ASKERLERİMİZE NE OLDU?
Bütün dünya yakılan iki Türk askerinin korkunç ötesi görüntülerini izledi. IŞİD’e özgü cani, sadist, insanlık dışı, alçakça işkence ve katliam merakının yine en sefil görüntülerinden birini gördük. Bildiğiniz gibi geçen hafta sonu bu görüntünün tüm dünyada sosyal medyaya sızmasından itibaren, ülkemizde Twitter ve Youtube yine tesadüfen (!) kapandı. Biz Türklerin, içimizi parçalayan o sahneleri “öğrenememesi” başarıldı böylece. Olay hemen gri bir mıntıkaya havale edildi. “Bunlar Türk değilmiş”, “meğer bunlar ihanet eden IŞİD’lilermiş” vedaha neler neler... Her kafadan bir ses çıktı o hafta sonu...
Hem Türk siyasileri, hem askerleri hem de devletin zirvelerini iyi tanırım: Bu sahte bir video olsaydı, son derece sert birkaç basın toplantısı yaparak olay derhal lanetlenirdi. Veya net bir şekilde “bu görüntülerdekiler bizim askerimiz değil” derlerdi. Sahiden, arşivde tüm askerlerimizin vesikalık fotoğraflardan başlayarak görüntüleri yok mu? O bölgelerde hangi askerler kayıp, bilinmiyor mu? Kim kimi kandırıyor? Herhalde arzu edilen, gündemi farklı bir başlık işgal edene veya balık hafızalı milletimiz konuyu unutana kadar, olayın sis bulutları arkasına alınması... Gerçekleri, üzücü de olsa göğüslemek ve yüzleşmek yerine, devekuşu sendromuyla yok saymak, şu ortamda daha makbul anlaşılan. Ve ne acıdır ki, hükümet sözcüleri kalkıp hala konuyu haklı endişelerle gündeme taşıyanları tehdit edebiliyor!

IŞİD’A TEPKİ VEREN MÜSLÜMAN VAR MI BU ÜLKEDE?
Gerçekten merak ediyorum, bir Charlie-Hebdo karikatürü için yeri göğü inleten, binlerce kişi toplanıp her türlü protestoya imza atan değerli dindar-dinci (?) Müslümanlığını öne çıkaran vatandaşlarımız neredeler? Şu ana kadar herhangi bir IŞİD karşıtı hamleyle, toplantı ve gösteri-yürüyüş kanunlarının sınırlarını zorladıklarını pek göremedik! Düşünüyorum da, bu vahşetin bilgisi, belki “mütedeyyin” halkımızın gözünü bu konuda ilk defa açabilir... mi? Ama artık bu komedya sona ermelidir. Ben umutla “dinimizin bu kadar yanlış tanınmasına neden olan cani ve işkenceci katil IŞİD’ı lanetliyoruz” demeçlerini verecek harbi ve samimi din adamlarını arıyorum, çok mu safım?
Türkiye-Suriye diplomasisi yeniden neşeli günler yaşayabilir... Uzun yıllardır “düşmanımız Esed” olan şahıs, pek yakında yeniden “Kan Kardeşim Esad, işte burada kollarımda... Öyle kardeş kavgası arada olur, büyütmeyin böyle konjonktürel samimi tartışmaları” sözleriyle gündemimizin kraliyet salonuna taşınabilir. Şimdi Rusya-İran-Türkiye’nin ortak Suriye anlaşması, bu bölgedeki ana hamlemiz. Öyle küçümsemeyin! İsimler, vurgular, ses tonları, aksanlar, son derece önemlidir. Mesela ülkemizde DAEŞ terör örgütüdür, IŞİD’den ise pek söz edilmez. Esed’de sanki “esef etmek” fiili vardır! Küçümseme vardır... Ne ilginçtir ki, IŞİD’in Türkmenleri nasıl katlettiğini parlamentomuzun dikkatine taşıyan MHP Iğdır Milletvekili Sinan Oğan, 4 Ağustos 2014 günü yaptığı konuşmada, IŞİD’lilere “katil” deyince AKP’liler saldırıya geçerek kendisini parlamentonun ortasında linç etmeye çalışmışlardı. Yani anlayacağınız daha şurada 2-2,5 yıl öncesine kadar AKP milletvekillerine düşen, gerekirse kaba kuvvet sarf ederek, tüm dünyanın gözünde en tehlikeli teröristler sayılan IŞİD katillerini her ne pahasına olursa da olsun savunmaktı. Şimdilerde ise, Suriye ile ilgili yapılan üçlü anlaşmada, nasıl olduysa, IŞİD ve El Nusra, temasta kalınacak muhalif gruplar arasına alınmayarak dışlanmış! Eminim buna son derece üzülen din sömürücüleri olmuştur. Mesela geçen hafta Uludağ Üniversitesi’nde El Nusra’ya yardım masasını dağıtan solcu/demokrat gençler şimdi AKP’lilerin “yeni” pozisyonlarının dostu mu yoksa düşmanı mı oluyor?
 
