BAYKAL KENDİNİ Mİ TARİF EDİYOR?
Dün gece CNN Türk’te, Deniz Baykal’ın Ahmet Hakan’la yaptığı, başkanlık seçimi ile ilgili açıklama ve tartışmalar bu haftanın gündemini ciddi şekilde belirleyecek. Baykal’ın somut olarak neler dediğini zaten medyadan okuduğunuz için ben doğrudan işin yorumlarına gireceğim.
Baykal, öncelikle Kılıçdaroğlu’na diyor ki “Yedi yıldır genel başkansın, birçok badireden geçtin. Başkan adayı olmak istersen bu senin hakkın, buyur ol. Biz de seni destekleriz, ama aday olmayacaksan derhal kurultay toplansın ve başkan adayı olmak isteyenler yarışsın. CHP genel başkanı seçilen isim, aynı zamanda başkan adayı olsun. Çünkü aksi bir senaryo mümkün değil, ciddi olmaz”.
Ardından Baykal başkan adayı olacak ismin sahip olması gereken tecrübe ve meziyetlerin dökümüne öyle bir giriyor ki, doğal olarak insanın aklına “Acaba kendini mi tarif ediyor?” sorusu geliyor. Ahmet Hakan da bu soruyu somut olarak sorunca “Yok hayır, benim kendim için hiçbir talebim yok” cümlesini takip eden satırlar arasında “ama bana verilecek sorumluklardan da kaçmam” cümlesi öyle dikkat çekiyor ki, siyasal tecrübeye sahip herkes, bunun ne anlama geldiğini biliyor. Halk dilinde bunun anlamı “Bu teklifi yan cebime koyarsanız, hayır demem”. Bunu da tabii ki her siyasinin gündeme getirme hakkı var.
BAYKAL YERİNDE DURAMIYOR
Şöyle bir gerçek var: Özellikle son bir-iki yıldır Baykal yerinde duramıyor. “Antalya Milletvekili” sıfatı kendisine yetmiyor. Kendisiyle uzun yıllar siyaset yapmış ve onu en yakından izlemiş bir insan olarak bunu net olarak görüyorum. Diyelim ki Baykal kariyerinin sonlarına yaklaşırken bu kritik süreçte, Türkiye’nin tecrübesinden yararlanmasını istiyor. Bu da doğal hakkı. Öte yandan partiyi şu anda yöneten kadro da belki onun bu çıkışını “durumu biraz oldu bittiye getirme çabası” olarak görüyor. Çünkü Baykal’ın “aksi düşünülemez” mantığıyla öne sürdüğü savlar, aslında hiç de iddia ettiği gibi bir dokunulmazlık ve alternatifsizlik taşımıyor.
Ezcümle ne diyor Baykal? “Şayet Kılıçdaroğlu bugün adaylığını açıklamayacaksa, adaylar çıksın yarışsın, kazanan aday olsun ve görevi de muhalefette görünen %49’u örgütlemek ve toparlamak olsun”.
BAYKAL TÜM ÜYELERLE SEÇİMİ HATIRLADI
Burada bir parantez açmaya mecburum. 2003’te CHP genel başkan adayı olduğum süreçte sunduğum projeyi, 2010 yılında somut bir tüzük çalışması ile CHP’nin gündemine taşıdım. Ne yazık ki o çalışmada teklif ettiğim ve CHP’nin üç ayda gerçekleştirmesi gereken büyük “Demokratik Devrim” alınıp partinin çağdaş, evrensel yeni bir döneme geçmesini sağlayacak bir füze haline getirileceğine, resmen demonte edilip yedi-sekiz parçaya ve altı-yedi yıla yayılarak, bölük pörçük bir halde partiye uyarlanmaya çalışıldı. Bu da devrim etkisini ve toplumda oluşabilecek olumlu algıyı köreltti. Bunun son parçasını da Ahmet Hakan’la yaptığı görüşmede Baykal dile getirdi: Neydi bu? Genel Başkan’ın, delegeler değil tüm üyelerin oylarıyla seçilebilmesi! İlginçtir ki, bu projeyi CHP’ye 2003’te adaylığım süresince taşıdığımda, genel başkan seçimine birkaç saat kala tüzüğü değiştirip adaylığımı ve bu devrim projesini çöpe atan o günkü başkan Baykal ve ekibi, şimdi birçok noktası zaten artık uygulanmaya konmuş o büyük çıkışın bir de “tüm üyelerle başkan seçimi” maddesini hatırlayıp yürürlüğe koymayı teklif ediyor... Ey zaman, sen nelere kadirsin! Söyleyecek laf bulamıyorum. Bu fikir şimdi sizi heyecanlandıracak kadar güzel ve çarpıcıysa, o zaman neden 14 yıl önce örtbas ettiniz? Hukuksuz son an değişikliği ile, “maç oynanırken kuralları değiştirerek”, bu hareketin önünü neden kestiniz? Demek ki bu manevralarınız yanlışmış...
BAYKAL’IN DOĞRUSU...
