Fenerbahçe-Galatasaray maçı sonrasını 1907 tribününün revirinde geçirdim. Biber gazı yüklemesinde nefesi kesilen ve krup hastalığı nükseden oğlumu doktor oksijen vererek rahatlatabildi. Orada geçirdiğimiz bir saat içerisinde ağlayan veya bayılmış 7-8 kişi daha getirildi ve zor şartlarda tedavi olmaya çalıştılar. Ortalık savaş yeri gibiydi. Dışarıya çıktığımızda Suriye manzaraları bizi bekliyordu. Ters çevrilmiş arabalar, yakılmış çöp tenekeleri, camı patlatılmış arabalar… Zaten biraz öncesinde maç bittikten sonra polisin gayretkeşliğiyle (!) ortalık akıl almaz şekilde karışmış, sahada görmek istediğimiz güzel sahneler tuzla buz olmuştu. Türkiye, spor olayının derin anlamını zaten zor çözen bir ülkeyken sanki hükümet eliyle geliştirilen 3 Temmuz süreci, işin pimini tamamen çekmişti.

Halbuki gün ne güzel başlamıştı. Berlin’den uçağım inmiş, beni karşılayan oğlumla limitte yetişip deniz yoluyla kendimizi “olay yerinde” bulmuştuk. Twitter’da durmadan tansiyon düşürücü notlar yazıp, bunun savaş olmadığını, kazanın kral, kaybedenin onursuz filan olmayacağını elimden geldiğince aktarmaya çalışmıştım. Uçakta okuduğum gazetelerde de bu yönde birçok yazı vardı. Maç analizi yapmanın yeri değil bu sütun ama bana göre F.Bahçe’nin özellikle 2. yarıya başlarken sarı kartlı Dia ve kötü gününde olan Selçuk’u çıkarıp, Alex ve Bienvenu’yu alması lazımdı. Kim bilir Kocaman neler düşündü. Belki Alex 45 dakikada oynayamayacak kadar sakattı, bilemem. Hakem C. Çakır ününe ciddi gölge düşürdü. Vermediği tartışmalı gol bir yana, maçın başından itibaren sanki Trabzon maçı devam ediyor ve Fenerlilere girişmek serbest gibi bir izlenimin sürmesine neden oldu!

Maç biter bitmez, polisin görev bilip G.Saraylıları kuşatma altına alması ve Telsim tribününü provoke etmeye başlaması zaten üzgün ve bitik olan Fenerbahçe seyircisinin delirmesinin gerekçesiydi. Onca gelen “olay çıkartma” ihbarından hangisi buraya sığar ki! Emniyet’in “faşist polis devleti” haline geldiğimizi hissettirmek için elinden geleni yapması ters tepince ortaya en ağır görüntüler çıktı. Valimizin demeci çok ilginç! : “Cop mu gaz mı dedik, gaz en doğrusuydu” Harika bir total faşist çözüm yöntemi! Copla 200 kişiyle uğraşacağına binlerce çoluk çocuğa gaz! Helal size! Fenerbahçe seyircisine karşı provokasyon ve standard terörist muamelesi yapmak şık olmuyor! “Herkesin artık anlaması lazım ki “Cumhuriyetçi ve Fenerbahçeliysen, barınamazsın, hapse girersin ya da dayak-gaz yersin” tavrı sonsuza dek süremeyecek! O seyircileri o hataya itmek, bir Emniyet başarısı değil! İnönü ve ya Avni Aker’de aynı polis niye gaz kullanmadı?

Sonuç ne olursa olsun, iki finale birden kalarak,  nefes yollarının kesildiği bir yılda Fenerbahçe bu performansıyla herkese parmak ısırttı. Son dakikalarda Semih’in kafası girebilirdi, ya da Beşiktaş maçında Gökhan, Almeida’nınkini çıkarabilirdi ve sarı lacivertliler şampiyon da olabilirdi. Ama verilen mücadele örneği tarihe geçti. Unutmayalım ki Spartaküs de yenildi ama hala hatırlanıyor! Fenerbahçe resmen ülkenin Spartaküslüğünü üstlendi…

Bu 3. kez tattığımız “son dakika felaketi” nin ardından deliksiz sekiz saat uyuyup kendimize gelmeyi denedik. Sabah G.Saray’lı arkadaşlarıma tebrik telefonlarımı ettikten sonra CHP İl Kongresine gitmem lazımdı. Ama ilk defa vazgeçtim. Neden mi? Adaylardan tercihim tabii ki tartışmasız Ali Özcan’dı. Ama Kılıçdaroğlu’nun da geleceği ortamda sert bir konuşma yapıp ortalığı  alevlendirmek istemedim. Belki aylardır süren her türlü CHP-hükümet-F.Bahçe-sanatçılar gerginliklerinden de bitap düşmüştüm! “Anlaşılan CHP, bir gün belki kendine gelmek için bu süreci ille de böyle yaşamak istiyor” dedim. Yeniden seçilen il Başkanı Oğuz Kaan Salıcı’nın kongrede dağıtılan iki yıl önce Çorlu’da “10 Aralık Hareketi” sürecinde eski bir konuşma metni, ortalığı doğal olarak ateşlemiş: “Sosyal-demokrat hareketin önündeki, en büyük engel CHP dir. Sosyal demokrasi birey hak ve özgürlükleri savunurken, CHP Cumhuriyet kurumlarını savunmayı görev edinmiştir. CHP görevini tamamlamış bir Parti olarak kapatılmalıdır… CHP sol bir Parti değil, ama halkımızın onda dokuzu onu solcu biliyor”. Bilmem başka yoruma gerek var mı? Şa-şı-rı-yorum!! “Pes” diyorum…

İşte bu duygularla Pazar’ı ailemle geçirdim. Anneler gününde tüm kahrımı çeken sevgili Annemi öptüm, sevgili eşimi telefonla arayıp kutladım, ardından özlediğimi yapıp, oğlumun basket antrenmanını seyrettim, yemeğe çıkardım. Gece resim yaptım. Uzun lafın kısası, kavga-gürültü ve koşuşturmadan ıskaladığımız gerçek hayata dokunmayı tercih ettim. Size de “arada” hararetle tavsiye ederim!

Yazı Tarihi: 15.05.2012
Kategori: Yaşamdan
Paylaş
Benzer Yazılar
22 Ocak 2013
Görüntülenme:

01 Ocak 2013
Görüntülenme:

04 Eylül 2012
Görüntülenme:

Videolar
Alt
Bedri Baykam TELE1 kanalında Nilüfer Bıyıklık'nın Başka Sohbetler programına konuk oluyor.