aklanma fırsatını kaçırmış durumda. Bu Cumhuriyet'te yaşayan hiç kimsenin bunu göz ardı etmesi mümkün değil.
Bu arada yandaş-paydaş medya ve yağdanlıkların topluma yaymaya çalıştıkları hava, RTE'nin nasıl olsa bu seçimleri kazanacağı ve "hesabın sandıkta verileceği" gibisinden bir konuyla alakasız ve ukala bir durum saptamasıdır. Yolsuzluk suçlamaları, hiç bir hukuk devletinde seçimlerde aklanamaz.
Başbakan artık toplumun geneli üzerindeki kontrolünü kaybetmiş durumdadır. Berkin Elvan'ın ölümü üzerine verdiği tepkiler, yaptığı mantık ve insanlık dışı yorumlar, 14 yaşında bir çocuğun oyuncak bilyeleriyle uğraşmaya ve suçlamalarını yüreği yanan acılı bir ailenin fertlerine taşıyabiliyor olması, toplumsal kızgınlığı görülmemiş düzeylere taşıdı. Başbakan da bu durumu hala görmezden gelmekte, hatta gerilimi üstüne giderek tırmandırmaktadır. Bu toparlamanın ardından durumun aslında hiç de kimilerinin göstermek istediği gibi Başbakan adına iç açıcı olmadığını vurgulamak istiyorum.
RTE, bundan 10 ay önce, bugünle kıyaslanamayacak kadar güçlü bir konumdaydı. Siyasi muhalif sol partiler, Atatürkçü dernek ve limitli gençlik gruplarının muhalif tepkileri ve yürüyüşleri dışında çeşitli meslek odalarının veya Sanatçılar Girişimi, TOBAV, UPSD gibi sanat kurumlarının karşı çıkışları vardı. Mesela bir sene önce bugünlerde Taksim konusunda toplumsal duyarlılığı harekete geçirmek için medyayı haberdar ederek meydanda konuşmalar ve basın toplantıları düzenleniyordu. Taksim Meydanı’nın ağzından bir makale yazarak insanları duyarlı olmaya ve bu tarihi alanın talan edilmesine dur demeye davet etmiştim. Ne yazık ki toplumsal uyanış sinyalleri çok güçlü gelmiyordu. Taksim Dayanışması da kitle örgütlerine olayın vahametini aktaran toplantılar yapıyordu.
Peki son 10 ayda neler oldu? Önce 27 Mayıs gecesinden başlayarak, o koca Gezi uyanışı yaşandı. Bir ay boyunca tüm Dünya Gezi'yle yattı-kalktı. Bu demokratik pasif direniş, her ülkeye örnek oluşturdu. RTE, pabucun pahallı olduğunu ve milyonların korkusuzca sokağa dökülerek özgürlüklerini korumak için savaşacaklarını ve "depolitize gençlik" olarak adlandırılan kitlelerin, artık tam tersine sazı elerine alarak kendisine dünyanın önünde meydan okuyabildiklerini gördü.
17 Aralık'tan itibaren yaşananlarla ise, kendisini iktidar yapan ilk seçimlerden itibaren en önemli destek ayağı olan "Cemaat"le olan bağlarının koptuğu gün geldi. Toplum değişik kaynaklardan zaten bu kopuşun yaşanmakta olduğunu biliyordu. Yine de herhalde kimse 17 Aralık kadar radikal bir operasyonun iktidar sahiplerine karşı yapılacağını hesaplayamamıştı. Ardından yaşananları biliyoruz. Hesap vermek üzere "Hodri Meydan" diyeceğine panik içinde soruşturmayı durdurmaya veya yürütenleri mevkilerinden etmeye çalışan bir Hükümet gördük. Para sayma makinaları, milyonlarca Dolar ve Euro ortalığa saçıldı, iktidarın çivileri çıktı. RTE, bu ortaklığın sona ermesiyle ne kadar depreme açık bir yüzey üzerinde hükümranlığını sürdürdüğünü acı şekilde anladı.
Ardından ise, hergün yaşamaya devam ettiğimiz kasetler geldi. Yenilir yutulur lokmalar değil bunlar. Zaten "montaj sanayi" olmadıkları, bizzat RTE tarafından kabul olundu: "Bunlar kriptolu telefonlarımızı bile dinlemişler". Yapılan görüşmeler ise var olduğu bilinen akar işlere paralel gidiyor, yani bu konularda tereddüt yok! Her biri diğerinden daha ağır yolsuzluk, ihaleye fesat veya demokrasiye doğrudan darbe bilgileri içeriyor.
Gerek 17 Aralık skandalı, gerek Berkin Elvan'ın ölümü ardından yaptığı yorumlarla, Gezi olaylarında RTE'nin sarsılan uluslararası prestiji, bu sefer tam dibe vurdu. Yangına körükle giden tavrı tavan yapmış durumda ve yabancı basın kendisini tanımlayacak başka örnek bulmakta zorlanıyor!
Toparlarsak, bütün bu veriler üst üste geldiğinde, bir çok çağdaşlık karşıtı yasayı son dakika golü olarak geçirmeye çalışan Erdoğan'ın projeleri iflas etti. Ne istediği Anayasa'yı yaşama geçirebildi, ne de Başkanlık hayalleri vücut bulabildi. Erdoğan çöken imparatorluğuyla 10 ay önceki gücünün çook gerisinde. Şimdi sıra bu seçimlerde "çöpe atılan inat oyları"nı azaltarak bu dibe vuruşu tescil etmeye geldi. Top sizde!