Baykal’ın haklı olduğu tek nokta, CHP’nin 2014’teki Ekmeleddin İhsanoğlu adaylığı rezaletini bir daha yaşamaması için, yeni başkan adayının partinin ve kurultayın onayı ve istişaresiyle belirlenmesi gerektiği. Çünkü artık görüldü ki, bu adaylık konusu Kemal Kılıçdaroğlu’na terk edilemeyecek kadar ciddi ve vahim bir konu! Kılıçdaroğlu’nun neden olduğu İhsanoğlu adaylığı intiharı, partinin ve ülkenin bir daha yaşamaması gereken büyük bir felaketti. Yeni adayın seçimden çok önce partinin konsensüsüyle seçilmesi tabii ki çok önemli. Bu arada Baykal, CHP’nin adayı seçimi kazanırsa, “CHP Genel Başkanlığını aynı gün bırakıp tarafsız cumhurbaşkanlığına başlaması gerektiğini” vurguluyor. Bu son maddeye bir itirazımız olamaz, ama... işin ama’ları var. Ciddi ama’ları...
2014 seçiminde, Erdoğan ilk turda kazandı. CHP aday seçimi konusunda yaptığı ölümcül hatanın dışında, ikinci tura kalacak iki adayın oluşmasını da engelledi. Nasıl mı? Partiden ses çıkmayınca demokratik kitle örgütleri olarak bir araya gelip Emine Ülker Tarhan’ın adaylığında anlaşmıştık ve bu kamuoyunun gündemine oturmuştu. Fakat 20 CHP milletvekili çıkıp bu adaylığı desteklemeyince, sonuçta toplum Erdoğan ile İhsanoğlu arasında sıkıştı ve birçok insan oy vermeye gitmedi. Erdoğan böylece ilk turda oyların yarıdan fazlasını almayı başardı. Bunun böyle yaşanmaması için belki en az beş-altı adayın yarışması ve kimsenin %50’ye ulaşamaması lazımdı.
VE YANLIŞI!
Baykal’ın önerisi, Kurultay’ın gerekiyorsa yeni başkanı ve başkan adayını seçmesi. Halbuki diğer alternatif, Kurultay’ın CHP’nin resmi adayını belirlemesi ve o tarihe kadar adayların ortaya çıkması. CHP’nin genel başkanı ve başkan adayı ayrı ayrı güçlü kişiler olursa, partinin propaganda ve halka ulaşma gücü iki misli artacak. Erdoğan kendini ringde iki boksöre karşı dövüşürken bulacak.
Ayrıca, CHP normalde bu süreçte Erdoğan’ın tek adam döneminde, ağır ve sivri bir muhalefet yapmak durumunda kalacağı için, kalan %49 muhalif oyların her birine her zaman uygun düşecek siyaseti ve cümleleri bulamayacak! Türkiye gibi her tarafı dikenlerle ve görünmez uçurumlarla dolu bir ülkede, siyaset yaparken partinin kimi sert çıkışları veya kimi hataları kaçınılmaz şekilde olabileceği için, genel başkan ve başkan adayı ayrı kişiler olduğunda partinin kimi olası hataları veya çelişkileri, böylece adaya yansımamış olacak! Yani Erdoğan’a karşı oy verme ihtimali olan ülkenin yarısı, karşısında illa salt ana muhalefetin alışılmış çizgisini aday olarak görmeyecek.
MESELA BÜYÜKERŞEN VE KESİCİ OLABİLİR
Burada hemen çekinmeden bir-iki örnek vermek istiyorum: Mesela CHP başkan adayı Yılmaz Büyükerşen veya İlhan Kesici olursa, CHP’nin doğal olarak yaşadığı zorluklar üzerinden fazla yıpranmamış olan bu isimler, son kertede doğrudan CHP seçmeni olmayan merkez seçmenden de oy alabilecekler. Örneğin Yılmaz Büyükerşen son derece başarılı bir belediye başkanı olarak, İlhan Kesici her kesime hitap edebilen, merkez sağ ve merkez solda siyaset yapmış, ekonomiyi de iyi bilen önemli bir aday olarak halkın gönlünü kazanabilir, Erdoğan’a da büyük bir mağlubiyet yaşatabilirler.
BU MANTIĞA GÖRE ABDULLAH GÜL DE CHP BAŞKANI OLABİLİR Mİ?
Baykal’ın en şaşırtan çıkışı, tüm bunları saydıktan sonra Abdullah Gül’ü kendisine soran Ahmet Hakan’a “Gül’ün adaylığının da ciddi olarak ele alınabileceğini” söyleyebilmiş olması! İşte orası, filmin koptuğu yer! Ekmeleddin İhsanoğlu senaryosunun aynen ya da daha da büyük doku uyumsuzluklarla sürmesi anlamına geliyor, bu ismin böyle bir platformda telaffuz edilebilmiş olması. Her ne kadar Baykal belki bu ismi “o bile olabilir” anlamında bir geniş ufuk olarak öne sürmüş olsa bile, bu tavrın kendi “hinterland”ını ne kadar yaraladığının demek hiç mi hiç farkında değil! Tüm bu yaşananların ardından CHP, koskoca ana muhalefet partisi, “Gezi halkı”, Erdoğan’ın alternatifi olarak, onun AKP’de de alternatifi olan Abdullah Gül’ü çıkarabilir mi? Buna insaf ve pes derler!
