Kılıçdaroğlu’nun geçen hafta övgü alan grup konuşmasının, halkın çoktandır beklediği bir çıkış olduğunu yorumlamıştık.
Bu hafta ise CHP Genel Başkanı bütçe müzakerelerinde bir nevi şov yaparak AKP’yi en korktuğu tavırlarla, yani içeriği rakam, bilgi ve mantığa dayanan çıkışlarla, hem de halkın anlayacağı, seçilmiş, cesur kelimeler ve göndermelerle ses ve vücut dilini harmanlayarak yıprattı.
Parlamentoda yapılan bütçe veya eleştirel kürsü konuşmaları, genellikle halkı etkileyen ve o siyasetçinin de siyasetin de tarihine geçen izler bırakır. İsmet İnönü ve Dr. Suphi Baykam’ın Menderes ve Demirel hükümetlerine karşı buna benzer hitabeti yüksek konuşmalarının yanı sıra, aklıma 70’lerde Ecevit, 80 ve 90’larda Cüneyt Canver, Deniz Baykal ve yakın dönemden Şafak Payev, Muharrem İnce, Özgür Özel gibi isimlerin sarsıcı konuşmaları geliyor. Kılıçdaroğlu ise son zamanlarda “Adalet Yürüyüşü” dönemi performanslarını bile sollayan bir grafik çiziyor. Sert ve sağlam muhalefete susamış kitleler, CHP Genel Başkanı’nın yükselen karizmasını izlerken, belediye seçimnzaferlerinin de hala süren yankısıyla 2023 seçimleri için umut ve hayal dünyasını canlı tutma fırsatı buluyor.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından özellikle gündem yaratan bölüm “Size Cumhurbaşkanı adayı olmayacağımı kim söyledi?” cümlesi oldu. CHP Başkanı’nın bu radikal değişime işaret eden yeni söylemi, ne kadar spontan bir kürsü dalaşı refleksi, ne kadar bir ciddi rota değişimi, bunu yaşayarak göreceğiz. Ancak şurası net ki, bu sorunun yanıtı, Millet İttifakı’nın, Muharrem İnce’nin ve parti içi muhalefetin geleceğine yön verecek bir faktör. Mansur Yavaş ve İmamoğlu’nun, Kılıçdaroğlu’nun çıkış ivmesine paralel şekilde baskıyı arttırmaları ve eski dönemlerin yolsuzlukları hakkında suç duyurusunda bulunmaları, “CHP nihayet beklediğimiz 5. vitese mi geçti?” umudunu topluma taşıyor. (7. vites demiyorum, abartmayalım!)
FUTBOLUN GÜZELLİKLERİ VE ÇİRKİNLİKLERİ
Biliyorsunuz bazı aydınlar spora ve özellikle futbola çok karşıdırlar, “Efendim 22 adam bir topun peşinde deli gibi koşuyor, binlerce kişi de ardından işin kavgasını yapıyor. Boşa zaman kaybı!” Bir de bunun tam tersine, sporu ve futbolu hayatının merkezine koymaktan çekinmeyen aydınlar var. Bunların en meşhuru, 1957 Nobel Ödülü kazanan, varoluşçuluğun ünlü Fransız yazar Albert Camus. Harry Potter yazarı J. K. Rowling, ünlü müzisyenler Elton John, Rod Stewart, Paul Mc Cartney, Fransız yazarlar Alain Finkielkraut, Jean-Paul Enthoven, Olivier Guez, Avrupa parlamentosu üyesi 68 olaylarının en ünlü ismi Dany Cohn-Bendit ve daha sayısız ünlü isim… Mesela Julio Iglesias’ın Real Madrid amatör takımının eski kalecisi olduğunu biliyor muydunuz? Ya da Che Guevara’nın Güney Amerika motorsiklet günlerinde ve öncesinde sahada olmaya doyamayan bir futbol tutkunu olduğunu, bu sporu “devrimin silahı” olarak tanımladığını okumuş muydunuz?
Türkiye’de ise, Allah’tan benim gibi bu spora tutkun birçok sanatçı var. Rasim Öztekin, Şevket Çoruh, Zeki Demirkubuz, maalesef geçen yıl kaybettiğimiz Küçük İskender, Tamer Karadağlı, Selçuk Altun, Komet, Yusuf Taktak ve daha niceleri gibi… Nejat İşler dostum ise her birimizden ileri giderek Gümüşlükspor’un eli kolu, ana itici gücü oldu!
