Önceki günlerden birindeki İYİ Parti’nin tanıtım toplantısının haberlerini izlerken… Hiç aklıma gelmezdi kahkahaya boğulacağım: Birden bütün salon “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye tempo tutmaya başladı! Acaba Mustafa Kemal, şu ortamda Cumhuriyetçi güçlerin oylarını bu kadar tehlikeli bir yapıda bölen bir partinin, kendi adını kullanarak bu sloganları atmasına ne tepki verirdi? Güleceğini zannetmiyorum; muhtemelen gözleri kızgınlıkla çakar, en sert sözleriyle “Alay mı ediyorsun sen çocuk?” diye oturumu yöneteni haşlardı! Tabii bunu hiçbir zaman tam bilemeyeceğiz, ama ben bu dediklerime kesinlikle kalben ve fikren inanıyorum…

Meral Akşener, siyasi akış yörüngemizin ortasına gülle gibi bir top bıraktı. Demokrasimizin, kadın-erkek eşitliğinin, laikliğin, cumhuriyetçiliğin gidişatına devasa bir salvo vuracak, adeta korkunç bir bomba gibi patlayacak, içi saçmalıklarla dolu bir gülle! Aslında patlamasıyla içindekilerin her yana saçılıp; yobazların, faşistlerin, tarikatçıların, kul hakkı yiyenlerin hayvan düşmanlarının, doğa katliamcılarının ekmeğine yağ sürecek acayip bir gülle bu! Ama inanın bana içi yalnız saçma değil saçmalık dolu bir gülle! Tutarsızlık, omurgasızlık, mantık dışılık dolu ve halkın değerlerine ihanet olarak görülen bir gülle… 

Akşener’in göremediği birçok şey var; neden göremediğini bilmiyorum kendi kendine mi beynini yıkıyor; birileri mi onu kandırıyor, yoksa tüm siyasi bilincini ve perspektif yaratma yeteneğini mi kaybetti? Belki matematik hatası yapmıyordur da, acaba yörünge değiştirip Tayyip Bey’in himayesi altına mı girecek?! Şayet öyle bir gizli ajandası yoksa: Göremediği şeylerin en başında ilkokul üç düzeyinde matematik var. Her yerde aday çıkarırsın; ben adayım diye afişler bastıracak ve etrafta kiraladığı arabalarla caka satacak bir sürü bilinçsiz insan bulabilirsin. Bunlar sözde büyük konvoylar, sözde gövde gösterileri yapmak için sokaklarda büyük trafikler yaratabilirler. Ama nereye kadar? Ne işe yarayacak bu adaylar, kaç oy alabilecekler, kimin oyunu geçebilecekler? Halkın 21 yıldır süren bir iktidardan nasıl bıkmış/usanmış olduğunu görmekten aciz, sırf boş söylemlerle nereye yöneldiğini anlamadan bir boğazdan açık denizlere doğru giden pusulası olmayan bir küçük gemiye benzetti partisini… Her gün önemli istifalar birbirini takip ediyor. Bence her biri gecikmiş birer istifa! 2-3 aydır aklını/mantığını -ne diyorduk ilkokul düzeyindeki- matematik bilgisini hala kullanabilen, o partiye kayıtlı herkesin istifa etmesi lazımdı… Neyse zararın neresinden dönerseniz dönün kardır. Ama hala o partide siyaset yapmaya devam edenlere soracaklarım var tabi: Hangi sorumlulukları üstlendiğinizin farkında mısınız? Hasbelkader birazcık başarılı olup halkın belirli bir yüzdesini bile kandırabilmeniz ülke açısından, bu ülkenin kadınları gençleri aydınları ve Demokratlar açısından, nelere mal olabileceğinin farkında mısınız? Yakın dönemden çok iyi bildiğiniz bir sloganla “tehlikenin farkında mısınız”? Yarın nasıl bir pişmanlık duyacağınızın farkında mısınız? Yarın duyacağınız pişmanlığın da hiçbir fayda etmeyeceğinin farkında mısınız? 

Bırakın Mustafa Kemal’in askeri olmayı, şu anda üstlendiğiniz rolle Mustafa Kemal’e hakaret eden ve onun devrimlerine en düşmanca bakan yobaz ve gericilere açık bir hizmet sunduğunuzun farkında mısınız? İlkokul öğretmeninizin sizi tekrar arayıp bulması ve izlediğiniz us dışı yolun nelere mal olacağını rakamlarla size anlatmasına mı ihtiyacınız var? 

Muhalefetin oylarını bölerek birçok yerde CHP adayının kazanmasını engelleyerek ne kazanacaksınız siz? CHP’ye kazandırmamış olmanın gururunu mu taşıyacaksınız yoksa Tayyip Erdoğan’a, onu destekleyen tarikatlara, laiklik karşıtı imamlara, hukuksuzluğa yeşil ışık yakmış olmanın tarif edilemez hafifliğiyle uçuşa mı geçeceksiniz?


