Türkiye çok ilginç durumları saatte 200 km hızla virajlar alarak tartışmaya devam ediyor. Gerçekten de "ülkenin içine düştüğü duruma gülelim mi ağlayalım mı" klişesine hapsolduk kaldık. Lafonten'in masallarda verdiği dersler vardır, kurnaz tilkilere veya sözde hızlı tavşanlara filan... Kimbilir şu teatral Türkiye komedisinden Moliere ve Aziz Nesin ne mükemmel piyesler çıkarırlardı... Kimsenin hakkını yemeyelim, büyük ihtimalle onlar kadar güçlü olmaya aday kalemler şu anda harıl harıl bu sayfaları yazıyorlardır.
Mesela Nazlı Hanım ve Nagehan Hanım “eskiden”, yani 16 Aralık’a kadar tartışmalarda nefis paslaşırlardı! Biri Oğuz gibi ortalar, diğeri Aykut gibi voleyle gol attığına inanırdı. Şimdi birbirlerini öyle yiyorlar ki ortada hakem olsa, ikisine de kırmızı kart çıkaracak! Ne günlere kaldık, iyi ki Altan Bey aralarına giriyor da polisiye bir durum olmuyor. Ortaklık bitti, ortaya saç saça baş başa nankör bir kavga çıktı! Futbol dedik de, "Allah’tan Hakan ve Rıdvan da ayrı kanallarda çıkıyorlar, yoksa onlar da birbirlerine girerlerdi" diyecektim… Ama Hakan'a zaten o sözünü ettiğim kırmızı kart şak diye çıkıvermez mi?
Evet, gerçekten de meğer bizi gizli koalisyon götürüyormuş! Daha da kötüsü Başbakan'ın da haberi yokmuş! Bakın durup durup "Bu krizin en iyi tarafı bu devlet içine sızmış paralel yapının, çetelerin ortaya çıkmasıdır" diyor da başka şey demiyor! Demek Anglo-saksonların dediği "zirvede insan yalnızdır" sözü doğruymuş! Bakın yıllardır bunları hepimiz biliyormuşuz, yazıyormuşuz da, Sn Başbakan yeni duymuş! Vallahi üzüldüm. Halbuki her zaman "bağımsız yargı"nın kararlarıyla ne kadar da gurur duyardı! Dink cinayeti, Ergenekon, Balyoz, KCK, her birinde nasıl da ifade ediyordu yargıya olan sarsılmaz güvenini! Şimdi oğlunu bile bu çeteden korumak durumunda kaldı, insan korkuyor resmen! Bizlerin Başbakan –Pardon İmparator- babası yok ki! Bilal Bey'in de kimseyi takmadan ifade vermeye gitmemesiyle herhalde artık "Hanedan" resmileşti de ondan da benim haberim yok! Bunu en yüksek rakıma sormayı düşünüyorum ama yine futbol tabiriyle Çankaya bir türlü "topa girmiyor". Onun hemen altında bulunan Cemil Çiçek de "Mahkemelerin bağımsızlığı bitmiştir" diyerek şaşkınlığını ifade edince, ülkenin nutku tutuldu. Demek koca TBMM Başkanı da "kumpas"tan habersizmiş! Bunlardan ne sonuç çıkarıyoruz? Başbakanı artık fazla sıkmasınlar, bence seçtiği kişileri direkt olarak yargının her kademesine atasın ve hatta her an bu atamaları geri çekme hakkı da -neme lazım- bulunsun! Bu konularda da kendisine arka çıkan yalnız Rıdvan değil, Ajda bile şaşırtıcı derecede bilgiç tweetler atarak kendisine destek oluyor maşallah…
Şu bilinmeyenlerden ve sırlardan söz ediyoruz ya; Hükümetimizin hakkını da yemeyelim. Onlar da dünyanın içeriği "devlet sırrı" olan ilk yardım TIR’ını üretmeyi başararak dünya tarihine yaldızlı harflerle ad yazdırdılar. İnsanın içine kurt düşüyor. Acaba o TIR’da hediye ayakkabı kutuları mı vardı, yoksa çocuklara oyuncak silahlar mı diye... Amaaan, bendeki de lüzumsuz merak! Yeni İçişleri Bakanımız ne dedi? “TIR’ın içinde yardım var, herkes işine baksın”. Yani: “Bedri Bey, atölyenize, Ataol Bey, şiir masanıza dönün!” Sır dedik de, dahası var. Mesela 17 Aralık Operasyonunun –pardon ‘Suikasti’nin- ardında yabancı istihbarat örgütleri ve faiz lobileri varsa, düşünün ki bunlar milyonlarca dolar ve sayısız kutucukla İçişleri Bakanı’nın oğlunun evine sızmışlar ve kimsenin haberi olmamış! Yoksa David Copperfield'de çete üyesi de, o da mı "sır"?
Şimdi son bir kaç günde "ıslak imzalı" (!) Pensilvanya mektubundan söz ediliyor... Herhalde nemli bir mektup olsa gerek... Şimdi bir barışmaya kalksalar ne matrak olur ama! Geçen hafta bundan "gerçek ötesi senaryo" olarak söz ediyordum ama ülkemizde olup bitenin hep rüya, kabus ve masalları solladığını düşünürseniz, her an "Ne kavgası? Biz şaka yapıyorduk, bakalım inanan çıkacak mı diye ülkeyi test ediyorduk, bizler altın yumurtlayan bir düzeni içten yıkacak kadar enayi miyiz?" diye zeytinyağı gibi üste çıkmayı deneyebilirler, hazırlıklı olun! Ne diyordu Devekuşu Kabare yıllar önce "Ha bu diyar!" İşte ahanda bu diyar, sizler için bire bin katarak Hacivat-Karagöz tuluatına devam ediyor... Değerini bilin! Ya İsviçre'de yaşasaydınız? Bir Türkiye Milli maçı daha oynanana kadar gazetelerinizin atacak manşeti bile olmazdı!