Geçen hafta yine yurtsever arkadaşlarla bir araya gelip sohbet ettik. Konular malum güncel eksendi. Yani yerel seçim analizi ve artık gündemi kuşatan Cumhurbaşkanlığı seçimi. Solun farklı kesimlerinden gelen, kimisi tecrübeli siyasi, kimisi gazeteci veya kitle örgütü yöneticisi dostlar arasında bir çok konuda anlaşıldı, bazen de tabii ki çok farklı duruşlar sergilendi. Ama kesin olan bir tek şey varsa o da bu beyin fırtınasının çok yararlı olduğuydu. Neler konuşulduğunu sizlere biraz aktararak gündemin nabzını paylaşmak istiyorum.
          CHP'nin yerel seçimlerde başarıyı yakalayamadığı genel bir kabul gördü. Özellikle İstanbul'da, Parti'nin erken pes ettiği ve sandıklara sahip çıkma çabasının sekteye uğradığı vurgulandı. Gezi nabzının iyi yakalanamadığı, propaganda sürecinde partinin laiklik konusunu gündemine almayıp kendi ideolojik eksenini kaybettiği, cemaatle işbirliği yaptığı şeklinde bir kanaatin yayıldığı ve Parti’ye zarar verdiği, hergün ortaya dökülen kasetlerin toplumun büyük ilgisini çektiğini ama CHP'nin bu kasetlere çok fazla bel bağlayarak propagandayı neredeyse yalnız bunlar üzerinden sürdürdüğünü, bu konunun kolaycılığına kendini kaptırdığı, yurdun yarısından çoğunda yokları oynadığını, bu durumu artık kabullendiği gibi yorumlar genel kabul gördü. Bunun dışında CHP'nin bu sonucu kendince "başarılı" olarak yorumlaya kalkması da inandırıcı bulunmadı. İstanbul dahil olmak üzere, CHP oylarına eklenen cemaat, kimi yerde MHP ve bir miktar Gezi'den taşan oylar da göz önüne alındığında, CHP'nin bilinen potansiyelini aşamadığı, hatta belki gerisinde kaldığı bile ortaya çıkıyor...
            Gündeme gelen eleştiriler arasında CHP'nin emperyalizmin gündemini değiştirecek ve sarsacak çıkışlarda bulunmaması, kritik konularda ABD'nin duruşlarını sorgulatacak tavrı gösterememesi de vardı. "Yeni CHP" söyleminin ise faydadan çok zarar getirdiğinin altı vurgulandı.
             Bu eleştiriler ışığında ise ileriye yönelik genel kabul gören görüş, Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda CHP ve MHP'nin herhangi bir başarı yakalamak için ilk turdan ortak aday çıkarmaya mecbur olmalarıydı. Bunun dışında yaşanabilecek inatlaşmaların siyaseti "müsamere" düzeyine indirmekten öte bir sonuç doğurmayacağı ortada.
             Cumhurbaşkanlığı konusunda hangi isimlerin öne sürülebileceği konusunda açık bir beyin fırtınası yapıldı. Burada adaylar hakkında bir "konsensüs" oluşmadan, ortaya çıkan dağınık listede kimlerin konuşulduğuna gelince, önem veya kabul sırası olmaksızın, CHP ve MHP'nin ortak adayı olabilme vasıfları da göz önüne alınarak, Mehmet Haberal, İlker Başbuğ, Yılmaz Büyükerşen, İlhan Kesici, Uğur Dündar, Mansur Yavaş, Hikmet Çetin, Hüsamettin Cindoruk, Saadettin Tantan, Deniz Baykal, Sami Selçuk’un  isimleri telaffuz edildi. Söylemeye gerek yok ki, her isim hakkında birilerinin lehte, birilerinin aleyhte yorumları kaçınılmaz şekilde oldu. Ayrıca bu ortak adayın, belediye seçimlerinde yaşananın aksine zaman kaybedilmeden partiler arası toplantı ile ortaya çıkarılıp, kararın kamu oyuyla paylaşılması mecburiyeti de gündemin doğal ve nihai vurgusuydu.
            Burada şu yorumlarımı ekleyerek konuya bir netleşme getirmeye mecburum: Maalesef kamuoyunda CHP-MHP diyalogu ve dayanışması, Erdoğan'ın artık neredeyse 100% netleşen adaylığına karşı tek gerçekçi seçenek olmasına karşın, bu partilerden bu konuda hiç bir işbirliği sinyali çıkmıyor. Hatta MHP "hayır biz kendi adayımızı kendimiz çıkaracağız" diye net söylemini ortaya koyarak işi şimdiden yokuşa sürüyor. CHP'ye gelince, onlar da bu konuda ne eylem ne de söylem olarak aktifler! Her iki partiye ve "ben muhalifim" diyen herkese somut olarak sormaya mecburuz: Oy potansiyeliniz belli. "Bu ittifakı ben içime sindiremiyorum" tarzından fanteziye kaçan düşünceleriniz varsa, somut olarak bunun yerine ne önerdiğinizi de derhal ortaya koymanız lazım. Çünkü bizler bu ortak aday dışında hiç bir somut formül göremiyoruz! Şayet ülkenin  geleceğinde söz sahibi ciddi birer siyasi partiyseniz, o zaman bir yandan bu önü tıkalı inadı sürdürüp, diğer yandan "Biz RTE'nin kurmak istediği dikta Cumhurbaşkanlığı modeline karşıyız" demeniz kesinlikle mümkün değildir. Siyaset, ortaya ciddi bir alternatif koymadan, "mış" gibi yaparak zaman öldürme noktası olamaz. Bu nedenlerle ya bu işbirliğine derhal girin, ya da hemen Kapalı Çarşı’dan bulacağınız altın bir tepside Cumhurbaşkanlığı'nın altın anahtarını Tayyip Bey'e teslim edin. Böylece boş yere onca saçma röportaj ve çevre kirliliğinden toplumu kurtarmış olursunuz...Siyaset, ciddi ve acımasız bir alandır. Unutanlara hatırlatması bizden!

Yazı Tarihi: 06.05.2014
Paylaş
Benzer Yazılar
Videolar
Alt
Bedri Baykam’ın SON ON YILDAN SEÇKİ sergisi