Erdoğan, partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında kameralara bakarak muhalefet hakkında şunları söyleyebiliyor: “Ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz”. Ülkeyi tek adam olarak yönetmek, parlamentoyu bir dekora çevirmek, bakanları istediği gibi atayabilmek, KHK’larla ülkeyi idare etmek, hem cumhurun başı hem de iktidar partisinin başkanı olmak anlaşılan kendisine yetmemiş. İstediği bunların da ötesinde… Ülkede kendisine muhalefet eden bir siyasi yapı olmasın istiyor resmen; İktidara talip olmamanız sizin açınızdan daha iyi olur” demenin başka bir anlamı yok. Bu söylem, teorik olarak zaten dilimizde bir tehdittir. Aynen “bu mahalleye bir daha uğramaman senin hayrına olur” cümlesi gibi… İşin acı tarafı ne kendisi ne onun A takımı ne de yandaşları bu söyleme bir eleştiri getiriyorlar! “Sayın Başkan, söyledikleriniz anayasaya aykırı, üstelik zaten muhalefetsiz iktidarın da bir anlamı kalmaz” gibi durumu geçiştirmeye çalışan en ufak bir söylemlerini bile duyamıyoruz.

 

SEÇİMİ KAYBEDECEKLERİNİ ANLAMAK…

Erdoğan’ın bu tavrı artık seçimi kaybedeceklerini anlamış olmaları ile ilişkili. Aylardır söylüyorum, öyle olmasa, Kanal İstanbul müteahhitlerine ödeme yapmamakla onları tehdit eden Kılıçdaroğlu hakkında “Uluslararası Tahkim yoluyla bu paraları sizden söke söke alırlar” mealinde iktidarın değişeceğini kabullenen bir cümle kurmazdı! Cumhurbaşkanı’nın artık seçimi kaybettikten sonraki süreç hakkında yorumlar ortaya koymaya başladığını görebiliyoruz. Ekonomik göstergelerin geriye koşması, halkın geçim sıkıntısı, filenin pazarda dolamaması hayra alamet değil. Bir de bunların üstüne hem Amerika hem Rusya hem de Avrupa ile işlerin kötüye gidiyor görünmesi ve Erdoğan’ın yıllardır bildiğimiz tipik “bir kutupla işler kötü gittiğinde diğer kutba yanaşma” politikasının bile artık para edemediği bir ortamda, “Kaybedenler Kulübü”nün ufukta görünmeye başlaması Cumhur İttifakı tutkalı artık eridiğini görüyoruz. AKP’nin, Tayyip Bey’in ve Cumhur İttifakı’nın yandaş anket şirketlerinde bile geride kalan oy potansiyellerinin yarattığı panikten değil, çok daha ağır bir konudan örnek vereceğim: Fatih Altaylı’nın kaleminden okuduğumuz bilgide, AKP’nin 2016’da FETÖ’nün imam-subaylar ayaklanmasında hayatını kaybeden Erol Olçok’la beraber AKP’nin seçim kampanyalarının stratejisini belirlemiş olan Faruk Acar’ın, İYİ Parti’nin seçim stratejileri merkezine transfer olması akıl almaz bir gol! Bu “gemiden kaçış”ın yaratacağı moral bozukluğu ve paniğin, yalnız AKP milletvekillerini değil partinin çaycısını bile etkileyeceği ortada! Geminin batacağını anlayınca, kimlerin hangi hızda kaçtığını tarih ve atasözleri, bize hep anlatmıştır. Bugün artık Cumhuriyet’in değil, tek adam diktasının bir parantez olarak kapanmak üzere olduğunu yurtiçinde ve yurtdışında neredeyse herkes görüyor.

Bu algıyı yaşayanlar arasında başta Cumhurbaşkanı olduğu için de gerek “daha neler olacak neler, bunlar iyi günleriniz” gerek “ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için iyi olacağını hatırlatmak istiyoruz” cümleleri biraz paniğin, biraz çaresizliğin, biraz da oyunun kuralları dışında oynamaya mecbur kalma riski ile karşılaşmanın tezahürü herhalde, çünkü bu satırlarda ciddi ve resmi siyasi söylem olarak yorumlanabilir kelimeler yok! Ülkede silah ruhsatlarının sık sık tartışmaya açık şekilde bolca dağıtıldığı düşünüldüğünde, durum daha sıkıcı olabiliyor.  Şiddetin yukarı katlardan sanki imalı sözlerle yüreklendirilmesi, son haftalarda “siyasi cinayet” tartışmalarının gündemde dolaşmasının somut nedenlerinden. Ben yine de herkesin sakinleşmesi ve “siyasi cinayet” konuları ve polemiklerinden uzak durulmasından yanayım.  