Kusura bakmasınlar, sporu küçümseyen kimi entellektüeller, insanın beyni ve vücudu arasındaki koordinasyon ve akıl almaz iş birliği, bütünleşme, limitlerini aşma konusundaki mükemmeliyet arayışından pek bir şey anlamamışlar, daha doğrusu kendilerine bu fırsatı vermemişler. Bu satırları, bu önyargıyı taşıyan bazı arkadaşlar varsa, bunu aşmaları için yazıyorum.
Futbol özellikle son yıllarda ırkçılıkla mücadelenin en gözle görülür merkezi haline geldi. Bu konuda FIFA ve UEFA ısrarlı ve ödünsüz tavırlarıyla çoğu zaman doğru hamleleri yaparak ırkçı anlayışları cezalandırdı. Evvelsi gece Başakşehir’in Paris’te oynadığı maçta Romen 4. hakemin Başakşehir yardımcı antrenörü, eski futbolcu Webo’ya karşı takındığı tavır ve kullandığı çirkin ifade, birden dünya futbolunun ana gündemi haline geliverdi. Bakın o hakem kendini nasıl savunmuş: Negru, Romence “siyah” demekmiş! Özrü kabahatinden büyük! İyi de bunlar o kelimenin, dünyadaki anlamını hiç duymamışlar mı? Bu yutulmaz! Ayrıca Demba Ba’nın dediği gibi, beyaz bir futbolcudan söz ederken hakemler kendi aralarında “şu beyaz adam” diyorlar mı? Mümkün değil böyle bir savunma. Maçın ertesi güne ertelenme kararı ve PSG’nin de desteğiyle Başakşehirli futbolcuların sahaya çıkmayı reddetmeleri, alkışlanacak bir tavırdı. Şimdi bu vesileyle bütün dünyada ışıklar tekrar ırkçılığa çevrildi. Sporun dünyadaki insanları ve ülkeleri birleştirici özelliği tekrar yoğun şekilde gündeme gelmiş oldu. Dün gece oynanan maçta, Webo’nun kırmızı kartı iptal olarak saha kenarında yer alabilmesiyle hem Başakşehir’i, hem UEFA’yı tebrik etmek lazım.
Ülkemizde bazı istisnalar dışında spor sahalarında ırkçı söylemler pek kullanılmadı.
Bildiğiniz gibi, FETÖ, Türkiye’yi yok etmek üzere giriştiği saldırıda futbolu en elverişli ortam olarak gördü ve 3 Temmuz kumpası Fenerbahçe’ye karşı böyle başladı. Türkiye’de futbol ırkçılık değil, ama siyasi yobaz terör yapılanmasının bir parçası haline geldi.
Futbolun başka hangi çirkin yapılanmaların hedefi haline gelebileceğini uzun uzun anlatıp sizi yormak istemem. Ama maalesef Türkiye’de 3 Temmuz’un üstünden 8-9 yıl geçtikten sonra futbola yakışmayan, benzer çetevari oluşumlar yeniden hortladı. Ali Palabıyık ismini burada korumaya pek imkan yok, ama yazıyı negatif bir ifşaatlar dökümü haline getirmemek için diğer isimlerden “şimdilik” bahsetmeyelim. Denizlispor-Fenerbahçe maçında yaşanan olaylar, futbolun centilmen ruhundan uzak olmasının yanı sıra, yenilmesini istedikleri takım aleyhine futbol kaidelerini kafalarına göre yeniden yazan- yorumlayan tehlikeli bir anlayışın örgütlü iş birliklerine işaret ediyor. Sizi hiçbir detaya boğmadan şüphe götürmez bazı sonuçları söylemekle yetineyim: Hakem kötü niyetini, organize ve işbirlikçi yanlı tavrını o kadar belli etti ki, futbolumuzun yeniden ağır bir dip saldırısı altında olduğunu ve müdahale edilmezse işin çığırından çıkacağını somut olarak anladık. VAR hakemlerinin de çelişkili kararlarıyla çifte standartlarını ayyuka çıkardıkları maalesef ortada.
Futbol Federasyonu’nu, iş işten geçmeden sağduyu ile göreve davet ediyor, bu yaşananların hakemlerin yetersizliğinden mi yoksa daha tehlikeli işaretlerin baş göstermesinden mi kaynaklandığını acilen netleştirmelerini diliyorum.