Gündem hızla akıyor. Bu satırları "bıçaklanma" davamın karar duruşmasını beklerken Adliye’den yazıyorum. Sabah gazetelerde FB-GS maçını okuma keyfine bile vaktim olmadı. Maçın en güzel yanı, bitiminde futbolcuların dostça kucaklaşması ve forma değiştirmeleriydi. Bu ülkede o kadar özlemişiz ki böyle güzel görüntüleri... 1. sayfaların iç karartıcı haberlerinin yanında tam bir teselli ikramiyesi gibi geldi.
Erdoğan, yine ısrarla "Mustafa Kemal" diyormuş Atatürk'e. Arınç yine tavır koymuş da "Mustafa Kemal Atatürk" demiş! Her şey nasıl göreceli oluyor... Mesela 90'larda sevgili Ahmet Taner Kışlalı'yla beraber "Mustafa Kemal" demeyi tercih etmeye ve ön plana çıkarmaya başlamıştık. Nedeni basitti: Bir sürü sağcı ve hatta çoğunlukla din istismarının önünü açan siyasi, ısrarla "Atatürk" dedikleri için, genç, kararlı devrimci, ödünsüz Mustafa Kemal' in adını kullanmak bize doğru karar olarak görünmüştü. Bizim için Mustafa Kemal ile Atatürk arasında hiçbir zaman bir fark olmadı. Bizim söylemimiz o dönemin gündemine olan bir tepkiydi. Kemalizm'e de gönülden inandığımız için, bu ayrıca daha da iyi geliyordu kulağımıza. Tabii bizlerin "Mustafa Kemal" deyişi ile Erdoğan'ın bu tercihi yapışı arasında, buradan Himalayalar'a kadar fark var.
Başka bir güncel konu: Sarıgül'ün Kral FM'de Erdoğan için söylediği "O bir dünya lideri, İstanbul'la uğraşır mı?" sözünün ironiyle söylenip söylenmediği. Yanıt zor değil. Mesela benzer bir cümleyi ben kursam, "Başbakan bir dünya lideri, kalkıp resim sansürüyle uğraşır mı hiç?" desem, bunu mecaz olduğunu herkes anlar! Çünkü AKP iktidarı ve Başbakan hakkında neler düşündüğümü dünya alem zaten bilir. Halbuki Sarıgül'ün AKP veya Başbakan'a yönelik bir eleştirel birikimi pek yok. Diyelim ki sıfatı gereği bizler kadar açık tavır almadığı gibi, konuşulanlar arasında Emine Hanım ve Başbakan ile olan insani yakınlığı da hep var. Bu da yetmedi, Sarıgül, CHP'ye yanında Hayri İnönü ve Erbakan'ın yeğeni Sabri Erbakan'la gelerek ayrı bir siyasi mesaj verdi. Yani herhalde "ben her kesime eşit uzaklıktayım"ı öne çıkarmış oluyor. Güzel de Sarıgül'ün kendini içine soktuğu yeni siyasi ortam, Şişli Belediyesi'nde bayramlaşma buluşmasına benzemez! Türkiye'de laiklik boğazlanırken en kritik direnç tepkilerini veriyor halk! Bugün ortamın gereği, CHP bünyesinde önce kendi bahçene, potansiyel seçmenlerine ve ideolojine sahip çıkacaksın, nerede durduğunu dosta düşmana göstereceksin, ondan sonra durum akışında, kalkıp farklı ve kararsız seçmenlere belki yönelebilirsin. Ama önce sağlam adımını herkese göster. Hele her gün şiddetini arttıran yaşam tarzına yönelik müdahaleler söz konusuyken! CHP kökeni bu ortamda artık haklı olarak tepki bekliyor!
Sarıgül'le olan sohbetlerimizde, son bir-iki yılda kendisinin CHP'ye dönüp, İstanbul'a adaylığını koymasından duyacağım mutluluğu aktardım. Hatta bunu kendisinin çalışma grubu içerisinde de tekrarladım. Ancak şu anda da yine kendisine yapıcı bir eleştiri yapmaya mecburum: CHP seçmenleri veya Atatürkçüler’in artık “ortada” tavırlara tahammülleri yok. Hem İsa'ya hem Musa'ya yaranma çabası, en korktuğumuz konu olan oy bölünmesini körükleyici olabilir. Hatırlarsak, benim Genel Başkan adayı olarak katıldığım Kurultay'dan sonra, 2005’de aynı sıfat için aday olmuştu. Şimdi yerel seçim yaklaşırken, konunun ve hedefin farklı olduğunu önce kendisi bilmeli ve artık ona göre davranmalı. Şayet yaklaşan seçimlerden İstanbul Belediye Başkanı olarak çıkmak istiyorsa, bu hassas konulara son derece dikkat etmeli, kaş yapayım derken göz çıkartmamalı. Kendisinin zaten Atatürk’e gereken önemi ne kadar verdiğini biliyoruz. Gereğini yapsın yeter. Çünkü tüm muhalefet CHP adayının arkasında durmalı. Benim arzum sevgili Sarıgül’ün belki birazcık unuttuğu CHP kimliğini acilen içinden hatırlaması ve partililerin nabzını daha iyi tutarak, polemiklere fırsat vermeden çizgisini sürdürmesi, herkese hoş görünmeye çalışmaması, partiye kimilerinin “ideolojimizi kaydırıyor” suçlamaları eşliğinde değil, kendisinden beklenen şekilde giriş yapması… Çünkü başarması ve İstanbul’un alınmasını herkes ister! Aday kim olursa olsun!
Davaya girip çıktım. Tutuklu sanık indirimsiz toplam 25 yıl aldı. Keşke bunlar hiç yaşanmasaydı. Keşke bu adam, beynini yıkayıp kendisine bu cinayeti sipariş olarak verenlere kanmasa, ailesini perişan duruma düşürmesiydi. Normalde avukatımla talebimiz davanın açık terör bağlantısı nedeniyle farklı olarak ele alınmasıydı. Ama anlayamadığım şekilde bize besbelli gelen bu bağlantılar ortaya çıkarılamadı.

Post Date: 12.11.2013
Share on