HALK ARTIK İPLERİNİ KOPARDI

Yaşanan her türlü yozlaşma artık halkı usandırdı ve haksızlıklara karşı kendini tutamaz hale getirdi. Gün yok ki artık önüne uzatılan mikrofonlara isyan edip bu düzene katlanamadığını belirten bir yaşlı teyze veya bir genç ortaya çıkmasın. Artık bu ülkede maalesef adalet düzeni ve hukuka duyulan güven en alt seviyeye inmiş durumda. Osman Kavala davası, HDP’nin durumu ve Demirtaş davası, Gezi davası, her biri dış dünyadaki demokrasiye ve hukuka saygılı insanların bize acıyarak bakmalarına neden oluyorlar! Anayasa Mahkemesi veya AİHM kararlarını bile dinlemeden yürüyen bir yargı sistemi son derece üzücü! Her fırsatta Atamıza en ağır lafları eden, ne idüğü belirsiz, sıfatları tartışmalı sözde imamlardan, Yılmaz Özdil’in ve onun gibi düşünenlerin “cesetlerini” (!) camiye sokmamaktan dem vuran küstahlara kadar her türlü seviyesizliğin yerlerde gezindiği bir ortamda, yaratılan bu iklimin önce AKP’yi budadığını anlayamamakta ısrar ediyor iktidar. İtirazlarımız da hiçbir işe yaramıyor, ısrarla bu zavallı tavırlar sürdürülüyor. O zaman ben de diyorum ki madem siz bu şekilde yok olmaya ve kendinizi bitirmeye razısınız, buyurun devam edin… İlerde “biz neden kaybettik” diye analizler yapmak için buluştuğunuzda, belki okursunuz benzer yorumları…

BAKIN MERKEL, ECEVİT VE ZEKİ MÜREN NEDEN REVAÇTA!

AKP’nin yarattığı bu yeni karanlık ve baskıcı Türkiye’den yaka silken halkımız kimlere sarılıyor… Merkel, Ecevit ve Zeki Müren’e!

Bakın Merkel’in marketlerde yanında korumalar olmadan evinin alışverişini yapması, kendi yaptığı yemeği yemesi, mütevazı ve dürüst tüm kişisel tavırları ve devlet kadını imajı, sağcı solcu demeden bütün halkı etkiledi. Varsa yoksa her yerde Merkel ve ona duyulan sonsuz saygı ve hayranlık! Son dönemlerde artan Ecevit’e yönelik gündeme getirme ve yine hayranlık belirtme çabalarının arkasında da aynı benzer duygu var. Konu aslında Ecevit’in siyasi söylemi ve başarıları değil, çünkü maalesef 80 darbesinden sonra sola verdiği zararları artık herkes anladı. Ama dürüst devlet adamı ve parada pulda gözü olmayan insan imajı, Ecevit’i hep yukarılarda tutuyor, çünkü halk artık bu değerleri bulamıyor! Onun yanı sıra gerek eşsiz sanatçı Zeki Müren’in şarkıları, gerek eski Türk filmlerine karşı duyulan büyük açlık, hep bu Cumhuriyetçi Türkiye yılları özleminin yansımaları...

Sevgili “Eski Türkiye”, sen değerlerinle bizi bekle, geliyoruz merak etme! Seçimin ertesi günü de Ferhan Şensoy’un mezarı başında seçim sonuçlarını kutlayacağımız günü tekrar sizlere hatırlatmayı görev biliyorum… “Çocuklar inanın, inanın çocuklar! Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!”                        

Yazı Tarihi: 14.10.2021
Paylaş
Benzer Yazılar
Videolar
Alt
Bedri Baykam'ın yaşamı ve anıları - Tuba Emlek ile İz Bırakanlar