Geçen hafta “Tophane Baskını” nedeniyle ara verdiğim CHP analizine bıraktığım yerden  devam etmek istiyorum; Kılıçdaroğlu’nun 81 İl Başkanından “Tüzük Kurultayı istemiyoruz” senedini alması, tabii ki birçok tarafa çekilebilir bir karar. Öncelikle yeni Başkandan yana alınan bu tavır, Baykal ekibine yönetime dönüş yollarını kapayan bir kilit asma operasyonu. İkincisi, Baykal’ın kendi döneminde yaptırdığı Tüzük Kurultayı’nın sonuçlarını iki yıl boyunca devreye sokmayıp, Sav ekibine karşı elinde silah olarak tutma taktiğinin kendisine karşı bir duvar haline dönüşmesinin dramını düşünüyorum: Bu resmen tarih kitaplarına geçecek bir çelişki… Yeni yönetimin bu kararının anlamı, 2011 seçimlerine CHP’nin eski tüzüğü ile gideceğini gösteriyor. 2003’te benim aday olduğum Kurultay’da son anda devreye sokularak Türkiye’yi şoke eden bu tüzüğü, aslında CHP hiç hak etmiyor. Baykal ve ekibinin şimdi yaşama geçirmek istedikleri tüzük de toplumun demokrasi taleplerini karşılamaktan uzak. İl Başkanlarının aldığı karar, Kılıçdaroğlu’nun hazırlıklarından en başından beri haberi olduğu ve 10 ay önce örgüte ve topluma açıklananan ve çeşitli arkadaşlarla beraber yönlendirdiğimiz tüzük çalışmasının da şimdilik raflarda bekleyeceğini gösteriyor.
         Son Referandumdaki CHP oylarının %30 civarında olduğunu hatırlatmıştım. Önümüzde ise farklı bir durum var: CHP 2011 seçimlerini kazanmaya mecbur.
“Aksi bir alternatif, demokrasimize geri dönülmez kayıplar verdirecek” dediğimiz zaman bu sözler çok hafif kalıyor. Peki CHP, Türkiye’de korku filmi tünellerinde sürat yapan bu kara tren devredeyken, nasıl kalkıp yeni kuşaklara güven verecek ve oylarını kazanacak? Her gün AKP’nin bıkmadan yarattığı gündemlere yanıt yetiştirirken, kendi söylemini nasıl yayabilecek?
         Öncelikle hemen söylemek lazım: Enerjisi ve kararlılığıyla Genel Başkanlık imajını alt üst eden Kılıçdaroğlu’nun yurt dışına açılıp AB’yi ülkemizde yaşanan anti-demokratik sansürcü ve hukuk dışı konularda bilgilendirmeye başlaması çok büyük bir kazanç. Böylece bizlerin bireysel çabaları dışında kurumsal olarak dünyaya “Türkiye’de neler yaşandığını” anlatan bir CHP, AKP’nin yarattığı sahte-demokrat havayı dağıtabilir. Çünkü artık herkesin anlaması gereken hep tekrarladığım bir gerçek var: “Kahrolsun AB-ABD emperyalizmi” diye slogan atarak siyah bulutları dağıtamıyorsunuz! Bu ülkelerle siyasi temasta olmaya, hoşlarına gitmese bile onları gerçeklerle yüzleştirmeye mecbursunuz.
          CHP ve Kılıçdaroğlu’nun bazı kritik konularda çok dikkatli olmaları lazım. Örneğin “laiklik tehlikededir diyemem” gibi demeçlerin gerçeği hiç yansıtmamasının ötesinde, Avrupa’ya anlatılan doğruların bile anlaşılamamasını sağlayacak buna benzer hatalara dikkat etmek lazım. Çünkü laiklik bugün Türkiye’de boğazına kadar batağa saplanmış durumda ve malum kesimler “taşlama ne zaman başlıyor?” diye ellerini ovuşturmakla meşguller. Laiklik ve demokrasinin tarikat kuşatması altında nefesinin kesildiği, Hanefi Avcı olayında tekrar ortaya çıktı. Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu’nun bu ortamda kalkıp “Kanaat önderi olarak imamlar”dan söz edebilmesinin basına yansıyan karşılığı “CHP konuya temkinli yaklaştı” olamaz. Bu anti-laik saldırı, o makamı işgal eden kişinin derhal istifasını gerektirir ve CHP’nin yarından tezi yok bunu gündeme taşıması şarttır. Ahtapot sarmalının farklı kollarını görmezden gelerek veya daha önce ANAP ve DYP’nin yaptığı hataları tekrarlayarak, yani dinci partilerin yönlendirmelerine benzer “açılımları”, “bakın biz de bunu sağlıyoruz, bırakın o partiye kaymayı” diyerek ne AKP ne de Saadet Partisi durdurulabilir!

         Bu doğrultuda Kılıçdaroğlu’nun türban-başörtüsü ayrımını dile getirmesi doğru. Tekrar soralım: Yeni bir peygamber gelip bir baş bağlama tekniği öğretti de bizim mi haberimiz olmadı? Böyle bir şey olmadığına göre tüm bu “sıkma-baş” operasyonunun siyasal islamın bir dayatması ve üniforması olduğu ortada! Her yerde olayı çözümsüzlüğe taşıyan zaten bu kanıtlı din istismarı. Türban ve kamu alanları konusu gerek Anayasa Mahkemesi’nin gerek AİHM’nin nihai kararlarıyla sonuçlandırılmış olduğuna göre, CHP’nin artık Erdoğan’ın tüm Anayasa değişikliği projelerini seçimlerden önce elinin tersiyle ittiği bir ortamda, bu konuyu bırakıp demokrasiye yönelik ağır tehditler ve seçim stratejisi üzerine yoğunlaşması lazım.

Yazı Tarihi: 05.10.2010
Paylaş
Benzer Yazılar