Siyaset alanında ömrüm iki ana hedefle geçti. İlki, solu bir arada tutmak; diğeri demokrasi-laiklik ikilisini saldırılarından korumak. Diyebilirsiniz ki, “Solu bilmem ama, Millet İttifakı’nda sol, sağ ile birleşti!” Halbuki ilk bakışta öyle görünmesine rağmen, şu andaki makro görüntüye biraz uzaklaşarak bakarsak, iktidarın halen kendini sürdürebilmesi adına en önemli kozu, yine solun içindeki bölünmenin ta kendisi!
Seçimlerin ilk ve ikinci olası turu için iddialar etrafta uçuşuyor. Öne çıkan, seçimlerin büyük ihtimalle ikinci tura kalacağı… Tabii sonra da anketin kaynağı, siparişi kimin verdiği gibi sorular akla geliyor. Kılıçdaroğlu’nun ikinci turda en az dört-beş puan farkla kazanacağı, bana da en uygun gelen senaryo.
İnce’nin varlığı, şu anda seçimleri hem ikinci tura hem de o tarihte de belirsiz bir oy dağılımına doğru taşıyor. Şu anda bizim kendi arka bahçemizde, İnce en az sevilen insan konumunda. Kılıçdaroğlu’nun kazanma ihtimali çok güçlü olduğu için, şu anda onun oylarını bölen İnce’nin “potansiyel sorumlu” ilan edilme oranı aslında en yüksek noktasında değil. Çeşitli spekülasyonlar uçuşurken, herkesin farklı sitemlerle sataşmayı ihmal etmediği, kontrol dışı bir durumun anti-kahramanı o…
İNCE’Yİ BİTİRECEK EN KARANLIK KABUS!
Diyelim ki, Kılıçdaroğlu seçimi kaybetti. Diyelim ki, kökeninde İçişleri Bakanlığı’nda kurulan “Seçim Merkezi” var. Diyelim ki, trafoya kedi girdi ya da diyelim ki, hesaplarda hatalar yapıldı…
O zaman, halkın 21 yıllık baskı iktidarından kurtulmasını engelleyen zat olarak Muharrem İnce ismi tek başına öne çıkacak! O noktada oluşacak dev dalgaları durdurmaya hiçbir faninin gücü yetmez! İnce, o andan itibaren ne yaparsa yapsın persona non grata ilan edilir! Siyasi geleceği bir kara deliğe girer ve yok olur. Sonra, aynen 2018’de seçim gecesi nerede olduğunu çaresizce izah etmeye çalıştığı gibi, bütün kampanyası boyunca muhalefetin ona nasıl saldırdığını, neden oy bölünmesinden sorumlu olmadığını, asıl suçlunun Millet İttifakı olduğunu anlatır da anlatır. Kimse zerre kadar inanmayacağı için de, Erdoğan zafer konuşmaları turnesi atarken, kendisi halkın önüne çıkamayacak durumlara düşer.
İnce’nin aldığı bu ölümcül risk değer mi? Şu anda onun oylarını %6’nın üstünde gösteren hiçbir anket var mı? Kısaca, İnce’nin cumhurbaşkanlığı adaylığı şu anda ligin sonlarındaki bir takımın “Türkiye ligini biz kazanacağız” demesi ile eşdeğer bir noktada…
İNCE ŞUNU YAPARSA GÜNEŞE VE KENDİ BAHARINA KOŞAR
Sonuçta, İnce kazanması mümkün olmayan bir yolda… Kendisini, milyonları mağdur etmek yerine, onların kahramanı olmaya dönüşebileceği bir formül var aslında. İnce, kendi mantığında birçok eleştirisinde haklı olabilir, İttifak’a davet edilmemiş olmasına içerlemiş olabilir; ama ortada bir gerçek var ki, kendisi bu seçimi kazanamayacağı gibi, seçimin tüm yükünün veya mağlubiyetin faturasının üzerine yıkılacağı bir mega tehlike ile karşı karşıya…
Aynı Muharrem İnce, “İkazlarımı yaptım, tavrımı belli ettim. Partim yine milletvekili seçimlerine katılacak, ama ben, Türkiye’nin ikinci yüz yılına yeni bir sayfa açması için büyük bir özveride bulunuyorum, kendi iddiamı erteliyorum ve halkımın büyük çoğunluğunun bu iktidardan kurtulma çabasına katkıda bulunmak için adaylığımdan vazgeçiyorum” derse, neler yaşanır?
Gelin bir de ona göz atalım: İnce’ye oy vermeyi düşünen insanların en az %70’i sözlerinden etkilenerek Kılıçdaroğlu’na oy verir. Kılıçdaroğlu birinci turda kazanır. Bu galibiyetin ve tarihi zaferin büyük paydaşları arasında İnce yerini alır. Halk, Kılıçdaroğlu ile beraber en çok onu alkışlar. O zaman yapmış olduğu eleştiriler bile çok daha yerine oturur, daha geniş kitlelerin belleğine yerleşir. Yani İnce, saatte 220 ile bir cehennem duvarına toslamak yerine, o duvarı bir perdeden geçer gibi aşar ve güneşine, bahara, beyaz bir sayfaya ulaşan Türkiye’de kral olur! Bu mutluluğun ana mimarlarından biri olarak alkış alır, büyük hayranlık kazanır ve siyasi geleceğini yalnız korumuş olmaz, önünü sonuna kadar açmış olur! Partisi de %7 barajını bu rüzgarla aşar, parlamentoda grup dahi kuracak duruma gelir!
Ne yazık ki İnce’nin ekibinde kendisine bunları anlatabilecek tecrübede, politik tarihi içselleştirmiş insanlar yok. İnce, hep yalnız adam rolüne soyunmak istiyor. Bu sebeple İnce’ye eski partisinden bir abisi veya sade bir demokrat yurttaş olarak seslenmek istedim.
İsterim ki sevgili İnce, cehennem duvarına toslamasın, bahara, güneşe ve kendi geleceğine kanatlanıp uçsun… Özgür Türkiye’yi de keyifle ikinci yüzyılına uçurarak…