 

İtiraf edeyim size, benzer soruları DEM’e de sormak isterim, her ne kadar orada bölgesel coğrafi durumlar ve seçenekler farklı algılar sunsa da… Yukarıda Meral Akşener’e sorduğum soruların benzerlerini size de yönelttiğimden bir şüpheniz olmasın, onları tekrarlayacak değilim… Muhalefet adına oyların bölünmesinin kime yaradığını, kime yaramadığını siyasi tecrübelerinizi üst üste koyarak herhalde görebilirsiniz diye umuyorum… Bu oy bölme ve karşı aday çıkarma operasyonuna nereye kadar ve nerelerde devam edeceksiniz? Akşener’e sorduğum soruların hangileri sizler için de kaçınılmaz derecede aynı ve eşit derecede vahim lütfen bunu tartın ve sonra tarihe karşı hesabını veremeyeceğiniz mesuliyetlerin altına girmiş olmayın!

 

TABAN OPERASYONU’NUN ACI DERSİ…

Şimdi size anlatmaktan hiçbir zaman yorulmadığın tarihi bir dersin eksenine aktaracağım. Yıl 1993, Temmuz ayı… Taban operasyonu hareketini büyük bir Dayanışma ile kurdum ve başlattım. ADD, ÇYDD, DİSK, ve onlarca meslek örgütünü demokratik kitle topluluklarını bir araya getirdim. Söylememiz çok kısa ve netti: Yine aynen burada yaptığım gibi matematik hatırlatmalar içindeydik. “Sizler aklinizi başınıza almazsanız SHP CHP ve DSP bir araya gelmezse Refah Partisi büyükşehirleri kazanacak, ardından oradan aldığı güçle parlamenter seçimleri kazanacak ardından biriktirdiği güçle ülkenin rejimini değiştirecek” diye her yerde toplantı düzenledik imzalar topladık, partilerin kongrelerini il ve ilçe merkezlerini gezdik, kavgalar ettik, polemiklere girdik, uzlaştırmaya çalıştık… Hemen daha birinci gün bize yanıt veren ilk kişi rahmetli Bülent Ecevit idi. “Biz bu teklifi yapılmamış sayıyoruz biz hiçbir zaman hiçbir parti ile bir dayanışma veya işbirliğine girmeyeceğiz” şeklinde bir faks ile somut yanıt iletti Bülent Bey. Ardından sıra Karayalçın‘ın önderliğindeki SHP ve Baykal başkanlığında ki CHP’ye geldi. Bütün arabuluculukları ve temasları son ana kadar sürdürmeme rağmen başaramadık. Halbuki birçok alternatif götürdük birleşin, birleşemiyorsanız ortak aday çıkarın, onu da yapamıyorsanız alan paylaşın, yani birbirinize rakip olmayın: Mesela SHP Ankara ve İstanbul’da aday çıkarıyorsa Adana ve İzmir’i CHP adayı alsın ve benzer şekillerde birbirinizin oyunu bölmeden Türkiye’de bir işbirliği yapın, dedik. Maalesef ikna edemedik, çünkü adaylığını koyan her iki partinin onca ismi kendilerini dev aynasında gördüğü için her biri kazanacaklarına inandırmıştı kendilerini. Sonuçta Bizleri dinlemeyen sevgili siyasilerimiz Ankara’da CHP ve SHP’yi sandığa götürebilselerdi Melih Gökçek’i 1,5 puan geçeceklerdi. %28,98/27,34) İstanbul’da da sandığa 3 sol Parti beraber gitselerdi, Tayyip Erdoğan’ı dokuz puanla geçeceklerdi (%34,08/%25,19). Aslında DSP bu dayanışmaya girmese bile şayet CHP ve SHP beraber hareket etmiş olsaydı merkez sahada aynı mantıksızlıkla birbirini bölüp yok eden anavatan bir doğru yol partilerinin biraz bilinç taşıyan seçmenleri bu bölünmeye karşı merkez sola oy vererek yine fazlasıyla CHP-SHP ortaklığına bu seçimi kazandırmış olacaklardı aradaki 2,5 puanlık farka rağmen.

Bu bilinçsizlik, 1994’te Erdoğan hükümranlığını başlattı. Bugün bilinçsiz siyasilerin dayattığı ise, maalesef bu gidişle şeriatı getirecek!

Bilmem size bunların üstüne resim çizmeye halin vaktim ve ihtiyacım var mı? Bence yok lütfen aklınızı başınıza alın, ama ben şu anda bu cümleyi aslında bu partilerin üyelerine ve seçmenlerine söylüyorum: İntihar etmeyin, pişman olacağınız affedilmez hataların parçası olmayın. Rasyonel bilinçli ve ilkokuldaki matematik derslerinizi hatırlayan bir kararlılıkla itirazınızı yapın ve gereğini uygulayın. Bu yazıya itiraz edebilenler de hangi mantıkla, hangi hedeflerle ve hangi neden-sonuç ilişkisi ile bunu yapabildiklerini lütfen izah etsinler! Önce kendilerine, sonra da bu sütuna…

Yazı Tarihi: 29.02.2024
Paylaş
Benzer Yazılar
Videolar
Alt
Bedri Baykam | Bir Haremim Olsun İsterdim / I Wish I had a Harem @Berlin