Ayrıca burada altından kalkılmaz ağır bir çelişki daha var: Abdullah Gül, %49’un adayı olabiliyorsa, öte yandan CHP Genel Başkanı ana muhalefetin başkan adayı da olacaksa, o zaman bu mantıkla kaçınılmaz şekilde, demek ki Gül, CHP Genel Başkanı da olabilir! Bu iki veriye inanıyorsa, Baykal demek bunu istiyor veya en azından kabul edip içine sindirebiliyor demektir. İşte bu, CHP ve muhalefetin genel gözünde Ekmeleddin İhsanoğlu adaylığından bile daha ağır bir tablo oluşturur..
BAYKAL ARTIK BU STRATEJİ ARAYIŞLARINDAN KENDİNİ AZAD ETMELİ
Baykal’ın anlaması gereken yeni durumlar var. Neredeyse seçmenin yarısının gençlerden oluştuğu bir ortamda, 80 yaşında bir eski lider, bu filmin ideal başrol oyuncusu olamayacağını kendi görebilmeli. Gençlik, hele yıllardır tanıdığı için kendisinde heyecan üretemeyecek eski bir çınara bu krediyi açmaz. Kendi bölgesindeki gençleri o kadar etkilemiş bir Erdoğan’a karşı, haydi haydi açmaz! Ayrıca konu yalnız yaş da değil; mesela Kılıçdaroğlu da bu heyecanı yaşatamaz... Artık herkes görsün ki, yıllardır bu siyasi arenada aynı rakibe karşı sayısız yenilgi almış bu isimler, bu kadar zor şartlarda gerçekleşecek yeni bir başkanlık seçiminde halkta bir heyecan kasırgası yaratıp, favori atı bu yarışta geçemezler! Bu hatada ısrar kitlelerin gerçekten siyasete küsüp, artık çözüm arayışlarını terk etmelerine neden olur. Bunun yerine Baykal’ın ve partinin ileri gelen tecrübeli isimlerinin, halkı heyecanlandıracak yeni aday bulma ve saptama yönteminde Kılıçdaroğlu’nu aklı-selime çekecek yöntemleri bulmasına yardımcı olması lazımdır.
TOPARLARSAK: TAZE İSİM UMUT GETİRİR
CHP başkan adayı, mesela benim çizgimdeki CHP’lilerin duruşunun da temsil ettiği katı CHP bakış açısını taşımamalıdır. Partinin tarihten gelen pozisyonu ve ödünsüz tavırlarını öne çıkaracak aday, Erdoğan’ı mutlu etmekten başka bir sonuç yaratmaz. Hedef ilk turda en az beş-altı adayın yarışması ve seçimin 2. tura taşınmasıdır. Hedef, merkez sağ ve merkez sola aynı anda hitap edebilecek bir aday bulmaktır. Hedef, CHP Genel Başkanı ve CHP başkan adayının aynı anda sürekli sahaya çıkarak, en az altı aya uzanacak uzun bir kampanya döneminde büyük uyum içinde çalışan bir ekip olarak görülmeleridir. VE HEDEF, ARTIK HALK KESİMLERİNE “YETER ARTIK” DİYE NARA ATTIRMAYACAK VE ONA YENİ UFUKLAR AÇAN FARKLI BİR İSİM SUNABİLMEKTİR! Böyle bir ismin öne sürülebilmesi, 16 Nisan sonrası partiye hakim olan yılgınlığın yerini toplumsal ve parti içi umuda bırakmasını sağlayacaktır.
Türkiye’de benim gibi, hem Kılıçdaroğlu’na hem de ondan önce Baykal’a genel başkanlıktan istifaya davet mektubu yazmış ve yayınlamış çok sayıda yazar veya siyasetçi olduğunu sanmıyorum; hem de partili olmama rağmen. Her ikisi ile de hala saygılı, dostça ve parti dayanışması içinde bir ilişki sürdürebiliyor olmamın kökeninde, hiç kimseyle kişisel çıkar ilişkisi gütmeden, Türkiye’yi düşünen arayışlar içinde olmam vardır. Türkiye tarihine mal olmuş bu iki değerli isimden ricam, konuya kendileri dışında bakmaları ve objektif doğrulara yaklaşmak için partinin başkan adayını tüm üyelerle seçmeye gönül rahatlığı ile yanaşmalarıdır. CHP Genel Başkanı, partisi içinde bu görevi kendisinden daha iyi kotarabilecek, kapsama alanı en geniş, zeka kıvraklığı en uygun ismi önermelidir. Yoksa amacımız, bilinen yol ve metotlardan yürüyüp ülkenin şu durumunda sandığa küsmeye hazır milyonları hayattan ve siyasetten sonsuza dek soğutmak olamaz!