Geçtiğimiz hafta Türkiye’de yürek burkan anlamsız sahneler yaşandı. PKK, 1984’de ilk Türk askerini öldüren PKK’lının posterini Apo’nunkiyle beraber İstanbul’da Sultangazi’de asıp ayrıca Güneydoğu’da da kutlayarak aklı sıra bir gövde gösterisi yaptı. Dünyada görülmemiş seviyesizlikteki bu provokasyona karşı AKP Hükümeti hiç tepki vermedi. Tabii ki “Çapulcu”lara reva görülen dayak, TOMA, biber gazı, kurşundan söz etmiyorum. Bir basın toplantısı ile had bildirme bile yapılmadı. Bu sessiz onayın, hiç bir şekilde barış değil, daha çok kavga ve karşılıklı kin taşıyacağını görememek için insanın aklını yitirmiş olması lazım. Dolayısıyla herhalde “açılım” dedikleri bu olamaz!
Peki bu içler acısı rezaletin bizi korumak için vücudunu siper etmiş, gözünü, bacağını kaybetmiş gazi askerlerimizde, şehit ailelerinde nasıl bir tepki doğurduğunu tahmin edebileniniz var mı? Ya da mesela sayısız madalya kazanmış, canı pahasına ülkesini savunmuş ve şu anda Yargıtay’ın kararını bekleyen, hiç bir zaman “suç”larının ne olduğunu anlayamayan Balyoz davası mağduru askerlerimizin psikolojisini hissedebilen bulunuyor mu aranızda?
“Balyoz” ve “Ergenekon” davalarının birçok ortak noktası var. Her ikisinde de suçlananlar konuyu bile anlayamıyorlar. Her iki grup için de sunulan delillerin mantıksızlığı, sahteliği, çok farklı yollardan kanıtlanmış durumda. Ve her iki davanın mağduru olan isimler ve aileleri dünyada eşi görülmemiş bir acıyı paylaşarak yaşıyorlar. Yargıtay kararı beklenirken, Balyoz’dan hüküm giymesi istenen değerli askerlerimizin tüm bu süreçte bana ilettikleri seslerini bu vesileyle sizlere duyurmak istedim; “ Balyoz tertibi ile vatanında esir tutulan askerler” imzası ile gelen bu metinler arasında, yaşanan akıl almaz haksızlıkları hatırlatan cümleler:
- Telefonların hukuksuz olarak dinlenmesi
- Gizli kamera kayıtlarının siyasi şantaj malzemesi olarak kullanılması
- İnternet dahil her türlü iletişimin kanuna aykırı maksatlarla izlenmesi
- Her türlü dijital veri ile ses ve görüntü kayıtları üzerinde maksatlarına uygun manipülasyonlar yapılarak insanların karalanması
- İsimsiz ihbar mektupları veya elektronik postalar ile yapılan suçlamalara itibar edilerek, kaynağı ve maddi delil olup olmadığı dahi araştırılmadan kanuni işlem yapılması
- Bilgisayarlara virüslerle veya başka bilişim teknolojileriyle maksatlı olarak bulaştırılan dijital dosyaların suç delili olarak kullanılması
- Arama öncesinde veya sırasında yerleştirilen yasadışı malzeme veya sözde delillerle iftira atılması
- Size ait olmayan bir yerde veya kişide bulunan bir bilgi depolama biriminde isminiz yazılı olduğu için üzerinize suç atılması
- Kanuna aykırı olmasına rağmen bazı mahkemelerce bu gayri hukuki malzemelere delil muamelesi yapılarak, adil yargılanma hakkının gasp edilmesi
- Bilimin inkar edildiği, kanunların alenen çiğnendiği yargılama süreçleriyle, masum insanların yaşamlarını ipotek altına alan ağır hapis cezalarına çarptırılması sadece bunlara maruz kalanları değil, tüm toplumu korku içinde yaşamaya mahkum etmiştir.”
İkinci bir metinde ise aynı askerler ülkemizde sanatçıların, bilim insanlarının uğradığı fiili kişisel ve sanatsal kimliklerine yönelik saldırıları sıraladıktan sonra soruyorlar:“Şimdi ‘İyi de bunun, bütün bunların Balyoz’la ya da askerlerle alakası ne?’ diye düşünenler olabilir. Türkiye’de son yıllarda yer alan komplo davalarının sanıklarını gözünüzün önüne getirin lütfen. O zaman göreceksiniz ki benzer komplolarla sadece biz askerler değil, yazdığı, çizdiği, oynadığı, söylediği eserleriyle toplumu uyandıran ya da uyutanları rahatsız eden sanatçılar, Türkiye’nin çağı yakalayabilmesi için gecesini gündüzüne katan bilim adamları, her türlü baskıya rağmen gerçekleri yazmaktan çekinmeyen gazeteciler, haklarını arayan öğrenciler, doğruyu savunan avukatlar, kızlarımız okusun diye ömürlerini vakfeden sivil toplum örgütü mensupları, kısacası çağdaş bir toplum için çalışan birçok aydınımız hedef seçilmiştir.
Bu komplolarla bir yandan ordumuz yıpratılırken diğer yandan da aydınlarımız sindirilmekte ve halkımız türlü yöntemlerle kandırılarak, cennet vatanımız sözde ‘bahar’ların kirli bataklıkların sürüklenmektedir.”
Bu arada size 17-7-2013 tarihli Aydınlık’tan bir başlık hatırlatayım: “Balyoz davasına bakan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçeli kararında Taraf yazarı Mehmet Baransu’nun köşe yazısından alıntılar yapıldığı tespit edildi (Virgülüne kadar aynı)”. Yoruma gerek yok.