İnsan hatalarından ders alır. Bebeklikten başlar bu “bedel ödeyerek tecrübe edinme” süreci. “Evladım, bu ateş, elinle dokunma yanarsın” der anneler… Ama bebek elini yakmadan bu açıklamaya prim vermez. Hatayı üst üste 10 kere yaparsa, bir psikiyatra götürülür, soruna teşhis koyabilmek için…

Ne yazık ki Türk Solu, öğrendiği acılardan, edindiği tecrübelerden ders alamayan çocukların durumuna benziyor. Bir yandan solun ana partisi CHP, bir türlü tüm muhalif grupları çatısı altına toplamak için bir efor harcamaz, kendi gücüne (haksız yere) güvenip, “olsa da olur, olmasa da olur” havasındadır. Diğer yandan muhalif kanaat önderleri, demokratik kitle örgütleri, belki biraz da CHP’nin bu tavrı yüzünden, başka bir tuzağa düşerler:“Efendim biz burada hiçbir partiyi tutmuyoruz, hepsine eşit mesafedeyiz, şu anda bu konuda seçimimiz yok.”

İyi güzel de insan biraz düşünür… Şu anda Silivri’de suçsuz olduğunu söyleyen ve ikna edici kanıt yokluğunda gençliğinden, ailesinden, işinden koparılan aydın, sivil toplumcu, asker ve gazeteci dostlar, bu zaaflar nedeniyle, umutsuzluk içinde yüzerek, acılarını kalplerine gömüyorlar. “Dışarıdakiler” birbirleriyle didişip, şu durumda bile hala bölünmelerle kendi dirençlerini kırarken, onlar bir hücrede, Tuncay Özkan’ın “Hapiste yatacak olana öğütler” kitabında nefis sade bir dille anlattığı içler acısı deneyimlere maruz kalıyorlar. CHP ve muhalifler bu “nazlı-kaprisli” buluşmalarla yetindikçe, AKP daha çoook seçim kazanır ve masum kardeşlerimiz daha çoook içerde yatarlar!

Bu sütunlarda CHP’nin iktidara gelmesi için düşüncelerini masaya yatıran, öte yandan, bu yolda yapıldığına inandığı tüm hataları acımasızca eleştiren biriyim. CHP bugün belki bir tek DP döneminde üstlenmeye mecbur kalmış olduğu bir sorumluluğun altında. Cumhuriyeti kuran Partiye aşırı önem vermeliyiz çünkü alternatifi yok. Bu gerçek, CHP’yi doğru olduğuna inandığımız yola çekmek için ona yön göstermemize mani değil. Çünkü siyaset ve sandıkta somutlaşan sonuçlar, bir acımasızlık içinde yol alıp bir ülkeyi bazen dümdüz edecek sonuçlara ulaşırlar. AKP’ye karşı en sert muhalefeti yaptığına inanan insanlar, aslında güçlerini geniş bir ortak payda içinde dayanışmaya taşıyamazlarsa,  bu gücü sandıkta AKP’yi mağlup edebilecek tek parti olan CHP’ye akıtamazlarsa, kendi kendilerini aldatmaktan başka bir şey yapmamış olacaklardır.

Şimdi kitle örgütlerinin içinde yüzdükleri traji-komik hatayı gözden geçirelim. “Her partiye eşit uzaklıktayız”… İyi, Hüseyin Ergün’ün daha geçen gün yeniden kurduğu SODEP’e de, yarın Parti kuracak olsam bana da, son seçimde hiçbir oy alamayan “iddialı” (!) DSP’ye de aynı uzaklıkta olun… Böylece CHP’nin AKP’yi bir gün alt etme şansı toptan ortadan kalksın ve siz rahat uyuyun. Silivri’de yaşam kavgası veren aydınlarımız da oralarda yaşlansın gitsin, öyle mi? Sorarlar insana, dün iyi niyetlerle kurulan ÖDP, Yaşar Nuri Öztürk’ün, Vural Savaş’ın, Yekta Güngör Özden’in, Metin Akpınar’ın, adını hatırlamadığımız alevi işadamlarının partileri ne oldu? Onlara da eşit uzaklıktaydınız değil mi? Nereye kadar? Bu sorumsuzluk ülkeyi yok edecek! Türk solunun artık adının yanında “Parti Başkanı” sıfatı görmekten başka hedefi olamayacak egosantriklerden uzaklaşması lazımdır.

Neden mi bunları şimdi gözler önüne seriyorum? Çünkü daha geçen gün, bu sağlıksız düşüncenin hortladığı bir ortamda bulundum ve hala bu bilinçsizlikte olan bazı dostlarımıza şaşırdım. Geçmişte de onca seçim mağlubiyetine neden olan bu hesaplaşmalar, bugün artık Cumhuriyeti bitirebilecek bir veba. Mühim olan bu hastalıkları tedavi edip, seçimler kapıya dayanmadan köprüleri inşa edebilmektir. Solun tek adresi CHP’dir. CHP bugün yanlış yollara sapmışsa, bunun mücadelesi yine yalnız CHP’de verilir. Türkiye bu sözde alternatiflerle zaman kaybederek, demokrasisini gömme noktasına gelmiştir: Bugüne kadar siyasete girmemişlerin, sendikaların tek adresi CHP olabilir. İP, DSP veya Türkiye Komünist Partisi bile kendi programlarını takip edip, seçimlerde açıkça CHP’ye destek vermelidirler. CHP ise, kendi tarihini, dinlemeye, muhaliflere çağrı yapıp onlarla el ele vermeye, bahanelerin arkasına sığınmadan, acilen hazırlanan yeni demokratik tüzükleri ciddiye almaya, AKP’nin Aydınlanmanın tüm kalelerine savaş açtığını görmeye mecburdur. Bu dayanışma acilen başarılamazsa, Türk solu son nefesini verme noktasına kadar gerileyecektir!

Post Date: 18.10.2011
Share on