ERDOĞAN’IN YENİ SURİYE POZİSYONU
Erdoğan’ın da zor vazgeçilebilecek bazı alışkanlıklarla karşı karşıya kalması hayli olası. Mesela bir masa başı buluşmasında, Putin Esad’la kendisinin ortasına geçince, acaba eski sevecen haliyle kaldığı yerden devam edebilecek mi, yoksa yumruğunu ve dişlerini sıkıp gözlerini bir noktaya mı dikecek? ÖSO’yu (Özgür Suriye Ordusu), bir yandan örnek bir “direniş hareketi” olarak övmeye devam ederken, diğer yandan bu cihatçı gruplar birliği pozisyonundaki bu oluşuma “terörist” diyenlere ateş püskürüp, Putin’in liderliğinde o masalarda gelişecek hamlelere nasıl ve ne pahasına tahammül edebilecek? Hepsini gönül rahatlığıyla imzalayacak mı? Yoksa eskiden YAŞ’ta yaptığı gibi, bazı kararlara şerh mi koyacak? Bu dönüşü halka izah etmek için çok uğraşacak mı, yoksa “dün dündür, bugün bugündür” cümlesinin arkasına mı sığınacak?

BAŞKANLIK DARBESİ, MHP VE CHP...
RTE’nin dertleri şu günlerde Suriye ile sınırlı değil. Haziran 2015’te yere çakılan morali artık kötü bir hatıradan ibaret. Şu günlerde büyük bir heyecanla “Alaturka” (kendi deyimiyle “Türk usulü”) bir Başkanlığa geçiş yapabileceği meclis oylamalarını ve referandumu bekliyor! CHP’nin tüm uyarılarına rağmen, MHP’nin yaşattığı affedilmez ve tarihe arka sayfalarından giren süreç önümüzdeki günlerde giderek ısınacak. Ne kadar acıdır ki, MHP’liler daha olup bitenin ne olduğunu anlayamamışlar bile! MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, “CHP’nin ‘rejim değişikliği’ iddiası abartılı ve ölçüsüz. Burada yapılan sadece hükümet sistemine yönelik bir değişimden ibaret” diyebiliyor. Buna gerçekten “pes” demekten başka birşey yapılamaz! Ne yazmıştık? Bellek silen koltuklara mağlup oldu MHP’liler...
İşin özüne dönersek: CHP Eskişehir Milletvekili Cemal Okan Yüksel, AKP Anayasası’nın yıllarca eleştirdiği Esad’ın Suriyesi’nin Anayasası ile nasıl kritik bir paralelizm taşıdığını çok şaşırtıcı ve net ifadelerle açıkladı. Bu iki metnin ortak tarafları arasında tabii ki güçler ayrılığının yok edilmesi var. Deniz Baykal’ın bu hafta Perşembe akşam Habertürk’te çıkacağı televizyon programı ve özellikle önümüzdeki hafta parlamentoda yapacağı konuşmanın tarihe not düşmenin ötesinde, önemli bir sarsıntı getirmesini bekliyorum. Bu parlamentonun tecrübe ve bellek küpü Baykal’ın, İsmet Paşa’nın 1960 öncesi yaptığı tarihi ikazları hatırlatan bir “nutuk” atması sürpriz olmaz.

“ANAYASA GEÇİRME METODLARI” ÜZERİNE...
AKP’nin Anayasa “geçirme metodları” arasında neler var neler! Mesela komisyon çalışmalarında o meşhur “yeterlilik önergesi” ucubesine sığınarak, onca milletvekilinin konuşma hakkını askıya almak... Görüşmelerin hepsinin canlı yayınlanması için verilen önergeyi -tabii ki- reddetmek... HDP’nin “12 vekil içerideyken, bu Anayasa çalışmaları sürdürülmesin” talebiyle verdiği önergenin reddetmek... Rejim darbesine doğru gidişata kimsenin dur diyememesi için ellerinden geleni yapmak... “Referandum için 330 oya bile gerek yok” yönünde baskı yapmak....  VE, HERHALDE DUYDUNUZ: Fireleri azaltmak için gizli yapılması gereken Anayasa değişikliği oylamasının açık yapılmasını önermek!!! O kadar korkuyorlar ki verecekleri firelerden, parlamentoda kendi vekillerinin açık oy vermelerini isterlerse, hiç kimse şaşırmayacak! Bakalım buraya kadar düşmeye tenezzül edecekler mi?

AKP’nin parlamentoda sürdürdüğü bu cansiperane “demokrasi sabotajları” -hala kalıntıları sağda solda varsa- o zavallı “yetmez ama evet”çileri ve onların artık tedavülde ve serbest dolaşımda kalmayan ataları “2. Cumhuriyetçiler”i şaşırtır! İçişleri Bakanlığı, 1656 kişinin sosyal medya paylaşımları yüzünden tutuklu olduğunu ve binlerce başkasının da soruşturulmakta olduğunu böbürlenerek kamu oyuyla paylaşabiliyor! Çünkü artık iplerin tümü ellerinde olunca, “demokrasi makyajı”na gerek kalmadı!! “Yeni Türkiye”de, türban demagojisi ve demokrasi OUT, Başkanlık ve Osmanlıcılık İN! Ortada gezen taktikler ise hinOĞLUhin...

Yazı Tarihi: 28.12.2016
Paylaş
Benzer Yazılar
Videolar
Alt
BBC 1986 Bedri Baykam'ın sanatı