Bedri Baykam’ın son sergisinde yer alan resimlerden birinin başlığı; “Çok Uzun Bir Savaş Olacak”… Enerjisi olan, dışavurumcu bir resim. Sanatçının boyayla, tuvalle mücadelesini duyuran; delifişek bir varoluş halini görsel kılan bir iş. Aklıma nedense Baykam’ın çocukluğu geldi: Baykam altı yaşından beri sahnede. 1960’larda Türkiye’de belki de o güne kadar hiçbir yetişkin ressamın yakalamadığı şöhreti yakalayan, ülkemizin resim dalında ilk harika çocuğu olan bir adam bu. O yılların gazetelerinde,kalın çerçeveli siyah gözlüklü fotoğraflarına bakınca, büyümüş de küçülmüş dedikleri tipten bir çocuğun ego idealini nasıl oluşturduğunu daha iyi anlayabiliyoruz. O, bütün büyük ressamların yaşamı etrafında örülen hikayelerde olduğu gibi, küçük yaşta keşfedilmiş bir dahi. 1984’te bir resminin üzerine “Çok uzun bir savaş olacak” diye yazdığında henüz 27 yaşında ama, kaç yılı geride bırakmış bile!
1984’te Baykam, bir çocuğun yaramazlığı, dolaysızlığı ve utanmazlığını bağıran resimleriyle kabına sığmaz bir sanatçı olarak 1980’li yılların yeni dışavurumcu dalgasının Türkiye’deki başlıca temsilcisiydi. Amerika ve Avrupa’da Julian Schnabel, David Salle, Francesco Clemente, Georg Baselitz gibi ressamalrın büyük bir çıkış yaptığı bu süreçte, 1960-70’lerin kavramsal temelli yaklaşımları geri planda kalıyor, “cenazesinin kalktığı” söylenen resim ise güçlü bir geri dönüş yapıyordu. Yeni dışavurumcular, kendi kültürel kökenlerine ilişkin farklı açılımlar barındıran resimlerinde yeniden figüre döndüler, hikaye anlattılar, çok ağır ya da çok basit şeyleri ifade ettiler, ilüstratif olmaktan korkmadılar, fotoğraftan, hazır nesneden yararlandılar-kısacası saf, soyut bir modernizmin yasakladığı her şeye başkaldırdılar. Bedri Baykam, aynı duyguyu paylaşan resimleriyle 1980’lerde yeniden şöhret oldu. Dahi çocuk büyümüş, Türk sanatının “yaramaz çocuğu” olmuştu.
Baykam, yaramaz çocukluğu kimseye kaptırmaya niyetli de görünmüyor: Sergisinin “tantanalı açılış”ında izleyiciye koyun saydıran sanatçı, cinsellik, futbol, siyaset gibi ilgi çekici temalarının arasına son yıllarda Türkiye sanat ortamının en çok tartıştığı küratörlük meselesini kattı. Baykam’ın sergisinde, Dali’nin başlıklarını andıran “Kuratokahraman”ın “Romantik Dışkı Parçaları Küratristleri Beslerken” gibi resimlerin yanı sıra “küratöryel şizofreni”ye kapılmış Baykam portreleri, Denizhan Özer ile gerçekleştirdiği “Kürato-Kebap Entrikaları” başlıklı çizgi romanları ve bazı genç sanatçıların anti-küratör tavırlı işleri yer alıyor. Bunların arasında, geçen yıl yazdığı “Güncel Sanatçı Andı”yla küratörler karşısında genç sanatçının zaaflı tutumunu ironik biçimde eleştiren Volkan Aslan da var. Aslan’ın andı, serginin girişine asılmış. Yani Baykam, bu genç sanatçıları sergisine davet ederek aslında bir tür küratörlük yapmamış mı?
AHU ANTMEN
Radikal 05 Ocak 2005
- 5 okunma