Artık alıştınız! Padişahlık rejiminin bir numaralı ve hatta tek adayı Recep Tayyip Erdoğan binmiş atına dört nala koşturuyor, bizlere de arkasından oluşan toz bulutu ve savrulan taşlara kayalara bakıp “Allah Allah nasıl oluyor da oluyor” diye yakınmak kalıyor!
          Başkan adayımızı tabii Uludere Olayı filan kesmedi! Daha medyatik konulara yönelmeliydi ki şanına uygun bir bahar çarpmasına neden olsun. Bu sefer hedef kadınların en özeline girmekti. Kürtaj ve sezaryenden dalıverdi mahreme! Kadınlarımız hemen “vajina üzerinden siyaset yapılmasın” diye protesto notaları çektiler. Ortalık karıştı,  haftabaşı TV programlarının konukları şekilleniverdi! RTE gündemi spontan yaratıcı fikirleriyle patlatıyor, ardından “Hurraaa” diye millet ve saygın medyam durumu kabullenip, freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı dökülüveriyor!
           Aslında hemen Sağlık Bakanı Akdağ ve Aile Bakanı Fatma Şahin’i protesto etmek istiyorum. Bu kadar kritik bir konu varmış yıllardır da, neden susmuşlar? Başbakan’ın bir sabah vakti uyanıp bu konuda ani bir “aydınlanma”yla, medyaya bu mesajı iletmesini mi beklemişler? Hele Sn. Şahin’in “aile planlaması, kürtaj olmadan olmalı” derken gerçekten dünyada “evlilik dışı seks ve ilişkiler” diye bir konu olduğunu bilmeden lafa karışması da ilginçti. Kadın dernekleri topluca kendisini bilgilendirsin. Yoksa Başbakan, sanat, sağlık, tarım, adalet, her konuyu bakanlardan ve hepimizden çok daha iyi mi biliyor? (Zaten “ucube” krizinde de böyle olmamış mıydı? Anıtımız Kültür Bakanının şaşkın itirazlarıyla kamuoyundan çıkan feryatlara rağmen yok edilivermişti!)
            Aslında kendinizi boş yere “sözün bitiği yerdeyiz”filan diyerek umutlandırmayın! Çünkü gördükleriniz, göreceklerinizin yanında hiçbir şey! Geçenlerde Başbakan Trump Towers’ın açılışında D&R da gördüğü “Samizdat” ve “Wikileaks” kitapları karşısında şok yaşayınca bunlar apar topar kaldırılmadı mı? Ondan iyi mi bilecekler neyin okunması gerektiğini? Veya mesela kadınlarımızdan devam edersek, yarın öbür gün iktidar uygun özel gün ped seçimi,  liselerde ve sokaklarda standard bekaret kontrolü, “Cuma günü adet görmemek için önlem alınmasını” talep etse, veya eşlerin seçecekleri pozisyonlar için bakanlık ve diyanet uyum yasaları çıkarmaya kalksa, kime şikayet edeceksiniz? Medyaya mı? Medyanız bunu haber olarak verir, “tarafsız” (!) gözlüklerle, onda da  tartışmalarda zaten “borçlu” çıkarsınız! Siyasi partiler? Merak etmeyin, onlar hemen “aman şimdi özgür seksi destekliyor görünmeyelim” diye sus-pus olup, bir iki serzenişten sonra durulurlar. Yargı ve Anayasa Mahkemesi  mi? Şaka yapıyorsunuz herhalde J! Bugün iktidar “siyah-beyaz solcu sakalı olanları Marmara adasına süreceğim”  dese, kime şikayet edeceksiniz? Marko Paşa’ya mı? Öyle bir mercii kalmadı. Halktan başka!
           Aslında hızla yayılan bu heyecan dalgası dışında da, Sn. Başbakan için mükemmel bir hafta sonu oldu. Bu hükümete göre 10, kendi tarihine göre sayamadığım kadar çok yıldır muhalefette olan ama Istanbul İl Kongresi’ni yarı-boş salon tribünlerine düzenleyen CHP ye nazire yaparcasına, AKP Arena Ali Sami Yen kompleksinde stadın içine ve dışına 100.000 kişiyi toplayarak gövde gösterisi yaptı,  çoşturdu! Üstelik 27 Mayıs gibi tarihi bir güne denk getirmişlerdi bunu. Bir çok gazete ve TV zaten bu konuda kendisini mest edecek yayınları uygun söz ve müzik seçimleriyle hazırlamışlardı. Demokrasiyi tüm kanallarıyla yok etmeye çalışan ve sonunda işi Mecliste CHP’yi kapatmak için bir “Tahkikat Komisyonu” oluşturmaya kadar götüren, günümüz medyasının “demokrasi şehidi ve idolü” bir iktidar sahiplerinin izleri, bugünün iktidarının talepleriyle şekillendiriliyordu. Üretilen belgesellerde ise önemli bir atlama vardı. 27 Mayıs sabahı sokağa çıkma yasağına rağmen tüm caddeleri, bir işgalden kurtulmuşçasına dolduran, yaşlı genç, yüzbinlerce, insanın sevinç gösterileri, tankların üzerinde söyledikleri marşlar, şarkılar… Bunlar herhalde “objektif” belgeselcilerimizin gözünden kaçtı. Ya da belli olmaz, “halk silah zoruyla caddelere taşınıp, sahte sevinç gösterileri düzenlenmişti” diye işin içinden çıkabilirlerdi! Sivas katliamı veya Danıştay cinayetini, her an kafalarına göre yeniden şekillendirenler için 52 yıl önce yaşanmış olayları değiştirmek çocuk oyuncağı olsa gerek! Hele ana muhalefet, onların rüzgarına güç taşımaya devam edip, kendi tabanı ve ideolojisinden kaçtıkça, bu abartılı oranlarda kolaylaşan bir oyuna dönüşüyor! Kazananı önden belli bir müsamere!

Post Date: 29.05.2012
Share on