Öncelikle bazı suluboyalar, kağıt üzerine sayısız skeçler, litografi ve çinko baskılar, Paris’in hemen ardından “ağırlaşacak” öznel kimliğinin, daha “hafif” çalışmaları... Küçük ve orta boy tuallerin hemen ardından gelen efsanevi “Fahişenin Odası”, “La Toilette” ve “Hayalet”... Çalışmalarının her biri 120x240 cm. ve sunta üzerine, dönemin ilk büyük ebatlı ve iddialı işleriydi. Büyük kartonlara yapılan kolajlar, perspektifi kırılan ve minareleri dans eden gerçek ötesi bir İstanbul, kadın figürleri, portreler... Sunta ile beraber kullanılan kırık aynalar, sanatçının o günlerde hakkında hiçbir şey bilmediği Julian Schnabel’in kırık tabakları ile çok ilginç bir paralelizm oluşturuyor. Bunlar, Türk sanat tarihinde büyük kırılma noktaları oluşturacak olan Yeni Dışavurumculuk akımının ilk oluşum yılları. Türk çağdaş sanat tarihi, Baykam’ın bu ilk yapıtlarıyla dünya sanat tarihi ile ilk defa eşzamanlı olarak kesişiyor. 1982’de sanatçının boyası daha da rahatlıyor. Yavaş yavaş bu ortama graffitiler ve sprey boya eklenirken, yağlı boya yerini akriliğe bırakıyor. Sanatçının gittikçe daha hızlı çalışmaya ihtiyacı var. Bunlar bildiğimiz anlamda bugün her yerde o kadar uzaktan tanınan, olgun haliyle Baykam stilinin doğuş yılları.